|
İdam tartışmaları ve uyuyan hücreler

Cezai bir müeyyide olan idam, normal şartlarda konuşulabilir, uygulanabilir bir ceza. Özellikle insanların tahammül edemediği suçlara karşı yer yer bireysel ve toplumsal tatmin için tercih edilebiliyor. İnsanın fıtratında da olan "kısas" üzerine bina edilebilecek bir sistem. Ancak...



Ancak Türkiye hafızasında idam, "normal ve konuşulabilir" bir alana oturmuyor. Normal şartlarda bireysel ve toplumsal tatmini sağlayabilecek bu yaptırım, toplumsal hafızamız nedeniyle bunu sağlamak bir yana dursun, bireysel ve toplumsal zarar için uygulandı.



Türkiye'de 1960 Darbesi ile haksız yere halkın iradesini asan bir yönetim, 12 Eylül 1980'e gelindiğinde hukuksuz yargılamalar, çocukların yaşını büyütme ve "bir oradan, bir buradan asalım" anlayışı, idamın insanlığa karşı suç işleyenler yerine, yalnızca siyasi alana hapsedilmesi idamı konuşmamızı engelleyen, yaptırımını ise gereklilikten çıkarıp, uzak durmaya çevirecek gelişmeler.



Özellikle FETÖ'nün darbe girişimi ve PKK'nın terörünü attırdığı şu süreçte, bu iki terör örgütü de hiçbir sebep yokken, Türkiye'ye dışarıdan direk savaş açamayan kirli yapıların taşeronluğunu üstlenmişken, onlarca masum vatandaşımız bu iki terör örgütü tarafından katledilmişken idam tartışmaları yeniden gündeme geldi.



Türkiye'nin yaşadığı bu travmatik dönemler, halkın "idam istiyoruz" demesine sebebiyet verdi. İktidarın ve siyasilerin tutumu bu kararı halkın vermesi gerektiği yönünde, bu konuyu halkın iradesine bırakmış durumdalar.



Ancak idam kararı çıkarsa, idam edilecek olanlar Türkiye'nin düşmanları olan kesimler olacağından, Türkiye "muhalefeti" diye geçinen ancak Türkiye'nin her anlamda kösteği ve düşmanı olan güya iç kesimler, idam kararına sonuna kadar karşı.



İdam konusunda Avrupa da çok net bir şekilde tavrını belirtmiş, idam kararının olmaması gerektiğini dile getirmiş durumda. Zira çıkacak bir idam kararı, Avrupa'nın Türkiye üzerindeki olumsuz emellerini gerçekleştireceği taşeron örgütlerini hedef alacak, Avrupa'nın Türkiye içerisindeki müdahalesine son verecek. Bu nedenle idam konusu Avrupa için neredeyse Türkiye'den çok Avrupa'yı ilgilendiriyor.



Sık sık atıfta bulunduğum Fransız post-yapısalcı, neo-marksist düşünür Michel Foucault, "Hapishanenin Doğuşu"nu kendi düşünce sisteminin temelini oluşturan "iktidar ilişkileri" ölçüsünde açıklıyor. Foucault'a göre; modern dünya daha insani bulduğu için ceza sisteminde değişiklik yaptı, ölüm cezalarından hapishane cezalarına geçildi iddiası tamamıyla safsata. Ceza sisteminde idamdan hapishaneye geçilmesinin nedeni daha insani olması değil. Bu tercih tamamıyla hâkim söylemin sahibi olanların, iktidarı elinde tutanların gerekli görmesiyle alâkalı yani hapishanenin doğuşu tamamen iktidarla ilgili bir şey. Önceden suçlular halkın önünde "ibreti âlem" için, iktidarın gücünü pekiştirmek için türlü şekillerde öldürülerek ceza uygulanıyordu. Ancak bu ceza sistemi bir süre sonra iktidarın egemenliğini sarsacak, halkta isyan çıkartacak bir hale geldi ve iktidar kendi devamlılığı için idam sisteminden, hapishane sistemine geçiş yaptı. Dolayısıyla mevzu "insani ve vicdani" olan yöntemi tercih etmek değil.



Türkiye'deki idam tartışmalarına müdahil olmaya kalkan Avrupa'nın ve Batı'nın tutumuna, bu zaviyeden bakmaktan yanayım. Batı, Avrupa bir medeniyet sahibi olduğunu, daha insani, daha modern bir yöntem tercih ettiğini, ilerlemeci bir tarih anlayışından yola çıktığını tüm zihinlere kazıdı. Dünyaya, Avrupa/Batı merkezci bir zaviyeden bakan bu oryantalist yapı, kendi uyguladığı idam cezası, işgal ve şiddeti kendisine ait bir hakmış gibi pazarladı ancak Doğu, kendisiyle ilgili konular hakkında karar vermek isteyince "insani, vicdani, medeni" olmadığı gerekçesiyle Batı'nın müdahalesine maruz kaldı. Oysa tercih edilen yöntemler daha insani, daha medeni değildi sadece Batı'nın işine gelen ve gelmeyenler vardı. Hatırlayalım; daha dün Fransa kendisinde OHAL varken, Türkiye'nin OHAL kararları konusunda "endişe" duyduğunu söyledi ve ekledi "Bizim OHAL ile sizin OHAL farklı!" Neden farklı? Zira Batı'nın işgal girişimine engel olmaya niyetli bir OHAL mevcut.



Son dönemde Türkiye için bir darbe söylentisi ortaya atıldı. Ne kadar doğru bilemiyorum ancak her zaman için “uyuyan hücreler” denen yapının var olabileceğini düşünmüşümdür. Kendilerini vatanperver ve sol tavırlı tanıtan ancak hem Türkiye'nin aleyhine hem de sömürü düzeninin yararına çalışan bu hücrelerin, ordu ve girift konumlara çok uzun yıllar önce sızdıkları su götürmez bir gerçek. Dışarı ile bağlantılı olan, Türkiye'deki her darbeyi dışarı ile ortaklaşa tezgâhlayan bu yapının tam olarak çözülmediği, olası bir ihtimalde FETÖ'nün kalıntıları ile birlikte çalışacağı endişesi taşıyorum.



Şimdi idam tartışmalarından, darbe söylentilerine nasıl geldiğimizi merak edip, bağlantı kuramayabilirsiniz, kuralım. Efendim, Avrupa/Batı'nın kendine hak, sana yasak gördüğü, kendini yapmaya ehil, seni mütemadiyen yetersiz gördüğü bir dünya düzeni içerisinde sadece Türkiye içinde değil, dünya ölçeğinde bir şey yapmaya kalkışıyoruz. Amerika'sı, İngiltere'si, hatta Rusya'sı, Almanya'sı, Fransa'sı buna izin verir mi, elbet vermez. Çünkü sen onların iktidarını sarsacak, kirliliklerini ortaya koymaya çalışacak bir yolda yürüyorsun, “iktidar ilişkilerinin” nasıl kurulduğunu, meselenin “idam” değil “işgal” olduğunu söylüyorsun. Batı'nın çifte standardına isyan ediyorsun, alternatif ve örnek bir model olma yoluna gidiyorsun, fırsat verirler mi; vermezler. İmdi, ya bu süreci atlatacak, bundan zaferle çıkacak Batı'nın tüm iktidar yapılarını sarsacak yahut bizleri yönetmelerine fırsat vereceğiz.



Bunları biz de biliyoruz, ne yapacağız? Diyecek olursanız, Batı'nın tüm iddialarının aksi tutumlarını bıkmadan, yılmadan dile getirmek ancak bunu yaparken uluslararası dengeleri gözetmek ve her şeyden önemlisi ne iş yapıyorsak yapalım, en iyi, en dürüst, en üst düzey şekilde yapmak zorundayız, sabır ve titizlik ile yüründükten sonra varılamayacak hedef yok, yeter ki niyetin hâlis olsun.




#İdam
#FETÖ
#Michel Foucault
7 yıl önce
İdam tartışmaları ve uyuyan hücreler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi