|
15 Temmuz'dan 17 Nisan'a bakmak

Tarihi bir referandum süreci yaşadık. Sonuçları itibarıyla 2017 Referandum'undan “Evet" kararı çıktı ve Türkiye hem sistem hem de yeni bir anayasa değişikliği arzu ettiği yönünde oy kullandı.



Seçim sonucunda ortalama olarak %56 “Evet" gibi bir oy oranı beklenirken %51,41 çıkması, Türkiye'nin iç ve dış muhaliflerinin “mızıkçılık" yapmasıyla sanki bir “Hezimetmiş" gibi ifade edilmeye çalışılıyor. Avrupa'nın, FETÖ'nün, MHP'den gelen firelerin, CHP'nin, HDP'nin çatı olarak “hayırcılık" ile girdiği seçimden Ak Parti'nin tek başına %51 ile çıkması bir başarıdır. Bu sonuçta payı olan Ak Partilileri, emek verenleri, Türkiye halkını tebrik ederim, sonuç ülkemizi memnuniyet verici günlere taşır temmenisi taşıyorum.



Referandum sonucu istenilenin ve beklenenin biraz altında gelince ilk yorumlayanlar arasında bir takım suçlayıcı ifadeler taşıyan yorumlar okudum. Açıkçası bu yorumları taraflı ve sorunlu buluyorum, zira ortada bir suç yok, meşru bir “Evet" kararı var lâkin beklenenden düşük gelen oran üzerine mutedil bir şekilde düşünmemiz gerekiyor.



İlk olarak; bu genel seçim, yerel seçim, cumhurbaşkanı seçimi değil bu Türkiye'nin tıkanmış sisteminde bir ferahlama olması amacıyla tercih edilmiş bir sistem değişikliği seçimi, dolayısı ile mevzuyu “zafer ve hezimet" üzerinden değil, halkın isteği üzerinden okumak gerekiyor. Halka kulak vermek gerekiyor, unutmayalım ki halka kulak veren siyasi yapı kalıcı ve muzaffer oluyor, hezimet ise halkı aşağılayan siyasi yapının kaderi oluyor.



Halkın %51,41'i, koalisyonların olmadığı, istikrarın devam ettiği, yeni bir anayasanın olduğu bir tercih yaparken kalan %48,59'u ise parlamenter sistemin devam etmesini istediği ifade etti. Ancak bana sorarsanız ben hayır oylarının en fazla %40 olduğunu, kalan %8,59'un ise kararsızlardan oluştuğunu, o kararsızların da henüz tek tipçi siyasi sistem vaatçisi olarak tanınan CHP zihniyetinin icraatı olan “tek adam" yönetimi korkusunu yani tarihsel travmamızı atamadığını düşünüyorum, bu travma ile düşündüğü için hayır oyu kullandığını düşünüyorum.



Elbette biraz da beklenenden düşük gelen evet oyları üzerine düşünmeli, Ak Parti'nin siyasi kadrosunda değil ancak siyasetin dışında olan ve etkili olan diğer kadrolarının çoğu kez gereğinden daha sert bir üslup ile iş görmeye çalışmasıyla maalesef halkın oyları üzerinde olumsuz etki yaptı. Tahmin ettiğiniz üzere bir klik, kendi hesabına iş görebilmek için tasfiye yoluna gitti ve nahoş tavırlar sergiledi, o tavırlar da bu sonuca etki etti.



Diğer yandan Ak Parti, Bahçeli'nin desteğini alırken aynı zamanda istikrarlı bir şekilde Kürtlerden aldığı oy oranını arttırdı. Bunun çok önemli bir başarı olduğunu düşünüyorum zira hem MHP ile birlikte yürüyüp hem de Kürtlerden oy almak daha doğrusu evet onayı almak, zemininde “güven" duygusu olan mühim bir realite, mühim bir başarı.



Asıl problem ve tehlike MHP içinde görünüyor. Sayın Bahçeli ve onu destekleyen vatandaşlar, referandum çalışmaları boyunca tasvip ettiğim bir tavır sergiledi, emekleri için sağ olsunlar, Bahçeli çoğu kez devlet adamı olma sorumluluğu nasıl olur bunu ispatladı ancak gel gelelim bana sorarsanız MHP'den beklenenden çok daha az oy geldi, bu önce MHP, sonra Türkiye için düşündürücü zira bu sonuç FETÖ'nün MHP içerisindeki etkisinin tahmin edilenden daha fazla olduğunu gösteriyor.



