|
Baykal’dan ‘egemenlik’ itirafı

CHP, Türkiye'de hükümet sistemini değiştirecek ve güçlü hükümetler dönemini başlatacak Anayasa değişikliğine karşı çıkıyor. Şu ana kadar, CHP'nin bu değişikliğe neden karşı çıktığına dair esaslı ve hakiki bir gerekçe duymadık. O kadar ki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 18 madde ile ilgili konuştukça batıyor; maddeleri hiç okumadığını, okuduysa bile anlamadığını açık ediyor; maddelerle uzaktan yakından ilgisi olmayan yalanlarla 16 Nisan'a kadar durumu idare etmeye çalışıyor.



CHP içinde bir istisna var: Deniz Baykal.



Deniz Baykal, bu Anayasa değişikliğine karşı çıkıyor, neden karşı çıktığını ve neden karşı çıkılması gerektiğini çok iyi biliyor, yaptığı konuşmalardaki samimi itirafları da ses getiriyor.



20 Mart'ta, Zonguldak'ta şunları söyledi Baykal: “(Sayın Başbakan) Köprü yaptı, tünel yaptı, hizmet ediyor, helal olsun. Ben de teşekkür ediyorum. Eksik olmasın sağ olsun. Köprü yapıyorsun, tünel yapıyorsun diye milletin egemenliğini de sana vermiyoruz arkadaş…”



Bu ifadeler, kimi “bilinçli” CHP'lilerin neden “hayır” dediklerinin samimi bir itirafı; bu ifadeler, aynı zamanda, bizim bu değişikliği neden yaptığımızı, neden “evet” dediğimizi de en öz şekilde ortaya koyuyor. Baykal'ın bu itirafları, Anayasa değişikliğinin tam da ruhunu yansıtıyor.



Deniz Baykal CHP'nin eski Genel Başkanı, CHP Antalya Milletvekili. Siyasete 1950'li yıllarda girdi. Genç bir CHP'li olarak Menderes'e darbe yapma bahanesi olacak sokak hareketlerinin içinde yer aldı. Menderes sonrasında siyasette daha aktif roller üstlendi.



Baykal, 27 Mayıs darbesinin neden yapıldığını en iyi bilen siyasetçi. Dolayısıyla, 16 Nisan'da yapılacak hükümet sistemi değişikliğinin de neden yapıldığını en iyi o görüyor ve anlıyor.



1950 yılına kadar Türkiye'yi tek başına CHP yönetti. Cumhurbaşkanları aynı zamanda CHP'nin genel başkanlarıydı. Başbakanlar CHP'liydi. Bakanlar, Milletvekilleri, sivil, askeri bürokrasi, yargı bürokrasisi CHP'liydi.



1950 yılında ilk kez serbest seçimler yapılınca, millet bütün bu yetkileri CHP'den aldı, Demokrat Parti'ye teslim etti. CHP değişebilirdi, DP'nin karşısında bir alternatif olabilir, seçim yoluyla yeniden iktidara gelebilirdi. Bunu yapmadı, değişmedi, çalışmadı. DP'nin güçlü bir hükümet olarak ülkeyi yönetmesini de hazmedemedi. 27 Mayıs darbesini hazırladı, DP'yi devirdi, Menderes ve arkadaşlarının idamına göz yumdu.



1961 Anayasası, tam da Deniz Baykal'ın geçtiğimiz günlerde Zonguldak'ta yaptığı itiraflar temelinde yazıldı. Hükümetlere bir sınır çizildi: Siz yol yapın, tünel yapın, köprü yapın, hastane, okul yapın, ama egemen olmayın, devletin “önemli” işlerine sakın burnunuzu sokmayın denildi. Cumhurbaşkanlığı makamı Başbakan'ı, Anayasa Mahkemesi de Meclis'i frenlemek üzere konumlandırıldı. Böylece, “devlet iktidarı” ve ona bağlı, sınırları dar bir “millet iktidarı” ihdas edilmiş oldu.



1961 Anayasası'yla birlikte Hükümetlerin eli kolu bağlandı; devletin kurumlarını, örneğin TSK'yı, MİT'i, Dışişleri'ni idare etmeleri engellendi. Kendi ekiplerini kurmalarına, bürokraside gerekli değişiklikleri yapmalarına izin verilmedi. Türkiye'nin kronik sorunlarına çare üretmelerine, reform yapmalarına müsaade edilmedi. Hükümetler sınırları esnettikleri anda, ya CHP'nin sokak eylemleriyle, ya medyanın ve sermayenin operasyonlarıyla, çetelerle, cuntalarla, olmadı muhtıra ve darbelerle “hizaya sokuldular”.



Recep Tayyip Erdoğan, 14 yıl boyunca “milletin iktidarını” tahkim etmek için vesayetle zorlu bir mücadele verdi. Gelinen noktada, Cumhurbaşkanı ve Başbakan, gayet uyumlu bir şekilde devleti yönetiyor, ülkeye de hizmet üretiyorlar. Tüm kurumlar uyum ve koordinasyon içinde çalışıyorlar.



Ulaştığımız bu nokta kalıcı değil. 7 Haziran benzeri bir durumun gelecekte de yaşanmayacağına garantimiz yok. Onun içindir ki, Adnan Menderes'ten Necmettin Erbakan'a uzanan, Recep Tayyip Erdoğan tarafından zirveye ulaştırılan millet egemenliği mücadelesinin artık anayasal bir zemine kavuşturulması gerekiyor.



27 Mayıs başta olmak üzere darbelerin arkasında olduğu bilinen Batı, Anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini en az Deniz Baykal kadar biliyor ve kendisi için “tehlikeyi” görüyor. Kolayca kontrol edebildiği bir “devlet egemenliği” karşısında, kontrol edemeyeceği, bağımsız bir “millet egemenliğinin” kalıcı hale gelmesine karşı çıkıyor. FETÖ ve PKK gibi maşalarının beceriksiz çıktığını gördü, artık mücadeleyi bizzat ve alenen kendisi yapıyor.



Baykal'ın samimi itirafı, ya da sancısı, bu Anayasa değişikliğine neden “evet” dememiz gerektiğini ortaya koyan en büyük ve en önemli gerekçe.



16 Nisan'da, 27 Mayıs parantezi kapanacak.



16 Nisan'da, “devlet” ve “millet” iktidarı ayrımı ortadan kalkacak, devlet ve millet kucaklaşacak, millet egemenliği sağlam, sarsılmaz bir zemine kavuşacak.



Baykal, 27 Mayıs'ta söyleneni tekrarlıyor: “Siz sadece müteahhitlik yapın, gerisine karışmayın, millete egemenlik vermeyin” diyor. Baykal da, CHP de, onların arkasındakiler de kusura bakmasınlar: Biz hem ülkeyi imar edecek, hem de millet olarak bu ülkenin her meselesinde söz ve karar sahibi olacağız. Başka yolu yok.


#CHP
#16 Nisan 2017
#Deniz Baykal
#DP
7 yıl önce
Baykal’dan ‘egemenlik’ itirafı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak