|
İran ve Suud'un "bize" çektirdikleri

Tırnak içerisindeki "biz" ifadesinin kimi işaret ettiğini merak ediyor olabilirsiniz. Çok açık ifade edeyim ki, Rasulûllah'ın sahabenin yolundan giden ana akım İslâm âlemini kastediyorum. Bedir'de savaşanlardan, Muaviye iktidarına "kan dökülür" endişesi ile isyan etmeyen ancak o iktidarın zaman içerisinde devrilmesine düşünsel olarak zemin hazırlayanlardan, Hz. Ali'ye saygı ve hürmet gösterenlerden, halife Şii dünyanın elinde oyuncak olduğunda onun itibarını iade edenlerden, Kur'ân ve sünnet ışığında İslâm düşüncesinin hâmisi olanlardan, bugün de aynı bayrağı taşıyanlardan bahsediyorum. Onlar Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir'e sahip çıkmak adına asla Hz. Ali'ye kötü konuşmazlar, bir takım teviller ile Kur'ân-ı Kerim'i farklı yorumlamazlar, batıni söylemler ile ak süte leke düşürmezler, ehil olanın efdal olan olduğunu savunurlar. Ancak muhatapları, huruç edenler yani ana İslâm düşüncesi yolundan çıkanlar, kendi ideolojileri ve taassuplarını savunmak ve sürdürmek adına Kur'ân-ı Kerim'e ve sünnete halel getirecek her tür girişime hiç çekinmeden fırsat verirler.



Kişilerin bireysel inançları ile ilgili yorum yapmıyorum, çarpık birer devlet ideolojisi olan tutumların, İslâm'ın bağrından çıkmış gibi lanse edilmesine itirazım var. İran ve Suud'un mevcut siyasetlerinin bize, yani İslâm dünyasına çektirdikleri ortada... Selefin ve Hz. Ali'nin mirasını yiyip, o mirasa nasıl ihanet ettikleri de. Bugün Batı karşısında, sürekli operasyona açık halde bulunmamızın sebeplerinden biri İran ise diğeri de Suudi Arabistan'dır. Elbet bunların suni şekilde oluşturdukları "mezhep" anlayışları da bu noktada işlevsel bir konum arz etmektedir. Vehhabilik ve Şia üzerine konuşmayı bir sonraki yazıya bırakarak, İran ve Suud'un bugünkü tutumlarına bir bakalım.



Mevzu, Irak'ın ABD tarafından işgali ile başlayıp, Mısır'da Sisi'nin darbe yapmasına kadar devam etti ve en son Rusya elçisinin Türkiye'de öldürülmesi ile şimdilik noktalandı. Bu üçlü mühim olaylar içerisinde önemli durum Suriye Savaşı'dır.



İslâm coğrafyasında Hz. Ali'nin masumiyetini savunma görevini gasp ederek, bu coğrafyada öldürmedik Ali, Hasan, Hüseyin bırakmayan İran, ABD'nin Orta Dünya'daki "denge müttefiki" İran, Irak'ı Amerika'dan teslim alınca, mezhepsel yayılma ve mezhepsel gerilim için bir fırsat bulmuş oldu ve bu fırsatı çok iyi bir şekilde kullandı. İran'ın istismar ettiği bu alan Sünni-Şii gerilimini beslerken, İran'ın elini güçlendirdi, Şii militanları oluşturacak psikolojiyi oluşturdu.



İran, Suriye Savaşı'na her şekilde müdahil oldu, Suriye Savaşı'nda yeni bir cephe olan ve Suriye Savaşı'nın asıl taraflarını görmeyi engelleyen DAEŞ'in kısmi müsebbibi oldu ve savaş uzadı, çoğu kez Esed Rejimi lehine evrildi. Bölgede İran'a yarayacak "mezhepsel gerilim" ve İran'ın yayılmacılığı DAEŞ bahanesi ile sağlandı.



Mısır'da İhvan'ın göreve gelmesi, en çok Suud'u sonrasında da Batı'yı rahatsız etti. Zira ilk başta bahsettiğim ana yoldan sapmayanlardan olan Türkiye ve Mısır, Suud Vehhabiliği ve İran Şiiliği arasında mutedil bir yolu, Batı ile mesafeli olmayı, ilkeli olmayı, bu iki fitneye karşı mutedil bir güç olmayı, umut olmayı vaat ediyordu. Açıkçası; Türkiye ve Mısır bölgede hem Batı'ya hem de İran-Suud fitnelerine fırsat vermeyecek bir güç olabilme fırsatı oluşturuyordu. Bu fırsat Suud ve Amerika eliyle ortadan kaldırıldı ve Mısır'da Sisi darbesi, bu ikisi tarafından gerçekleştirildi.



Türkiye'de pek bahsi geçmiyor ancak, Suud ve İran arasında süren savaş Yemen'de gerçekleşiyor ve bu iki problemli güç uzun süredir Yemenli sivilleri otorite savaşları adına katlediyor.



Mısır'da Suud'un desteğini alarak darbe yapan cunta lideri Sisi, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'ın Yemen'deki düşmanlarından İran destekli Ali Abdullah Salih'i gizlice ağırladı.



Bugün Suud'a baktığımızda ise, Mısır darbesinde Sisi'den yana olduğu için pişman olduklarını görüyoruz. Darbeci Sisi yönetimindeki Mısır ile destekçisi Suudi Arabistan arasında ilişkiler kopma derecesine geldi şeklinde yorumlar yapılıyor. Mısır'ın, Esed ve İran ile yakınlaşması ile başlayan süreçte, Mısır basını da yakın bir zamanda methiyeler düzdüğü Kral Selman'ı şimdilerde hain ilan etti. Zira, Abdülfettah El Sisi'ye milyarlarca destek veren Suudi Arabistan, kademe kademe Mısır'a desteğini çekiyor. Ve Mısır da İran ile daha da yakınlaşıyor.



Suud, Mısır konusunda yaptığı hatanın büyüklüğünü Suriye Savaşı sürecinde iyice anlamış oldu ancak iş işten geçmiş durumda. Bölgede İran Şii yayılmacılığı son hız ilerliyor. Aylar evvel bu köşede, "Şii dünya birleşiyor, Sünni dünya ayrışıyor" diye yazdığımda mevzuya çok da eğilen olmamıştı, zira "kimsenin adamı değiliz" ve "aa evet kesinlikle bu böyle" diye reklamımızı yapacak kimsemiz yok.



Türkiye'ye geldiğimizde, yakın bir zamanda cidden büyük bir oyunun ortasında olduğumuzu çok net şekilde gösteren bir suikasta sahne olduk. Rusya Büyükelçisi, bir FETÖ mensubu tarafından öldürüldü. İçeride ve dışarıda terör ile mücadele etmeye ve bölgeye insani nizam getirmeye, başta bahsettiğim mutedil yolu sürdürmeye niyetli tek ülke olan Türkiye, hedeflerin tam odağına oturtulmak isteniyor. Devlet ve halk bu konuda elinden geleni yapıyor ancak talihsizliğimiz geçen hafta da yazdığım gibi medya üzerinden sürmekte, medya birçok şeyi okumada maalesef başarısız ve bu Türkiye'ye olumsuz etki edecek.



Suikastı, FETÖ'nün yaptığından şüphem yok ancak suikast tam olarak Rusya, İran ve Türkiye'nin Suriye'yi görüşeceği bir toplantının öncesinde gerçekleşti. ABD devrede yoktu ve bunu hazmedemiyordu. ABD, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, "ABD'nin görüşmeye davet edilmeyerek dışarıda tutulduğunu biliyoruz. Ancak ABD, Suriye'de kenara atılmadı, hala Suriye'deki sürecin bir parçası" dedi. Ancak bununla birlikte başka ihtimaller de var ve bu ihtimaller es geçiliyor, özellikle İran ihtimali...



Suriye konusunda masaya oturacağımız bir günün öncesinde yaşanan bir suikast, ister istemez masada Türkiye'nin elini zayıflatacaktır ve Türkiye'yi Rusya'ya doğru bir adım daha itecektir. ABD bunu görememiş olamaz ve zaten rahatsız olduğu bu duruma suikast ile neden destek versin? FETÖ bu adresi belli suikast ile kime hangi mesajı vermeye çalışıyor? Bu sorularla birlikte bu suikastın şu süreçte en çok İran'ın işine yarayacağı da unutulmamalı. Böylelikle İran kendi lehine evrilen bir savaşta arzu ettiği "mezhepsel gerilim" için fırsat buldu.



Batı, bizleri yıllarca “ilerlemeci bir tarih anlayışına sahip olduğunu” iddia ederek uyuttu. Oysa kendisi de çok iyi biliyordu ki, döngüsel bir tarih anlayışının tam ortasındayız ve Batı bu döngüsel tarih anlayışını çok iyi okuyor ve kullanıyor. Geçtiğimiz asırlarda İran düşüncesi bir dönem altın çağını yaşamış, dünyayı kavurmuş, Suud anlayışı da bu çarpık düzleme tüy dikmişti. Bugün İran altın çağını yaşamak üzere ve bunun için elinden geleni yapıyor, eğer süreci doğru okuyup adım atmazsak, İran'a doğan güneşin gölgesi “bizleri” karartacak. İran'ın önüne geçmeye çalışmak mezhepçilik yapmak demek değildir, İran'ın önüne geçmeye çalışmak “mezhepçilik” yapan bir yapıyı engellemeye çalışmak demektir, Suud'un da İran konusunda aklının başına geldiği şu süreci iyi değerlendirmek, gelecek için yapılacak en iyi yatırım olacaktır.


#İran
#Suudi Arabistan
#Rusya
#ABD
#Suriye
7 yıl önce
İran ve Suud'un "bize" çektirdikleri
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?