|
Rogue state

Uluslar arası literatürde, kural tanımayan, küresel barışı tehdit eden,kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına yardım eden,terörizmi destekleyen hatta uluslararası diplomatik ilişkilerde ve dış politikalarında terörü bir araç olarak kullanan devletler haydut devlet (Rogue state) statüsünde görülmüşlerdir. BM Sözleşmesi'ne rağmen, küreselleşme sürecinin 3'üncü evresini yaşadığımız dünya konjonktüründe ''hegemonik güçlerin''ortaya çıkması devletler arasındaki eşitsizliğin sürüp gittiğinin önemli bir kanıtıdır. Hal böyle olunca Suriye ve Irak'ta bölge ülkeleri ile birlikte ABD, Rusya ve AB ülkelerinin DEAŞ ile mücadele örtüsü altında emperyalist emelleri uğruna hastaneleri bombalayarak sivilleri çoluk çocuk demeden katlettiklerini üzüntü ile görebiliyoruz. Kendilerini dünyanın efendileri olarak tanımlayan haydut devletler gözü dönmüş küresel alçaklar nasıl oluyor da böylesine pervasız olabiliyorlar? Çünkü karşılarında kendilerini durdurabilecek uluslararası bir hukuk sistemi ve gücü yok. Kendi kurdukları sistemler, kendilerinin yarattığı insan hakları ihlalleri, özgürlük ve demokrasi suçları nedeniyle neredeyse çökmüş vaziyette.



1'inci Dünya Savaşı'na İttifak devletleri yanında Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı'ndaki başarılı savunmaya, Irak'ta Kutül-Ammare'de Britanya ordusunu kuşatıp esir almasına ve savaşın son aylarında Kafkasya Cephesi'ndeki başarılarına rağmen ittifak devletlerinin mağlubiyeti üzerine Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda bırakılmıştı. Mondros Mütarekesi gereği yurdumuz savaşı kazanan İtilaf devletleri tarafından işgal edilmişti. Bu süreçte İtilaf ülkeleri safında yer alan Avrupa ülkeleri modern tanklarıyla toplarıyla tüm güçleriyle Anadolu'yu işgal edip Türk kimliğini yok etmek amacıyla işgal ve saldırılarına hız vermişti. Mehmetçik ve Anadolu insanı Atatürk'ün öncülüğünde bu teknik ve modern savaş gücüne topla tüfekle mızrakla, hatta tırpan ve balta ile cevap vererek kendisini ve ülkesini savunmuş savaşı kazanarak bir kısım Avrupalıyı ülke dışına sürmüştü. Saldırgan ve işgalci Avrupalı kendisini çelik zırhla koruma alına almışken, Mehmetçik ve Anadolu insanı bu saldırılara iman dolu göğsüyle cevap vermişti. İstiklal Marşı'mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy yazdığı mısralarda bir kısım Avrupalı'nın işgal sürecinde zulüm kan ve gözyaşlarına neden olan faşizan ve nazist uygulamalarına karşı günümüz Avrupası'nın Haçlı Siyonist ittifakını ve saldırılarını da deşifre eden şu mısraları kaleme almıştı.



Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,


Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.


Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,


'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?



Yeni bir darbe veya kalkışma olur mu?


1'inci Dünya Savaşı sonrasında ülkemizi işgal eden İtilaf kuvvetlerine karşı oluşan Çanakkale ruhu günümüzde NATO, ABD, Almanya, Hollanda ve bir kısım Avrupa ülkelerinin topyekün olarak ülkemizi hedef alan darbe işgal ve iç savaş girişimlerine karşı oluşan Yenikapı ruhu ile birleşmişti. 15 Temmuz kalkışmasının arkasında FETÖ'yü arka planda destekleyen NATO ve AB ülkelerinin bir kısmı Türkiye'de yeni ve değişik bir darbe veya kalkışma düzenleyebilir mi? Bu konjonktürde Türkiye'de yeni bir darbe sürecinin gerçekleşmesi bana göre mümkün değil. Ancak FETÖ elebaşı Gülen'in cezaevinde tutuklu örgüt mensuplarına moral vermek ve itirafçı olmalarını önlemek için son olarak yaptığı 'bahar öyle şaşaalı olacak ki ' açıklaması açık bir algı operasyonuna işaret ediyor.Bu algının karanlıklar prensi olarak bilinen CIA ajanı Michael Rubin tarafından desteklenmesi şüphesiz aynı amaca hizmet ediyor. Ancak son dönemde AB ve NATO ülkelerinin açıktan PKK ve FETÖ'nün kaçak örgüt elemanlarına açık bir şekilde sahip çıkarak FETÖ'cülere oturma ve çalışma izni vermeleri, 16 Nisan'da 'Hayır oyu'' verilmesi yönünde yaptıkları insanüstü gayretler tek bir hedefe işaret ediyor.16 Nisan'da referandumda hayır çıkmasını sağlayarak, Yenikapı ve Çanakkale ruhunu zedelemek yok etmek. Bu nedenle milletimize tıpkı Çanakkkale ve 15 Temmuz'da olduğu gibi ülkemizin bekası ve istikbali için yeni ve önemli bir görev düşüyor. 16 Nisan'da % 60'ı aşan güçlü bir EVET ile iç ve dış darbecilerin Türkiye üzerindeki oyunlarına son vererek tam bağımsız,bölgesel ve küresel aktör bir ülke olarak Türkiye'nin önünü açmak. Milletimize bu konuda güvenim tam. Bu nedenle EVET çıkarsa ile başlayan cümleler kurmadan 15 Temmuz'da devleti ABD ve Batı'nın kontrolündeki FETÖ militanlarına karşı koruyan milletin sağ duyusu ve ferasetini öne çıkaracak önlemleri en üst seviyede almalıyız diye düşünüyorum.



Zira küresel saldırıların tek panzehiri devlet millet işbirliğinden geçiyor.


#FETÖ
#ABD
#AB
#15 Temmuz
#DEAŞ
#16 Nisan 2017
7 yıl önce
Rogue state
Özel’in bilinmeyen karanlık sır dosyasında grift FETÖ ve PKK ilişkileri?
Şeytanın sopası yok
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti