Sabır ve tahammül zannediyorum şu süreçte en muhtaç olduğumuz iki haslet. Her şey ama her şey gözlerimizin önünde yaşanıyorken, gözümüze baka baka söylenen yalanlara karşı dik durup, rotadan şaşmamak ciddi sabır ve tahammül gerektiriyor. Açıkçası, eş dost ve okurlardan aldığım en yoğun yorum şu: “Bunca yalana, bunca hakarete nasıl sabrediyorsunuz?” Beni bırakın, eş dost sohbetlerinde en çok duyduğum cümle, en büyük hayret vesilesi durum ise tüm bu yapılanlara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nasıl sabır gösterdiği, taş olsanız vallahi billahi çatlarsınız!
Türkiye'nin darbesinden, diktatörlerinden, bu ülkeyi bağımlı bir ülke haline getireninden, sömüreninden, halkın ırkına, dinine söveninden, terör musibetinin sebebi olanlarından arta kalan cümle pislik, cümle vahşet, cümle zulüm Erdoğan önderliğindeki Ak Parti hareketiyle temizlenmeye başladı. Ama sen misin bunların 90 yıllık pisliğini temizlemeye, ülkenin refahını sağlamaya, ülkenin belini doğrultmaya kalkan? Cümlesi toplanıp, bu hareketin önünü kesmeye kalktı. Bu tavrın 3 temel sebebi var:
1. Türkiye'nin belini doğrultması bir takım yabancı menşeili sermayenin bayii olan yerli sermayedarların patronlarının rantını tehlikeye sokar diye Türkiye'nin önünün kesilmeye çalışılması.
Geziciler, Gezi'ye destek veren patronlar, medya patronları, Paralel Yapı, bir takım akademisyenler, sanatçı geçinenler ve son olarak PKK terörü bu sermaye sahiplerinin çıkarlarını korumak için ortaya çıktılar. Saydığım kesimler içinden bir işçinin iki aylık maaşı bedeline denk gelebilecek fiyata sahip güneş gözlükleriyle solculuk oynayan Nazlı Ilıcak ve Paralel Yapı dışındakilerin hepsi “sol” söyleme sahip ancak gladyonun gönüllü gerillası olan, neogladyocu hareketlerdi. Onları gönüllü gladyo yapan ise “patronlar” grubuydu.
2. Orta Dünya'nın etini kemiğini “biz” yiyeceğiz diyen Rusya ve ABD emperyalizminin ve yancıları İran'ın, PYD gibi kukla bir aktörü esas oğlan rolüyle pazarlayıp, Filistin'de İsrail devleti kurulması gibi bölgede amaçlarına uygun iş görecek, bölgeyi heder edecek, bölgedeki terörün devamlılığını sağlayacak bir Kürt Devleti kurulmasını sağlamaya çalışması. Yanlış anlaşılmasın, Kürtlerin bir devleti olmasına değil, bölgeyi daha büyük bir açmaza sokacak “devlet” görünümlü bir kuklanın icadına karşıyım.
Tabi bu başlığın Türkiye'deki iş görücüsü ise HDP ve PKK… PKK'nın elindeki silahların menşei, yöneticilerinin sığındıkları ülkelerin plaka kodu her şeyi ortaya koyuyor zaten.
3. Aleni bir din/İslam düşmanlığı…
Erdoğan'ı ülkeyi katı bir “İslamcılık yönetimine” götürdüğüyle itham etmek, ülkeyi geriye götürmekle itham etmek, başörtülü çalışan memurları deşifre etmek, kadın kılığına girip, çarşaf giyerek kayak yapan erkek muhabirin haberini “çarşafla kayak keyfi” diye manşet yapmak, okulda namaz kılan öğrencileri fişlemek, DAEŞ'li birinin güya Sümeyye Erdoğan ile evlenmek istediğini uydurmak, çarşaf resmi çizip üzerine çarpı işareti koymak ve bu kolajı çocuklara ders kitabı diye okutmak, başörtülü kadınların “leş gibi koktuğunu” söylemek, başörtülü kadınların yüzüne tükürmek, sakallı insanları DAEŞ'çi diyerek linç etmek… Türkiyeli Müslüman dindarlar, daha sayamayacağım türlü faşist ve zorba uygulamanın ve nefret söyleminin 90 yıldır muhatabı oldular.
Yukarıdaki şıkları amaç ve görev edinmiş olan Geziciler, Gezi'ye destek veren patronlar, medya patronları, gazeteci geçinenler, Paralel Yapı, bir takım akademisyenler, sanatçı geçinenler ve son olarak HDP/PKK, dışarı ile birlik olup Ak Parti hareketine ve Erdoğan'a savaş açarken, Erdoğan'ı “diktatör” olmakla itham ettiler. Baskıcı olmakla itham ettiler. Bunu yaparken özgürlük ve demokrasi pâyesini hep ama kendilerine mal ettiler. O halde açık net bir şekilde biz de içimizdeki idam, darbe, diktatörlük meraklılarını ve menşeilerini hatırlayalım:
“
Daha bunlar gibi yüzlerce örnek verebilirim…
Türkiye tarihinin tüm antidemokratik uygulamalarına imza atıp, tüm demokratik uygulamalarına zemin hazırlayan bir harekete yönelik diktatör tavrı alan, idam arzusu bulunan, ölümle tehdit eden, darbeyle çözüm arayan, terörden ve sivillerin katledilmesinden beslenen kesimlerin ifadeleri, diktatörlere öykünmeleri net bir şekilde yukarıda bulunuyor. İşte bu kesimlerin “barış, özgürlük ve demokrasi” kisvesiyle yola çıkıp “savaş, idam, susturma, darbe” eylemi arzu ettiklerinin somut resmi ve ispatı buradadır. Biraz daha sabır gösterip, “barış, demokrasi, özgürlük” diye ortaya atlayıp, diktatöryel uygulamaları arzulayanların yüzüne nezaketle çarpmanız için burada durmaktadır.