FETÖ ile mücadele Türkiye'nin en elzem meselesi, FETÖ tüm Türkiye'yi hedef almışken maalesef FETÖ ile mücadele konusunda ülkücülerden gelen destek dışında Ak Parti tek başına yürüyor. Muhalefet, FETÖ Ak Parti'yi bitirsin diye neredeyse FETÖ'yü destekliyor. Ak Parti hem içeride hem dışarıda bu yapıya karşı neredeyse tek başına mücadele veriyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hiç rahatsızlık duymadan 15 Temmuz'a “Kontrollü Darbe" diyebiliyor, FETÖ tabanı bir önceki seçimlerde HDP'ye oy verebiliyor, Akşener'in tutuklu FETÖ'cüleri salacağı seçim vaatleri halen hafızalarda tazelini koruyor, bu üçleme FETÖ konusunda Ak Parti'nin tek başına bu ülkeyi temizlemek için uğraştığını gösteriyor. Tabi buraya CHP ve MHP'deki bir takım tasfiyelerde FETÖ'nün rolü olduğunu, meselenin bundan bağımsız olmadığını not düşmek gerekiyor.



Ak Parti'nin 17 Aralık sürecinden bugüne kadar mücadele ettiği FETÖ konusunda tam olarak sonuca varamadık, bu kirli yapı halen etkin özellikle Akşener cephesine yakın isimlerin, yargıda FETÖ lehine kararlar verdiği biliniyor. Bazı kararlara bakıyorsunuz, FETÖ ile alakası olmayan kişiler mağdur edilmiş, FETÖ'cüler serbest bırakılmış, Büşra Erdal vs ile ilgili verilen kararda bunları görmek mümkün… Evet oylarının beklenenden düşük olmasının nedenlerinden biri de bu ancak FETÖ ile mücadele için istikrarlı bir yönetimin olması amacıyla evet oyu verilmesi gereğinin görülmemiş olması da kısmen vahim.



CHP ve CHP'lilere gelince, yarım asırdır girdiği hiçbir seçimi kazanamayan CHP, bu seçimi de kaybetti lâkin “neden kaybettim" sorusunu sormak yerine kaybetmesinin sebebi olan halkı aşağılama rutininden şaşmadı. CHP Ankara Vekili Gülsün Bilgehan bu ülkenin evet kararı veren seçmenine “namussuz" demeye getirecek kadar mevzuyu abarttı. Neresinden bakarsanız bakın bu tam bir skandaldır.



Aslında yazılacak daha çok şey var ancak yerimizi doldurmak üzereyiz. Biraz da bundan sonra yapılması gerekenlerden bahsetmek gerekiyor…



Öncelikle yargıdan başlayarak FETÖ'nün bütün sızma girişimlerine son verilmeli, FETÖ'nün siyasi ayağını diline dolayan ve kaset operasyonları gibi FETÖ operasyonları ile iş gören siyasi isimler delillerle deşifre edilmeli, en kısa zamanda hak ve hürriyetleri teminat altına alan bir anayasa oluşturulmalı, medya kendine çekidüzen vermeli ve bir üst seviyeye artık çıkılmalı. Bunlar Türkiye için doğru adımlar olmakla birlikte yalnızca başlangıç.



Referandum sonrasında söz verdiğimiz gibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı Başkan yaptık. O Başkan'ın referandum sonrası yaptığı konuşmada söylediği “yatırımların ve hizmetlerin halk için devam edeceği" şeklindeydi, sonrasında gitti ve şükrünü edâ etti. Başkan'ın Eyüp'teki görüntülerini izledim, o halkı ile olduğunda yüzü gülen halkının da yüzünü güldüren bir lider. Evet desin, hayır desin kim ne derse desin, bu ülke için çalışmak üzere elini taşın altına koymuş bir lider.



Seçim sonucunun bir yönünü de 15 Temmuz üzerinden okumak gerekiyor; o gece bir kesim bu ülke için canını feda edip tankların önünde sıraya girmişken bir kesim de market, benzinlik ve bankamatik kuyruğunda sıraya girmişti. Demem o ki, bir kesim yalnızca kendini, bir kesim ise herkesi düşünür, herkesi düşünen siyasi yapının kıymetini bilip, aynı fedakârlığı yapıp, sorumluluk gereğinin farkına varırsak eksiklerimizi telafi edebiliriz, unutmayalım ki 15 Temmuz şehitlerine hâlâ borcumuzu ödeyebilmiş değiliz.


#15 Temmuz
#Referandum
#FETÖ
7 yıl önce
15 Temmuz'dan 17 Nisan'a bakmak
Kağıttan Hayatlar kimin ağıdı?
Yenilenebilir enerjinin geleceği ve Türkiye için beklentiler
Liberal - muhafazakârlar hedef tahtası
“Hür tefekkürün kaleleri” düşmesin diye…
Zenginliğin adil ve kısa yolu var ama birilerinin işine gelmiyor