|
Mersin Polis Evi’ne saldıran iki teröristin kullandığı silahların seri numaralarını Amerika neden istedi?

Geçen hafta başında Mersin Mezitli’deki Polis Evi’ne uzun menzilli silahlarla saldıran iki HDPKK’lı kadın terörist ile çatışmaya giren polislerimiz kahramanca bir mücadele ile teröristleri etkisiz hale getirirken bir polisimiz şehit bir polisimiz de yaralanmıştı. İçişleri Bakanı Soylu bu terörist saldırının Amerika merkezli olduğunu, terörist kadınların Münbiç’ten Pazartesi akşamı saat 20.00 itibarıyla paramotorla harekat ederek 12-13 saatlik bir süre içinde, Türkiye’ye geçerek sabah 10’a doğru Tarsus’ta kıyıya yakın bir yere inerek akşama kadar bu bölgede kaldıklarını, daha sonra kendi imkanlarıyla Mersin Mezitli’de bulunan Polis Evi’ne giderek eylemi gerçekleştirirken çıkan çatışmada kahraman polislerimiz tarafından yaralanan ve kaçamayacaklarını anlayan her iki kadın teröristin sırt çantalarında taşıdıkları bombalarla kendilerini patlattıklarını ifade etmişti. Ancak Kılıçdaroğlu’nun İçişleri Bakanlığı açıklamasından iki gün sonra HDPKK’nın açıklamasına sığınarak devleti suçlaması, Amerikalıların Polis Evi’ne saldıran teröristlerin eylemde kullandığı silahların seri numaralarını istemesi bu eylemde örtülü bir iş birliğine mi işaret etmektedir?

Türkiye’de özellikle 2013’ten itibaren muhalefetin, DHKP-C, HDPKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine siyasi alan açan, bu yapıların yeni medya mecralarını kullanmak suretiyle genişlettikleri propagandalarını ve algı operasyonlarını meşrulaştıran, devletin güvenlik kurumlarının eylemlerini sorunsallaştıran, buna mukabil terör örgütlerine karşı yapılan operasyonları “sivil katliamı” ifadesiyle niteleyen bir tutum içinde olduğu görülüyor. Örnek verecek olursak;

-16 Haziran 2013 tarihinde Gezi olaylarında ölen Berkin Elvan yaralandıktan sonra DHKP/C elebaşları tarafından saatlerce bekletilip hastaneye geç gönderildiği ortaya çıktı. Olayın ilk yaşandığı anda Berkin’in hastaneye götürülse kurtulabileceği ifade edildi. ‘Polis ekmek almaya giden çocuğu vurdu’ şeklindeki algı operasyonu ülke gündemine örgütün kara propagandası olarak yayıldı. Gezi Olayları’nın başladığı ilk gün Okmeydanı girişinde bulunan MOBESE’lerin örgüt tarafından sökülmesi sebebiyle oluşan kamera yokluğu, bu olayın aydınlatılamamasına yol açtı.

-Savcı Selim Kiraz 31 Mart 2015’te DHKP/C’li teröristlerce katledilmişti. Savcı Kiraz’ın şehit edildiği saatlerde adliyede elektrikler kesilmişti. FETÖ’nün firari kalemşorlarından Önder Aytaç, Kiraz savcının şehit edilmesinden 26 dakika önce attığı Tweet’te “Elektrik yokken öldürülen herkesten iktidar sorumludur” demişti. Bazı DHKP/C terör örgütü muhibbileri 2013 yılında Gezi’de başına fişek isabet etmesi nedeniyle vefat eden Berkin Elvan soruşturmasını yavaşlattığı için Kiraz savcının öldürüldüğü yalanına sarıldılar. Zira Kiraz savcıdan önceki 4 savcı da FETÖ’cüydü. Soruşturmayı yavaşlatmak bir yana tıkamışlardı. CHP’ye yakın yayın organları ve yazarlar da boş durmadılar bu süreçte. O dönem Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Şık teröristlerin sözcüsü olmuş nerdeyse teröristlerin avukatlığına soyunmuştu sanki!

CHP lideri Kılıçdaroğlu, elektrik kesintisi nedeniyle önce iktidarı, sonra da MİT’i suçlamıştı. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Tweet ve açıklamalarını kaleme aldığım hiçbir zat şehit savcımız ile ilgili bir başsağlığı dilediğinde bulunmadı. Savcı Selim Kiraz’ı evet FETÖ DHKP/C ortak kaos timi katletti. Ama bu cinayeti kınamayan, baş sağlığı dilemeyenler de en az teröristler kadar bu cinayete ortaktırlar. Terörü kutsayan DHKP/C ve FETÖ’nün legal-illegal unsurlarıdır. Yargı ve MİT’e düşen görev DHKP/C’nin medya ve siyaset mekanizmalarındaki kriptolarını ortaya çıkarmaktır.

-Gazeteci yazar Sevilay Yılman, Habertürk Para Gündem programında PKK’nın Mersin Polis Evi saldırısı ile ilgili olarak HDPKK muhibbi derecesinde skandal açıklamalar yaptı. HDPKK’lı teröristler ile çatışırken şehit olan kahraman polisimiz için ‘zavallı adam’ HDPKK’lı teröristler için ‘İki genç kız’ ifadesini kullandı.

CHP’NİN TUTUKLU GAZETECİLER RAPORU’NDA POLİS EVİNE SALDIRI DÜZENLEYEN PKK’LI DİLŞAH ERCAN GAZETECİ OLARAK YER ALMIŞ

İçişleri Bakanlığı, saldırıyı gerçekleştiren teröristin PKK terör örgütünden Dilşah Ercan olduğunu duyurdu. Ercan’ın, CHP’nin Tutuklu Gazeteciler Raporu’nda yer aldığı ortaya çıktı. Terör örgütü HDPKK ise Dilşah Ercan’ın yaşadığını, saldırıyı bir başka teröristin gerçekleştirdiğini, Ercan’ın da terör kampında yanlarında olduğunu yalanını ortaya attı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, devletin resmi açıklamasına değil, terör örgütü HDPKK’nın açıklamasına inanmayı tercih etti. Bu kapsamda devleti suçlayan paylaşımlarda bulundu. Bu açıklamalar bazı AK PARTİ milletvekillerince “CHP işgal altında, HDPKK’nın siyasi hamiliği yapılıyor, Türkiye FETÖ’nün ağzına bakarak KAOS’a sürüklenmek isteniyor” yorumlarına neden olmuştu. Aslında asıl konu teröristin kimliği değil CHP Raporu’nda teröristlerin gazeteci ilan edilmesidir. DNA testi talebi CHP Raporu’nu kamuoyunun gözünün önünden kaçırmak için yapılan manevradır. Kılıçdaroğlu’nun geçmişte FETÖ’nün suflelerini ve kirli dilini kullanmaktan çekinmediği için bugünde HDPKK’nın savlarıyla, söylemleriyle örtüşen eylem ve demeçlerin olması bizi şaşırtmamalıdır. Bugün Cumhurbaşkanlığı’na ısrarla aday olmak isteyen Kılıçdaroğlu HDPKK ve FETÖ defolarıyla bu makama layık mıdır? İyi düşünelim derim.

#Mersin
#CHP
#FETÖ
#HDP
#Kemal Kılıçdaroğlu
2 yıl önce
Mersin Polis Evi’ne saldıran iki teröristin kullandığı silahların seri numaralarını Amerika neden istedi?
Sadece içki sofrasında oturmak mı?
En zenginlere hizmet eden eski tüfekler
Erol hocaya sorular
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek