|
Ak Parti'nin siyasi başarısının sırrı ve sekülerizm tartışmaları
Ak Parti'nin başarısının sırrı hiç şüphesiz siyaseti ve toplumu doğru okumasından kaynaklanıyor. Bir başka şekilde ifade edecek olursak;
Ak Parti, ortamından, toplumundan bağımsız, suni bir şekilde şekillenmiş, tepen inmeci bir yapı değil. Buna bağlı olarak da, içerisinde şekillendiği ortamın hem ürünü, hem de kurucusu. Dahası Ak Parti, 2001 Ağustos ayında kurulan bir hareket, bir parti değil, bir düşünce silsilesinin ürünü, o düşünce zinciri ise bu coğrafyaya paralel olarak asırlar öncesi ile bağlantılı. Bana göre, Ak Parti'nin başarısının sırrı bu üç şeyde gizli; suni değil doğal olmak, tarihinin ürünü ve köklü olmak, siyaseti ve toplumu doğru okumak.


Ak Parti'nin bu üçlü kombinasyonu, toplum içerisinde doğal şekilde oluşurken aynı şekilde 2000'ler sonrasının ruhunu da şekillendirdi. Bu şekilleniş "Ak Parti ruhu" olarak tanımlandı.

Ak Parti, yürüdüğü yolda siyasi hamleler yaptığında, bu siyasi hamleler "2002 ruhu", başlangıçtaki hamleler ile kıyaslandı ve bugün Ak Parti'yi "iyi niyetle" eleştiren kesimler, bu 2002 ruhunun özlemi içerisinde olduklarını ifade ettiler. Oysa yanlış olan, bu kesimlerin beklentileri değil, Ak Parti'yi, 2002 ruhuna raptetme eksiklikleriydi. Ak Parti'yi doğru okuyamamışlardı.


Ak Parti; Gezi, 17/25 Aralık, 15 Temmuz gibi darbe girişimleri ile etkisiz hale getirme çalışmaları bir yana, kapatma davası, sürekli iftira kampanyaları, sürekli saldırı altında tutulma gibi psikolojik taarruzlar ile de "radikal" bir noktaya itilmeye çalışıldı. Diğer yandan, devletin damarlarına sızmış terör örgütü FETÖ mensupları, terör ile heder olmak üzere olan PKK, Ak Parti ve onun nezdinde Türkiye'yi aciz ve güçsüz göstermek istedi. Yara alınsa da, başarıyla püskürtülen bu "yıpratma" süreci, aynı zamanda Ak Parti'nin gücünü ve onu destekleyenlerin basiretini ortaya koydu.



Elbet bu yol yürünürken, siyasi bir hareket olan Ak Parti, yer yer yanlışlar yaptı, pragmatist davrandı ki zaten bu, onun "doğal" oluşunun da göstergesiydi. Ak Parti'nin muhaliflerinin hatası, hiçbir surette bu başarının nedenlerini irdelememek ve halk destekli bu başarıyı yalnızca tahkir etmek, kutuplaştırmanın fitilini yakmak oldu.



Yeni tartışma konumuz: Sekülerleşme



Geçtiğimiz günlerde Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, Hürriyet'e bir röportaj verdi, röportajın bir bölümündeki ifade şu: "Bölgede gelecek seküler demokraside" normal şartlarda üzerine konuşulması gerekmeyecek ve normal kabul edilebilecek ifadeler. Ancak Türkiye şartlarında, özellikle şu süreçte dikkati celp eden açıklamalar, zira;



1. Türkiye'de "sekülerleşme" (dünyevileşme, ilâhi olanla bağlarını koparma) ve modernleşme süreci yine bu kavramlarla bağlantılı olan "laiklik" zorunlu ve inananlara zulmedilerek yaşandı. Halkın hafızasından bu acı anıları silmek, meseleye objektif yaklaşmak mümkün olabilir mi?



2. FETÖ ile birlikte, dini istismarın boyutlarının nerelere varacağını gördük. FETÖ'nün terör icraatlarının büyük bir yekûnunu da bizim toplumumuzun mühim realitelerinden biri olan "cemaatlere" vurulan büyük darbe oluşturuyor. Devlete sızan FETÖ, bir kesime "Yaşasın laiklik, bakın bu 'dindarlar' böyle" dedirtti. Oysa ki, FETÖ İslâm temelli dini bir oluşum değil, tam olarak Müslümanlara 'içeriden' darbe vuran tam anlamıyla münafıklığın vücut bulduğu bir yapıydı. “Aman efendim, bir FETÖ'ye hep karşıydık” diyenler de, onun Müslüman dindar bir yapı olduğunu zannettikleri için ona karşıydılar. Bugün FETÖ'nün Müslüman dindar bir yapı olmadığı ortaya çıkınca, hemen peşine takıldılar. Buradan bakınca, "sekülerizm" tartışmaları, FETÖ'nün amacına kısmen de hizmet etmiş olmak olarak okunamaz mı?



3. Ak Parti'nin tarihsel arka kodları Müslüman dindar kesimin bağrından çıkmadı mı, bu kesim "sekülerizm" konusunda tavrını ortaya koymuş bir kesim, bu kesime "sekülerizm" hedefi göstermek, mevcudu doğru okuyamamak değil midir?



