|
Diriliş

Eğer birkaç yıl evvel "Diriliş" başlığı atmış olsaydım, hiç şüphesiz başlık direk Tolstoy'un Diriliş'ini anımsatacaktı. Ancak bugün "Diriliş" dediğimizde aklımıza başka şeyler geliyor. Ertuğrul Gazi geliyor, Türkiye geliyor, bu coğrafya geliyor, tarihimiz geliyor, Osmanlı geliyor, kendimize dair ne varsa hepsi zihnimize sırasıyla geliyor.



Kelimelerin ve kavramları, yani dili, biz oluşturuyoruz, fail biziz. Ancak biz dili, kelimeleri ve kavramları oluştururken, kelimeler, kavramlar ve dil bizi oluşturuyor.



Türkiyeliler olarak, "Diriliş" gibi ehemmiyetli bir kelimeyi, ifade ettiklerini, altını doldurarak kazanım olarak hanelerimize yazdığımızı düşünüyorum.



"Diriliş" gibi ehemmiyetli bir kelimenin de, ifade ettikleri bakımından bir şuur oluşturmaya teşne olduğuna inanıyorum.



Altı üstü bir dizi, nedir yani... gibi eleştiriler gelebilir. Ancak görsel medya deyip geçmemek gerekiyor, çok matah işler olmamasına rağmen Amerikan milliyetçiliğinin Rambo filmleri ile sağlandığını biliyoruz. Aynı Amerikan sinemasının "kültürel emperyalizm" emellerine bu alan üzerinden ulaştığını da...



Elbette burada işgal tercihini, hiç hayrını görmediğimiz katı milliyetçi ve hatta kavmiyetçi bir tutumu önermiyor yahut kutsamıyorum. Film ve dizi yoluyla ortaya konan ifadelerin gücünden bahsediyorum, nötr olan bu gücün, faydaya da zarara da kullanılabileceğini ifade ediyorum.



Biraz daha derin bakalım; televizyon, dizi, film vs. öyle etkili argümanlar ki, Batı bu sektörü "birleştirici ve bireylerine kendine güven aşılamak" gibi işlevsel yönüyle kendi lehine kullandı. Buna mukabil, kendi dışındaki coğrafyalara "ayrıştırıcı, kendine güveni düşürücü, bölücü, milliyetçi, kavmiyetçi" siyasetleri dayattı.



Geç de olsa, Türkiye de dizi ve film sektörünün gücünü gördü, işlevsel yönü ile bu sektörde bir diriliş başlatmak istedi.



Her hafta o "Diriliş", kocanın karısını; kadının kocasını aldattığı, annenin evladını terk ettiği, bir kişinin bir haftada on kişiyle flört ettiği dizilerin karşısında duruyor. O "Diriliş", evlilik kurumunun ehemmiyetini ve mahremiyetini heder eden evlilik programlarının karşısında duruyor. Yani âile kurumunu felç eden, toplumu sakat bırakan televizyonculuğun tam karşısında ahlâki bir diriliş olarak duruyor.



Toplumu yozlaşmadan bir nebze olsa da kurtaran, geçmişle bağını sağlam kurup, gelecekle bağını sağlam temeller üzerinden sağlayan, her bölümü bir film kalitesindeki Diriliş dizisi, elbet tek başına, kof bir avunma da değil. Dizi ile birlikte Türkiye'de paralel ilerleyen bir "Kutlu Yürüyüş" var. Bunların hepsi birbirlerini tamamlayan unsurlar. Dizi var ise izleyen bir halk var, bir asırdır sekteye uğratılmak istenen, sekteye uğratılan, bugün küllerinden dirilmeye kalkan bir "Kutlu Yürüyüş" var. Fetih için akın eden, "Yedirmeyiz" diye bağıran bir halk var. O halka kulak veren, dikkat kesilen bir iktidar var. Milli bir irade var. Bin parçaya bölünmüş bir ilhamın, bir araya gelişi var, zaten hedef alınan da bu.



Siz, Muhteşem Yüzyıl denen kepazelikten az fazlası olan o dizinin, tamamıyla oryantalist tarih yazıcılığı ve algısıyla hazırlanmış o dizinin, tesadüfen mi yakın zamanda çekildiğini zannediyorsunuz. Ben uzunca zamandır artık tesadüflere inanmıyorum. Baktılar ki bu coğrafya tarihiyle buluşmak üzere yürüyor, oraya en kuvvetli darbeyi indirmek gerek, o darbe de çok etkili olan diziler ve sinema ile olabilir, o halde “davranalım, bir milletin tarihini magazine hapsederek, biraz da çarpıtarak verelim” dediler, verdiler de... Ama cevaplarını da aldılar.



Muhteşem Yüzyıl dizisi iki esaslı cevap aldı ve o iki esaslı cevapla birlikte ait olduğu yere geri gönderildi. İlk cevap "Diriliş" oldu, ikinci olarak ise Muhteşem Yüzyıl Sürüm 0.2 girişimi, kimsenin izlememesi sonucu halktan tokat gibi bir cevap aldı.



Bakın size tesadüf olmayan bir şey daha söyleyeyim; Muhteşem Yüzyıl ekranlarda iken sokakta, internette, televizyonlarda Muhteşem Yüzyıl'a ait olan her şey moda oldu; "Hürrem tokası, Hürrem kaşığı, Hürrem saç boyası, Hürrem koltuğu..." ne varsa deli gibi reklamı ve satışı yapıldı. Burada sadece tüketim yok, burada moda üzerinden bir zihniyet inşâsı var. Ancak reklam sektörü Diriliş'e dair hiçbir şeyi "moda" yapmadı, çünkü moda dediğiniz şey yalnızca tüketim değil, bir zihniyetin de inşâsıdır.



Burada dizi eleştirmenliği yapmıyorum, burada Ak Parti yandaşlığı da yapmıyorum, ki âlâsı ile de yapabilirim o ayrı. Burada bize dair var olan ne varsa gördüğüm, sezdiğim kadarıyla buna dikkat çekmek istiyorum. Zira postmodern bir dönemdeyiz, gerçek ile bağımız kopmuş, ne gerçek ne “simülasyon” ayıramıyoruz, “hiper gerçeklik” diye bir illet var, ihtiyaçlarımızı bile biz değil “habitusumuz” belirliyor. Böyle bir düzende, dikkati yoğunlaştırmak gerektiğine inanıyorum aksi halde gerçeklerle birlikte, hakikatler ve özgünlüğümüz de eriyip gidecek.



İkinci olarak mühim bulduğum şey, herhangi bir şeyden rahatsız olduğunuzda, sözel yahut fiili eleştiri getirmek yeterli bir tepki değildir. Tepki vereceğimiz şeye karşı, karşıt bir slogana sarılmak tepki vermek değildir. Tepki, rahatsızlık veren, tepki verilmeye ihtiyacı olan, bir yıkım gerçekleştiren ne varsa, onun yıktığı yerden, onun yıktığı argümanla cevap vermektir. İhtiyacımız olan budur.



Ben mevzuyu dizi üzerinden somutlaştırdım, ancak bu tutum ekrana, diziye, filme has bir şey değil. Toplumun her alanında egemenlerce dayatılan bir dejenerasyon süreci var, bu giyimden, yemeye içmeye, oradan düşünmeye kadar her alana sirayet ediyor. Ve dejenere olan her alanın, yıkıldığı yerden imar edilmesi gerekiyor. Diriliş, kısa vadede bunun gerçekleşebileceğini gösteren bir örnek olarak karşımızda duruyor. Geriye kalan yalnızca dirilmek!


#Diriliş
#Kültürel emperyalizm
8 yıl önce
Diriliş
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi