|
Avrupa'dan Evet'e yasak, Hayır'a destek geldi

Uzunca bir süredir bu köşede mülteciler, Amerika'da sandıktan Trump'ın çıkması, Avrupa'da sağ/ırkçı partilerin oylarını arttırması, Avrupa İslâm'ı projesi, oryantalizm üzerinden nasıl İslâm karşıtlığı yapıldığını izah etmeye çalışıyorum. Zira, gümbür gümbür gelen yeni bir dünya düzeninin ön aşamasından geçtiğimizi görmemek mümkün değil. Bu görüntüyü, yerleşip meşrulaşmadan bertaraf etmek, en az zararla atlatmak için mevzuya kafa yormamız gereğine inanıyorum.



Batı, rasyonalite ve aydınlanma ile ilerlemeci bir tarih anlayışı olduğunu, geleceğin geçmişten daha iyi olacağını hakim söylemi araçsallaştırarak tüm dünyaya yaydı. Örneğin; ırkçılık, insan haklarına aykırı tutum, eşitsizlik, adaletsizlik “gelecekte” var olmayacaktı. Mussolini, Hitler gibi diktatörler olmayacaktı, soykırımlar olmayacaktı, 1. Ve 2. Dünya Savaşı'nın yıkıcılığı olmayacaktı, kölelik ortadan kalkacaktı, yabancı düşmanlığı olmayacaktı vs vs…



Oysa Doğu, döngüsel bir tarih anlayışı iddiasında ısrarcı oldu, ki bugüne baktığımızda döngüsel bir tarih anlayışının tam da içerisinden geçtiğimizi görüyoruz. Bir Hitler, bir Mussolini kadar olmasa da, Irak ve Afganistan'ın işgali, Boşnaklara yönelik soykırım, Suriye'deki savaştan kaçan mültecilere yönelik ırkçı tutum, Batı'da sağ/ırkçı partilerin yeniden iktidara gelme ihtimali gibi gelişmeler; İslâm karşıtlığı, yabancı düşmanlığı gibi insan haklarına aykırı tutumların yasalaşması, döngüsel bir tarih anlayışının olduğunu, ırkçılığın başladığı noktadan yeniden dünyaya yayıldığının göstergesi.



Türkiye, bir referandum sürecini yaşıyor, Türkiye'nin Avrupa'da binlerce vatandaşı var, doğal olarak birçok parti bu referandum süreci ile alakalı olarak Avrupa'da toplantılar düzenliyor ancak bu toplantıların “Evet” temelli olanları gayr-ı hukuki yollar ile engellenirken, “Hayır” temelli olanları, terör örgütleri ile yakın ilişkileri olan kişilerin de desteği ile hiçbir yasağa uğramadan yapılabiliyor.



Hollanda, Türkiye'deki referandum sürecinde “Hayır” anlayışına destek vermek uğuruna, hukuka, insani anlayışa, nezakete zerre imkân bırakmadan Türkiye Cumhuriyeti'nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ve beraberindeki heyeti alıkoydu. Bakan Sayan ve beraberindeki heyet, Türkiye'nin Hollanda'daki toprağı sayılan büyükelçilik binasına giremedi, kıstırıldı ve nihayetinde sınır dışı edildi. Hollanda bununla da kalmadı, Türkiye'ye destek için bölgeye gelen sivil yurttaşlarımıza da köpekler, atlar, tazyikli su ile müdahale etti.



Mesele Hollanda ile de sınırlı değil, Almanya yerel yönetimleri de bazı konuşmaları iptal etme yönünde karar aldı. Hatta, Almanya'da konuşma yapılması için kiralanan salonların sahiplerinin Alman polisi ve PKK'lılar tarafından tehdit edildiği öne sürüldü.



Fransa'daki Aşırı Sağcı Ulusal Cephe Partisi lideri ve cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen, Fransa'da Türkiye'deki referandumla ilgili kampanya yapılmasına izin verilmemesi gerektiğini iddia etti.



Eksik ehliyetli, bir devlet olma sorumluluğu edinememiş Hollanda, hafızalarımıza Bosnalı Müslümanlara yönelik soykırım yapılması için Müslümanların silahlarına el koymasıyla kazınmış olan Hollanda, gelecek haftaki seçimlerinde birkaç puanlık oy artışı için de Türkiye'ye bu saygısızlığı yaptı ancak sonuçta olan kendilerine oldu ve Avrupa'nın göbeğinde rezil oldular.



Mevzunun bir cuz'u da Avrupa'nın geneliyle alakalı; AB, içsel bir krizde, içsel krizini yeni düşman yaratarak çözmeye çalışıyor, Hollanda, AB'nin fedaisi gibi davranıyor mevzu bizimle olduğu kadar Avrupa'nın geleceği ile de alakalı, tutunabilmek için suni bir düşman yaratmaya çalışıyorlar.



İçimizdeki Hollandalılardan CHP'li Mahmut Tanal'ın üfürmelerine göre yurtdışı konusunda bir seçim yasağı varmış, Mustafa Kemâl'in partisinden mi, ırkçı, Türkiye düşmanı Wilders'in partisinden mi aday olduğunu karıştırdığımız Tanal, kendi ülkesine yapılanlar karşısında maalesef bu pozisyonda… Tanal ve şürekâsına, PKK ile ilişkisi olan kişilerle, CHP vekillerinin birlikte, aynı salonda “Hayır” konuşmaları yaptığını, hiçbir yasakla karşılaşmadıklarını hatırlatmak boynumuzun borcu, onlar adına hicap duymak da mütemadiyen devam eden görevimiz olsun.



Avrupa'nın ırkçı ve aşırı sağcı oluşumları, kendi varlıklarını devam ettirmek için yeni düşmanlar yaratmak istiyor, sonunu düşünmeden davranıyor. Avrupa'da bulunan binlerce yurttaşımız ile manevi bağlarımız kopsun istiyor, Avrupa'daki vatandaşlarımızın, FETÖ, PKK ve onlarla bağlantılı olan kirli işbirlikçilerin tahakkümünde asimile edilmesini istiyor. Ancak ne Türkiye ne de dün Sayın Sayan'a destek için sokağa çıkan vatandaşlarımız buna asla müsaade etmeyecektir.



11 Mart Pazar gecesi, Avrupa'nın ortasında manevi bir 15 Temmuz gecesi yaşadık ancak unutulmasın ki, 15 Temmuz'un zaferle atlatılmasının nedenlerinden biri de bu ülkenin halkının kendine olan güveni, demokrasiye olan inancıydı. Avrupa, Türkiye'ye manevi bir 15 Temmuz yaşatmak istiyorsa, sonu manen fosseptik kanallarından çıkan FETÖ'cüler gibi olacak. Avrupa da Türk'ün gücünü tecrübe edecek.



Elbette lafla peynir gemisinin yürümediğini de biliyoruz, bu noktadan sonra Türkiye daha etraflı düşünmek zorunda, bu krizi kısmen de olsa avantaja çevirip Avrupa'nın insan hakları karnesindeki kırıkları dosta düşmana ilan etmeliyiz, daha çok öğrencimizin yurtdışında eğitim alması, Avrupa toplum ve siyasi yapısını akademik düzeyde çalışması lazım, Avrupa'daki vatandaşlarımızın hakları ihlâl edilirse kendilerine her türlü hukuki destek verilmeli ve daha bir sürü şey… yol uzun ama biiznillah nihayetsiz değil.


#Avrupa
#İslam
#FETÖ
7 yıl önce
Avrupa'dan Evet'e yasak, Hayır'a destek geldi
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti