|
Yeni sistem ve terörle mücadele

PKK ilk ses getiren terör saldırısını 15 Ağustos 1984 yılında Eruh ve Şemdinli'de gerçekleştirdi. Aradan 32 yıldan fazla süre geçti. Bilanço çok ağır: 8 bin güvenlik görevlimiz şehit oldu; aralarında bebeklerin, çocukların, kadınların da olduğu 50 bine yakın insan hayatını kaybetti. On binlerce insan yaralandı.



Terörün maddi bilançosu da oldukça ağır. Faiz yükü, turizm, güvenlik harcamaları gibi kalemler üzerinden yapılan en mütevazı hesaplamalarda dahi maliyet 500 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.



Neden bitiremedik terörü? 32 yıldır yapılan mücadeleye, onca kayba rağmen terör neden bu ülkenin en can alıcı, en can yakıcı sorunu olmaya devam ediyor?



Terörün arkasında uluslararası destek var; doğru. Terör zaman içinde sosyal ve siyasal taban oluşturdu; doğru. Arazi şartları çok çetin; doğru. Komşu ülkeler, Türkiye'yi zayıflatmak için teröre yataklık yapıyor, lojistik destek sağlıyorlar; doğru. Avrupa Birliği, “insan hakları” ya da “basın özgürlüğü” gibi değerleri istismar ederek Türkiye'nin elini kolunu bağladı; bu da doğru.



Ancak, terörü bitiremiyor olmanın asıl sebebini biz, önce 7 Şubat MİT krizinde, arkasından da 15 Temmuz darbe girişiminde net olarak gördük.



Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına, milli, ülkesinin çıkarını her şeyin üzerinde tutacak bir ismin getirilmesi, Türkiye'yi başta terörle mücadelede olmak üzere istihbarat alanında güçlendirecekti. Bunu önlemek amacıyla, Fetullahçı, vatan haini savcılar devreye sokularak operasyon yapılmak istendi.



15 Temmuz'da ise daha korkunç bir tabloyla karşılaştık: Ülkenin namusunu, şerefini, ülkenin güvenliğini teslim ettiğimiz, 32 yıldır terörle mücadele ettiğini sandığımız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde, Türkiye lehine değil, iplerini tutan merkezler lehine çalışan bir ihanet şebekesinin yerleştiğini; Fetullahçı şebeke elemanlarının generallik seviyesine kadar yükseldiğini, orduyu milli bir ordu olmaktan çıkarıp, bir lejyoner ordusuna dönüştürecek kadar güç kazandıklarını ve bünyeyi kanser virüsü gibi sardıklarını gördük.



Aynı durum terörle mücadele en kritik vazifeyi üstlenmiş Emniyet Teşkilatı için de geçerli.



Fetullahçıların son dönemde HDP ve PKK ile nasıl sıcak ilişkiler kurduklarını biliyoruz. Çözüm sürecinin bizzat Fetullahçılar eliyle nasıl sabote edildiğini de biliyoruz. 15 Temmuz akşamında, PKK telsizlerinden, “askerlere saldırmayın” anonsu yapılmasını, HDP'nin sabaha kadar “umutla”, “ellerini ovuşturarak” beklediğini de biliyoruz.



Sırtını ABD'ye dayamış 2 örgütten biri darbe gerçekleştiriyorsa, diğerinin sevinmesinden, umutlanmasından daha tabii ne olabilir?



15 Temmuz akşamında karşımıza çıkan manzara şu: On yıllardır beslenen, büyütülen ve kollanan PKK ile, on yıllardır sinsi sinsi ilerleyen FETÖ kardeş örgütler. Bu on yıllar içinde birbirlerini beslemiş, birbirlerini ayakta tutmuşlar. 15 Temmuz'dan sonra FETÖ'nün tasfiyesi, doğal olarak PKK'nın da bitmesi anlamına geliyor.



PKK terörü, 1984'ten bugüne kadar nice hükümeti de yedi. Nice hükümet terörle terbiye edilmek istendi. Nice hükümet, terörle baş edemiyor diye tasfiye edildi. Terör üzerinden seçimler maniple edildi, hükümetler kuruldu, hükümetler devrildi.



Bugün çok daha iyi anlıyoruz ki, terörle mücadelede, devlet ile milletin seçtiği hükümetler aynı istikamete yönelmemişler.



Hükümetler, milletten aldıkları yetkiyle, milletin talebi doğrultusunda terörü çözme mücadelesi verirken, devlet, içindeki çeteler, cuntalar, virüsler nedeniyle başka tasarımların içine girmiş.



Meğer, hükümetlere, millete, bu ülkenin öz evlatlarına kudret timsali kesilen generaller, ipi Türkiye dışında olan bazı Fetullahçı onbaşılara, çavuşlara, alt subaylara kul olmuşlar, köle olmuşlar.



16 Nisan'da halkoyuna sunulacak Güçlü Cumhurbaşkanlığı Sistemi, işte bunun için önemli. Yeni sistem, devlet ile milletin farklı istikametlere bakmasının önüne geçecek. Yeni sistem, devlet ile millet ayrımını, devlet ile hükümet ayrımını, “devlet aklı” ile “siyasi akıl” ayrımını ortadan kaldıracak.



“Ben devletim” diyerek, her türlü imkanı hortumlayan, ama yine de yan gelip yatan beceriksiz bürokrat, artık hükümetin elini kolunu bağlayamayacak.



Terörle mücadelede, MİT, Emniyet Teşkilatı, TSK ile hükümet arasında koordinasyonsuzluk kalmayacak. Hiçbir kurum kendi başına hareket edemeyecek. Kurumlar, farklı güç merkezleri tarafından değil; bizzat milletin seçtiği Meclis ve Cumhurbaşkanı tarafından yönetilecek.



Yüzde 50'nin oyuyla gelmiş bir Cumhurbaşkanı, 5 yıl boyunca görev yapacak olmanın sağladığı istikrarla, kimin ne dediğine değil, milletin ne dediğine bakacak; teröre olduğu kadar, terörü besleyenlere karşı da cesur olacak.



Halkoylamasına ilişkin olarak Kandil'den panikle üst üste açıklamalar yapılması boşuna değil. PKK, 16 Nisan'dan sonra başına gelecekleri görüyor, yeni sistemin terörü bitireceğini biliyor ve “Evet çıkarsa biz biteriz” diyor.



Kendisini “vatansever”, “ulusalcı”, “milliyetçi” olarak tanımlayıp, hala yeni sisteme şüpheyle bakanların “hayır” demek için bir tek gerekçeleri bile yok; ama “evet” demek için, bırakın diğer yüzlerce gerekçeyi, terörün bitecek olması bile tek başına yeterli sebep değil mi?


#PKK
#TSK
#FETÖ
#MİT
#Anayasa referandumu
#HDP
7 yıl önce
Yeni sistem ve terörle mücadele
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler