|
Erdoğan’ı eleştirmek

AK Parti'nin 14 yıllık iktidarında, yayınlanan toplam gazete ve dergi sayısı 3 kattan fazla artarak 7 bin rakamını aşmış. Televizyon ve radyo sayısı aynı şekilde... 2004'te evlerin yüzde 7'sinde internet varken, bugün oran yüzde 70'e dayanmış. Sosyal medya kullanıcı sayısı 40 milyon; bunların 32 milyonu sosyal medyaya mobil cihazlardan erişiyorlar. Cep telefonu abone sayısı ise 2002'de 23 milyon, bugün 73 milyon.



14 yıllık süreçte, ifade özgürlüğü geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde genişletilmiş; dillerin, düşüncelerin, klavyelerin ve elbette medyanın üzerindeki baskılar tek tek kaldırılmış.



Bu ülkede, her gün Erdoğan ve ailesine hakaret manşetleriyle çıkan gazeteler, askeri vazifeye çağıran internet siteleri, kapağında idam sehpası gösteren dergiler, terör çağrısı yapan televizyonlar, sahte hesapların ardına saklanıp her türlü iğrenç iftirayı yaymaya çalışan sosyal medya hesapları var.



Sandıkta milletten yüz göremeyip, milletin seçtiği Cumhurbaşkanına hakaret ederek kendisini tatmin etmeye çalışan, terör örgütleriyle, millet düşmanlarıyla işbirliği yapan bir muhalefetimiz ve muhalefet genel başkanları var.



Gazetelerini uluslararası istihbarat örgütlerinin operasyon emrine verip, elini kolunu sallayarak sokaklarda gezen, hatta bir de Cumhurbaşkanı'na tehditler, hakaretler savuran gazeteci kimlikli casuslar; polis katlettiği ama basın kartı sahibi olduğu için el üstünde tutulan katiller var.



Bütün bunlara rağmen Erdoğan eleştirilemez öyle mi?



Hemen her gün, ulusal ve uluslararası medyanın, siyasetin, algı ve imaj operasyonlarının hedefi olan Erdoğan diktatör öyle mi?



Geçelim bu masalları...



Bizim daha önemli bir meselemiz var...



Recep Tayyip Erdoğan, yapıcı, yönlendirici, samimi eleştiriye her zaman açık oldu. Partisinin ilgili kurullarında, bakanlar kurulu toplantılarında, grup toplantılarında eleştirilere kulak kesildi, danışmanlarının eleştirilerini hep dikkate aldı.



Ailesinin, dostlarının, yakınlarının, yol arkadaşlarının tavsiye, öneri ve eleştirilerini siyasetinin merkezine yerleştirdi.



Milletiyle konuşarak, milletine danışarak yol yürüdü ve buralara geldi.



Şimdi bak aziz kardeşim!



Küskün, kırgın, incinmiş olabilirsin. Erdoğan'ın tercihlerini beğenmiyor olabilirsin. Hak ettiğin yerde, hak ettiğin makamda olmadığını düşünüyor olabilirsin. İşlerin iyi gitmediği kanaatine sahip olabilirsin.



Çok okumuş, çok bilmiş, kütüphaneleri yutmuş, Batı üniversitelerinden afili diplomalar almış, 10 yabancı dili sular seller gibi konuşuyor da olabilirsin.



Belki makamın elinden alınmıştır, belki rütbelerin sökülmüştür, belki de emekliye ayrılmış olabilirsin.



Bu kutlu davaya asalak gibi yapışanları görüp, onlara aldanıp, “hani benim rantım nerede” diye soranlardan da olabilirsin.



“Bu Erdoğan da pek bir öfkeli, fevri, ayrıştırıcı, üslubu sert, kavgacı, uzlaşmaz vs.” diyerek kendini de avutuyor olabilirsin.



“Erdoğan olmasa yüzde 70 oy alırdık; meydanlara çıkmasa daha rahat kazanırdık, emekliye ayrılsa daha mutlu-mesut olabilirdik” diyenlere hak verebilirsin.



Ama sana şunu hatırlatmak isterim...



Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca, kendisinin, ailesinin ya da çevresinin çıkarları için asla koşturmadı.



Şahsi kavgaların, çıkar, rütbe, paye, makam, rant mücadelelerinin içine girmedi.



Milleti adına öfkelendi, ülkesi için kükredi; Türkiye'nin hasımlarına karşı şedit, milletine karşı kucaklayıcı oldu.



Birileri, egemen güçlerin gözüne girmek için, yaranmak için, yalakalık için zor zamanlarda kaybolup rahat zamanlarda en öne geçerken, O, senin adına hep mücadelenin içinde oldu.



“Aman ABD'yi, AB'yi, sermayeyi, bir kısım medyayı ürkütmeyelim, onlara hep şirin görünelim, aman dengeleri sarsmayalım” diye ellerini ovuşturanlar varken, O, senin için, millet için, memleket için gövdesini dava taşının altına koydu.



“Belki devran döner, belki hainler kazanır” diyerek ikbal mücadelesi yapanlara, galibin tarafında olmak için fırsat kollayanlara, “bu kavga benim kavgam değil” diyerek kenara çekilenlere, ceketinin iç cebinde hançer taşıyanlara rağmen O, senin kavganı verdi.



O, bu yola canını koyarak, her türlü ihanete ve ahlaksız saldırıya rağmen, senin, benim, bizim için, irademiz, istiklalimiz, itibarımız, değerlerimiz, kutsallarımız, ülkemiz, milletimiz ve ümmetimiz için kimsenin girmediği kavgalara yiğitçe girdi.



Herkes susarken, o konuşuyordu; herkes sinerken, o haykırıyordu; umutların tükendiği zannedilen hüzün anlarında bir özgüven abidesi olarak milletin önünde yürüyordu.



Recep Tayyip Erdoğan bugün de senin için, bizim için koşturuyor; milleti ve ülkesi için ter döküyor; şahsı için değil, ülkesi için, ülkesinin istiklali için kavga ediyor.



Millet onu böyle, bu yiğitliğiyle seviyor.



Eleştireceksen, yine eleştir.



Milletin hasımları mızraklarıyla yiğidin üzerine yürürken, buyur, sen de hançerini kınından çıkart...



Ama ne olursun, elini vicdanından çekme, yiğidin de hakkını yeme...


#erdoğan
#ifade özgürlüğü
#eleştiri
#Recep Tayyip Erdoğan
8 yıl önce
Erdoğan’ı eleştirmek
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset