|
Orta Doğu’da bir tek Çin eksikti
İlker Başbuğ
Şanghay Üniversitesi'nin daveti üzerine Çin'e gitmiş. Beraberinde Eski Harp Akademileri Komutanı Emekli Hava Orgeneral
Bilgin Bananlı
, emekli Koramiral
Kadir Sağdıç
ve bilişimci
Murat Başbuğ
varmış. Bu heyet Çin'de üniversite ve düşünce kuruluşlarıyla görüşmeler yapmış. İlker Başbuğ diyor ki:


“Suriye'de Irak'ta yaşananlar, Türkiye'nin terörle mücadelesi ve Irak'ta Suriye'de gelecekte olabilecek durumlara ilişkin olarak Türkiye'nin görüşlerini net olarak aktarma şansına sahip olduk. (…) Yalnız devlet büyüklerinin değil, sivil toplum örgütleri ve kişilerin de yapacağı bu tür ziyaretler ülke için faydalı olacaktır. Örneğin orada PYD konusunu konuşurken, bizden şu talepte bulundular. PYD konusunda Türkiye Cumhuriyeti'nin bizlere daha somut belge, delil, elindeki bilgileri aktarması halinde bu konuyu daha iyi anlama ve değerlendirme şansımız olacak, dediler."



Gerçekten de bir gayya kuyusu olan Ortadoğu'da ülkemizin gerçeklerini dünyaya anlatmak ve güvenliğimizi tehdit eden iç ve dış teröre karşı mücadele etmek için topa girmek durumunda olduğumuzu tüm dünyaya anlatacaksak, bu çok değerli kamu diplomasisi çalışmalarının içinde elbette Çin'in de özel bir yeri olmalı. Diğer yandan, kendi ülkelerine yönelik direkt bir güvenlik tehdidi olmayan Rusya ve İran gibi ülkelerin Suriye ve Irak topraklarında at oynatması Çin'in de iştahını kabartıyor anlaşılan.



'Amerika Sonrası Dünya'

tablosunda ortaya çıkan küresel finans krizi ve yanı sıra siber savaş kaosunda şekillenen fay hattının, enerjisini

3. Dünya Savaşı

depremiyle boşaltacağını iddia eden düşünce adamlarının kehaneti eninde sonunda gerçek olacak gibi. Ya da

Doç. Dr. Ahmet K. Han

'ın tanımına itibar edersek, 3. Dünya Savaşı başladı bile…



Cumhurbaşkanı bazılarına ders verirken

“Dünya beşten büyüktür"

diyor. Türkiye, bu gezegende yaşayan küçüklü büyüklü ülkelerin halklarına hem devlet hem sivil toplum örgütlerinin kanalıyla ve uluslararası platformlarda kendi realitesini anlatmaya devam edecek ve bu arada birbirlerini yemeye çalışan 'büyüklerin' satranç tahtalarındaki kıyasıya mücadelesini yakından takip edecek, tufaya düşmeden de kendi oyununu kurgulayacaktır. Zor iş… Zor olduğunu şu günlerde yaşıyoruz… Ancak başaracağız…



Türkiye, piyon olmamaya kararlı olduğunu, dış politikasını yerden yere çalanlara rağmen, bugüne kadarki özel tutumuyla ayan beyan ortaya koymasını bilmiştir. Sosyal demokrat muhaliflerimizin önerdiği gibi suya sabuna karışmayan, sonuçta 'içine kapanan' ya da başkalarının dümen suyuna kendisini kaptırmış kişiliksiz bir Türkiye'nin günümüz konjonktüründe yaşama ve algılanma, itibar görme şansı olmayacağını ve Ortadoğu tsunamisinde malum güçlerin kimseyi sahil kumlarında güneşlenmeye bırakmayacaklarını da aklı baliğ olmuş herkes biliyor.



Perşembe akşamı GYODER'in geleneksel Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısında Eski Başbakan Yardımcısı, 12 yıllık çeşitli bakanlık görevlerinde bulunmuş ve şu sıra Milletvekili olarak Mecliste görev yapan

Ali Babacan

bey onur konuğu idi. Kendisini hükümet üyesi olduğu yıllarda çok kez dinleme fırsatım olmuştu…



Bu kez de çok ufuk açıcı bir konuşma yaptı. Toplantı basına kapalı olduğu için konuşmanın ayrıntılarını buraya almam olası değil. Ancak son soruyu ve Sayın Vekil'in verdiği yanıttan özetle söz etmeme kendilerinin, YİK Başkanı

Avni Çelik

ve GYODER Başkanı

Aziz Torun

'un müsaadeleri olacağına eminim.



Naçizane bendenizin dile getirdiği soru şuydu: “2008, 2010 hatta 2011'e kadar Batı, siyasileri ve medyasıyla Sayın Cumhurbaşkanımızı ve ülkemizi yere göğe koyamıyordu. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesi bile dillendiriliyordu. Sonra bir kırılma noktası yaşandı ve her cepheden bir yaylım ateşi başladı. En agresif suçlamalarla Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye hedef alınmaya başladı. Bu saldırı hâlâ devam ediyor. Bu kırılma noktasında ne oldu sizce?"



Sayın Babacan özetle dedi ki: “Arap Baharı, Gezi Olayları'nın arkasından gelen ekonomik ve siyasi darbe girişimleri gösteriyor ki, Türkiye, birilerinin ayağına basmaya ve bazı ülkelerin çıkarlarına ters gelmeye başladı. O ters gelme noktası ile sizin ifade ettiğiniz kırılma noktası yaklaşık aynı dönemlere denk gelir…"



Burada sıklıkla dile getirdiğimiz bir hususu o dönemleri yakından yaşamış ve siyasi sorumluluk almış bir devlet adamının ağzından duymak hayli önemliydi…



Gelinen noktada Türkiye, kurtlar sofrasında yem olmayacağını dostuna düşmanına göstermiştir.



Bilmeden konuşmasak…

Allah hiçbir siyasiyi CHP'nin durumuna düşürmesin. Sosyal demokrasinin karalama defteri, yine zor durumda. Anayasa teklifinin içeriği tam olarak belli değil. Onlar yine 'istemezük' plağını koymuş, döndüre döndüre çalıyorlar. Neymiş?

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”

istiyorlarmış… Nasıl bir şey bu? Bilenler bilmeyenlere anlatsın.



Kavramların birbirine çarpıştırılmak istendiği şu dönemde zihinlere küşayiş getirebileceği umuduyla SETA'nın çıkardığı 5 yayını ısrarla tavsiye ediyorum:



1.

Türkiye İçin Başkanlık Sistemi (Ali Aslan);

2.

Başkanlık Sistemlerinde Denge ve Denetleme (Serdar Gülener);

3.

Dünyada Başkanlık Sistemi Uygulamaları (N. Miş, A. Aslan, E. Ayvaz, H. Duran);

4.

Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları (Salih Bayram);

5.

Başkanlık Sisteminde Yerel Yönetimler…



Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak istemeyenlere…


#Orta Doğu
#İlker Başbuğ
#PYD
#Arap Baharı
#Gezi Olayları
7 yıl önce
Orta Doğu’da bir tek Çin eksikti
Sevgili, mescit ve gurbet
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!