4. "Muhafazakâr ve demokrat" olduğunu defalarca ifade eden Ak Parti, FETÖ ve dış bağlantıları eliyle "Siyasal İslâmcı" olmakla itham edilerek, marjinalleştirilmek istendi. Sekülerleşme tartışmaları, bu ithamların önünü kesmek için mi? Bu tartışmalardan bir fayda çıkması mümkün mü?



Bana sorarsanız, süreç doğru işlerse, bu tartışmalar bir katkı olarak başarı hanesine yazılabilir…


Bir köşe yazarı ve bir vatandaş olarak, bu "sekülerizm" tartışmalarının Ak Parti'nin, Türkiye'deki sosyolojiyi ve siyaseti doğru okumasından kaynaklı olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Bir kesimin, "Ak Parti 2002 ruhuna geri dönüyor" gibi indirgemeci ve eksik okumasından uzak durmanın gereğine inanıyorum. Zira "Ak Parti 2002 ruhuna dönüyor"cuların, Ak Parti'yi figüran, kendilerini "elit" kesim olarak aktör mevkiinde gördüklerini düşünüyorum.



Diğer yönden, toplumda Ak Parti'yi "kutuplaşmanın" müsebbibi ilan eden, ancak sosyolojiyi ve toplumu doğru okuyamayan -ki buna tenezzül dahi etmeyen bir kibrin sahibi olan- ana muhalefet unsuru CHP'nin, PKK ve FETÖ teröründen medet uman hezeyanları ile muhatabız. Toplumda, laik ve seküler kesimlerin hâmisi olduğunu iddia eden ancak ilk icraatı "kutuplaştırma" son icraatı "terörden" beslenmek olan CHP, toplumun "laik ve seküler" kesimlerin muhalefet söylemini dillendirmekten hayli uzak. Şu durumda, Ak Parti siyaseti ve sosyolojiyi yine doğru okuyarak, laik ve seküler kesimlere uzanıyor. Muhalefet dilindeki boşluğu, Ak Parti kendi eliyle dolduruyor. Üzerine konuşmamız gereken ve daha da konuşacağımız bu gelişme, en azından şimdilik, siyasi bir başarı hamlesi değil de nedir? Ancak burada dikkat edilmezse tahrip gücü büyük bir hata yapılabilir. Peki, o muhtemel hata nedir?


Bu hatalara düşülmemeli...


Toplumda ve hatta toplumlarda, birçok şeyin en etkili "ideolojik aygıt" olan "medya" ile gerçekleştiği malum. Medyanın, siyasete ve topluma etkisini hiç kimse yok sayamaz, sayarsa kaybeder. Buna bağlı olarak, Türkiye'deki "kartel medyanın" son zamanlarda "teröre verdiği destek" üzerinden fabrika ayarlarına döndüğünü görüyoruz.



Kartel medyanın, medyanın %60'ını işgal ettiği Türkiye medyasında, bana göre %40'lık belki %30'luk kısmı da hükumete destek veren medya oluşturuyor. Bu medya ise tek bir yapı değil, aynı şeyleri söyleyen ve aynı şeyleri düşünen tek bir yapı değil. Bahsettiğim medya, bir kısmı seküler kesime, bir kısmı da Müslüman dindar kesime hitap eden iki kanaldan oluşuyor. Buraya kadar bahsettiklerimde bana göre Türkiye gerçeği olan şeyler var ancak bundan sonrası sıkıntılı...



Türkiye'de hükumeti desteklemekle birlikte seküler kesime hitap eden medya, Müslüman dindar kesime hitap eden medyaya karşı bir tuhaf tutum takınmış durumda. Neredeyse bu medya, kendince "İslamcı" olarak tanımladığı aydınları tasfiye etmeye bile kalkıyor. Hatta bu tasfiye girişimleri 15 Temmuz öncesinden başlamıştı, ancak 15 Temmuz bu tasfiyeyi en değerli şekilde önledi. Lâkin bu medya, buradan bir anlam çıkaramamış ki, seküler kesime hitap etme gibi gayet makûl tavrını, mütedeyyin kesime yönelik makûl olmayan tavrı ile gölgeliyor. Bu yanlış hareket, bu yanlış tavır, ortaya az da olsa "Ak Parti küskünleri" diyebileceğimiz bir kesim çıkartma potansiyeli taşıyor.


Nihayetinde...


Ak Parti'nin başarısı, siyaseti ve toplumu doğru okumaktan geliyor. Bir şekilde bu başarının devamını isteyen kesimlerin de bu başarıya destek verirken toplumu ve siyaseti doğru okumaktan başka şansı yok. Aksi halde bu hareket, Ak Parti'nin kazanımlarını kaybettirmeye yönelecek bir kapıyı aralamaya teşne... neyse benden söylemesi, nasip olursa yine konuşmaya devam edeceğiz...
#Ak Parti
#2002 Ruhu
#Sekülerizm
7 yıl önce
Ak Parti'nin siyasi başarısının sırrı ve sekülerizm tartışmaları
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’