|
Amerika’nın ipine sarılmak

Irak-İran arasında 1979’un sonlarında başlayıp 1988 yılında sona eren savaşta taraflar arasında kazanan olmamıştı. Bu savaşta Irak ve İran ekonomik açıdan büyük kayıplara uğrarken her iki taraftan 2 milyona yakın insan hayatını kaybetti. İran’ın petrol endüstrisi ağır bir darbe alırken, Irak ise Kuveyt aracılığıyla ABD’den aldığı 14 milyar dolar borç ile bu savaştan ayrıldı. Savaşın kazananları ise maddi olarak Pentagon güdümlü ABD ve İsrail silah tüccarları oldu. Uluslararası ilişkiler ve dış politika stratejileri açısından ise Amerika ‘Büyük Ortadoğu Projesi'nin’’ bölgede fiilen hayata geçirilmesinin ilk adımlarını atmıştı. En önemlisi ise bu savaş sonrasında İran ve Irak Ortadoğu’da geçici de olsa İsrail için ciddi bir tehdit olma vasfını yitirmişlerdi.

Irak 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etti. Görünen neden İran-Irak savaşında Irak’ın 14 milyar dolarlık borcunun tahsili meselesiydi. Ancak arka planda dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in bizzat Saddam’ı Kuveyt’in işgali konusunda yönlendirdiğine ilişkin iddia ve belgeler güvenilir kaynaklarca ortaya atılıyordu. Amerika’nın yönlendirmesiyle Saddam’ın Kuveyt’i işgali 1’inci Körfez Savaşı'nın başlamasına neden olmuştu. Amerika ve İsrail aynı zamanda Irak’taki Saddam karşıtı Kürt ve Şii grupları da kışkırtarak bu gruplara her türlü lojistik, eğitim ve silah desteği sağlayarak Irak’ta iç isyanları başlatmışlardı. Bu büyük oyunun son perdesi ise ABD ve Batılı güçlerin BM Güvenlik Konseyi kararıyla Saddam’ı güç kullanarak Kuveyt’ten çekilmesini sağlamaları olmuştu.

Ancak Saddam Hüseyin'in kısa sürede toparlanarak kuzeyde Kürtlerin, güney’de Şiilerin isyanlarını kanlı bir şekilde bastırmaya başlaması karşısında muhalif gruplar, Bush’un Irak halkını Saddam’a karşı ayaklanmaya çağıran açıklamalarına güvenerek, ABD’nin Saddam’a müdahale edeceğini düşünmüşlerse de kısa zamanda aldatıldıklarını acı ve kanlı bir şekilde anlamışlardı. ABD kendi körüklediği Kürt ve Şii ayaklanmalarını görmezden gelmiş, onbinlerce Iraklı Kürt ve Şii’nin katledilmesine göz yummuştu. Yaklaşık 1 milyona yakın Iraklı, özellikle Halepçe katliamından sonra bir operasyon olarak Türk sınırına yığılmış ve oldu-bittiye getirilerek Çekiç Güç’ün Türkiye toprakları içinde geçici konuşlanmasına 5 Nisan 1991 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilmişti. Türkiye 1’inci Körfez harekatıyla Saddam’dan ve PKK’dan arındırılmış bir bölge beklerken (Amerikalı yetkililerin Türkiye'- ye bu yönde söz vermiş olmaları) Çekiç Güç’ün Türk toprakları içinde konuşlanmasına izin verme zorunda bırakılmıştı. Çekiç Güç ile bölgede otorite boşluğu yaratılmış ve bu boşluğun Peşmerge ve PKK’lılar tarafından doldurulması sağlanarak PKK tehdidinin Türkiye ve Ortadoğu’da günümüze kadar uzanmasına neden olacak önemli adımlar bu süreçte atılmıştı.

Katar
ve Tahran
arkasında Pentagon'un olduğu su götürmez bir gerçek. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin geçmişte ABD ajanı Saddam’ın rolüne soyunarak, Amerika’nın ipine sarılmaları şüphesiz başta Ortadoğu ve dünyada daha da istikrarsızlık yaratacak önemli gelişmelerin habercisi olabilir. Ancak ABD Kongresi'nin geçen yıl aldığı kararın ardından, 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin yakınları ile Amerikalı sigorta şirketleri, El Kaide’ye destek verdikleri iddiasıyla Suudi Arabistan ve bazı Suudi vakıflarına tazminat davaları açmaları, iki ülke arasındaki ilişkinin zorlama açısından ve asimetrik boyutlarıyla pamuk ipliğine bağlı olduğunu gözler önüne seriyor. Bu kararla ABD’nin Suudi Arabistan’ı hedefe koyduğu çok açık. Trump’un ise Suudi Arabistan ile kurduğu ilişki veya ittifak yakın tarihte tamamen amiyane tabirle Katar’a çökülmesi yani gasp edilmesi hedefine matuf görünüyor. Böylece Trump, seçim dönemindeki en önemli vaadi ABD’nin 19 trilyon dolar borcunu Körfez ülkelerine ödeteceği tehdidini de gerçekleştirmiş oluyor.

Bu nedenle bu süreçte Katar’a ambargo uygulanmasının nedeni olarak gösterilen İhvani Müslim, Hamas ve Husiler’e yardım ve destek iddialarını Katar’ın gasp edilerek soyulmasına zemin ve meşruiyet yaratma çabası olarak değerlendirmek sanırım yanlış olmaz. Bu nedenle Katar’a yönelik askeri harekat başta olmak üzere diğer tüm seçeneklerin kısa vadede gerçekleşmesi Ortadoğu ve dünya konjonktüründe devletler arası ittifaklar nedeniyle pek mümkün görülmüyor. Ancak uzun vadede Müslüman ülkeler arasına nifak tohumları atılarak 1979 İran ve Irak savaşında olduğu gibi mezhep çatışmaları veya Türkiye-İran arasında bir savaşı hedefleyen büyük bir oyun tezgahlanmış olabilir. Trump’un Obama’nın aksine yakın çalışma arkadaşlarının İsrail ve İsrail’in Arz-ı Mevud hedefini benimseyen yakın kişilerden olması bu seçeneği güçlü kılan en önemli parametreyi oluşturuyor. İran ve Türkiye’nin uzun vadede ABD ve İsrail menfaatleri açısından kendilerini Ortadoğu’dan dışlayacak ve güçsüz kılabilecek bu tehdidi algılamış oldukları, Tahran saldırısı sonrasında İran Dışişleri Bakanı'nın apar topar Türkiye’ye gelmesinden anlaşıyor.

Uluslararası hukuk, insan hakları ve demokrasi’nin gözardı edilerek yerini zorba ve haydut devletlerin aldığı bir konjonktürde BM, NATO kime hizmet ediyor dersiniz?

#Katar
#NATO
#ABD
#Türkiye
#Pentagon
7 yıl önce
Amerika’nın ipine sarılmak
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak