ABD’nin Birleşik Kürdistan Projesi uzun yıllardan günümüze kadar tıkır tıkır işledi. Küresel emperyalist politika, strateji ve KAOS yöntemleriyle bölgedeki aktör devletler arasına ekilen nifak tohumları etnik, dinsel ve mezhepsel kutuplaştırmalarla birbirine düşman devletler yaratıldı. Ortadoğu’yu istikrarsızlığa ve mezhep savaşlarına götüren ilk olay olarak tarihe geçen 1 milyondan fazla sivilin hayatını kaybettiği 2’nci Körfez Savaşı, Saddam’ın olmayan kitle imha silahlarını imha etmek için başlatılmıştı.
Günümüzde ise İran Genelkurmay Başkanı'nın 1979 yılından bu yana bir ilk olarak Türkiye’ye gelmesi Genelkurmay başta olmak üzere devletin üst katlarıyla görüşmesi, PKK/PYD’ye karşı müşterek operasyon yapılması ihtimali ABD’nin ve İsrail’in beklemediği bir durumdu. Aslında Mattis Rus Genelkurmay Başkanı'ndan sonra Türkiye’ye gelecekti. İran ve Türkiye arasında başlayan yakınlaşma ABD’nin Suriye ve Irak’ta hazırladığı KAOS senaryolarına Fırat Kalkanı'ndan sonra ikinci darbeyi vuracak gelişmelere neden olabilirdi. Mattis bu nedenle acilen Türkiye’ye geldi. Amacı PKK/PYD’ye yapılabilecek operasyonları öncelikle geciktirmek mümkün olursa engellemek için bütün diplomatik ayak oyunlarına başvuracak sanırım.
Amerika’nın amacını ve hedeflerini yakın tarihten kısa bir örnekle açıklayacak olursak;
1991’de Suudi Arabistan Büyükelçisi Yaşar Yakış’ın ayarladığı bir randevu ile gazeteci Güneri Cıvaoğlu, çok iyi Türkçe bilen bir Amerikalı yarbay ile buluşuyor. Cıvaoğlu, görüşmeyi şöyle anlatmaktadır: “Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım. ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici. Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğusu’nu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor. Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor: ‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak. Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak. Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar. Toprak isteyecekler. Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’ Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları. Kulaklarıma inanamıyorum. ‘Ya NATO ortaklığı, ya ülkelerimiz arasındaki dostluk’ diye soruyorum oralı olmuyor. Gene de bunun ‘Amerikalı yarbayın kendi fantezisi’ olabileceğini düşünüyorum. Ama... Birkaç dakika sonra bir başka odada gene Amerikalı bir rütbeliden aynı şeyleri dinliyorum. Bunun ‘bir mesaj olabileceğini’ düşünüyorum. İki Amerikalı subayın, Türk büyükelçisi tarafından alınmış bir randevuda tanınmış Türk gazeteciye bu mesajı vermelerinin kendi fikirleri olduğunu düşünmek mümkün değildir.’’
ABD sözde Irak ordusunu güçlendirmek için Irak yönetimine 2013-2014 tarihleri arasında yaklaşık 25 milyar dolar değerinde MIAI Tipi tank, makinalı tüfek ve bomba atar donanımlı Humwee(zırhlı muhabere aracı) teslim etmişti. 2014 Haziran ayı içinde Musul DEAŞ tarafından ele geçirilmişti. Irak ordusu Musul’dan kaçarken ileri teknoloji savaş araçlarını kentte bırakmıştı! Irak Başbakanı İbadi Irak ordusunun Musul’dan çekilirken 2500 Humwee zırhlı muhabere aracı dahil binlerce silahın DEAŞ militanlarının eline geçtiğini açıklamıştı.
Gerçek şu ki Amerika’nın PKK/PYD’ye verdiği silah ve mühimmatlar asla geri alınmayacak. Bu silah ve mühimmatlar Suriye üzerinden Türkiye’deki terör örgütlerine geçmeye devam edecek. Hedef belli iç çatışma ve ABD’nin Türkiye’ye müdahalesini sağlamak.
Fırat Kalkanı'nın genişletilmesi, PKK/PYD’nin Afrin’den çıkarılması ikinci kez küresel güç ABD’nin bu oyununu bozar.