|
Kıyıya vuran çocuklar ve Batılı riyâkârlık
“Daha iyi bir yaşam için, insanlar sürü halinde Calais'e gidiyor. İngiltere sığınılacak bir liman değil.”
David Cameron/ İngiltere Başbakanı

“Akdeniz'de göçmen kaçakçılığı için kullanılan botların tespit edilerek imhası için BM Güvenlik Konseyi'ne teklif sunacağız.”
François Hollande/ Fransa'nın Sosyalist Partili Cumhurbaşkanı

“ Suriyeli göçmenlerden sadece Hristiyan olanlarını ülkeye kabul edeceğiz. ”
Slovakya Hükümeti

“Türkiye olarak hiçbir zaman gelen mültecilere, bizlere sığınanlara kapılarımızı kapatmadık, kapatmayacağız. Yine ensar olmaya devam edeceğiz. Ve şartlar normale dönünceye kadar da bu gayreti sürdüreceğiz.”
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Aslında şu ifadelere bakınca hemen her şey açık bir şekilde ortaya dökülüyor. Üzerine çok fazla konuşmaya gerek yok ancak işin hakkı gereği resmi raporlar ile mültecilik sorununu enine boyuna yazmak, alınacak önlemlere dikkat çekmek zorunlu.

Siyasi amaçlarla izlenen iç savaş süreçleri, bunun sonucunda ortaya çıkan istikrarsızlık, yoksulluk, güvenlik sorunu, daha iyi yaşam koşulları gibi temel insani problemler nedeniyle ciddi bir göç sorunu yaşanıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) raporuna göre,
Orta Doğu ve Afrika'nın geniş alanlarında ve başka yerlerde şiddetlenen savaşlarla birlikte, 2014 yılının ilk 6 ayında, tahmini olarak 5.5 milyon kişi “zorunlu olarak” yerinden edilmiştir.

Göçe mecbur kalan insanlar, ölüm riskinin içindeki zerre kadar umut ışığına bakarak tek göç güzergâhı Akdeniz üzerinden yola çıkıyorlar. Ölüm yolculuğu diyebileceğimiz bu yolculukta insan ölümlerinin müsebbibi birçok faktör var.

Yaklaşık 4 asır önce Batı'nın imârı için sömürülen Afrika ve köleleştirilen Afrikalılarla birlikte başlayan süreç henüz sona ermedi. Dönem sömürgeciliğinin sömürü sonrasında terk ettiği Afrika ülkeleri kendi içlerinde bir daha toparlanamadılar. Yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyada önceden insan ticaretiyle kaçırılan Afrikalılar, sonraki dönemlerde ülkelerinde kabile savaşları ve yoksulluk nedeniyle, kendilerini sömürgeleştirenlerin ülkesine kaçmaya çalıştılar.

Suriye iç savaşında, bölgedeki savaş soğuk savaş psikolojisinden kurtulamamış taraflar olan Rusya, İran, Çin ve ABD arasındaki danışıklı gerilim nedeniyle izlendi, içinden çıkılmaz bir hâl aldı, bir de üzerine DAEŞ gibi bir örgüt doğurdu. İngiltere ve İngiltere'nin Orta Dünya'nın başına musallat ettiği İsrail, göz diktiği Akdeniz enerjisi uğuruna bölgede istikrarsızlığın yoğunlaştığı bir süreç için çalıştı.

Savaşların, savaşan taraflardan ziyâde kazananları vardır: Savaşın devamlılığından kazanan taraflar. Bunlar çok açık bir şekilde mültecilik dramının müsebbipleri arasında sayılabilir. Savaş devam ettikçe, dünyadaki savaş sektöründen, silah satımından ekonomik kalkınma sağlayan ilk beş ülke ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır. Yani yukarıdaki mültecilik/zorunlu göç dramının failleri.

Diğer yandan, insan kaçakçılığı gibi bir sektör de insanlara silah satanlar gibi insanlara potansiyel ölüm satıyorlar. İnsan kaçakçıları tarafından her yıl yüzlerce insan savaştan ve yoksulluktan kaçarken, kamyon kasalarında havasız kalarak, Akdeniz'in sularında boğularak can veriyor.

The Migrants' Files isimli çalışmanın raporuna göre, 2000-2014 yılları arasında Avrupa yolunda 28 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bu ölümlerin çoğunluğu Akdeniz güzergâhında gerçekleşmiş.

Şimdi bu bilgiler ışığında yazının başındaki ifadeleri hatırlayalım, savaştan kaçan mazlumlara “dinini” soranlar, yoksulluktan kaçanlara “sürü halinde” diyenler, savaşı önlemek yerine, insanları kurtarmak yerine insanların umudu olmuş araçları “yakalım” diyenler, göçmenleri ölüme terk edenler, kaçtıkları savaşın müsebbibi ve izleyicisi olanlar, emin olun Akdeniz'in kıyısına vuran çocukları da dert edinmeyecekler. Zaten dert ediniyor olsalardı, o çocuklar karanlık sularda ölmez, yataklarında uyuyor olurlardı.

Dünyada en çok göçün olduğu ülkeler Afganistan, Irak ve şimdi de Suriye. Afganistan ve Irak'taki ABD işgaline, Suriye'deki savaşını, Rusya/İran denklemi nedeniyle izleyen ABD'ye bakınca kıyıya vuran çocukların failleri net bir şekilde görünüyor.

Bölgedeki savaştan kaçanlara kapılarını açan, en çok yardımı yapan, bölge istikrara ve demokrasiye kavuşsun diye çırpınan Türkiye dışında bölgede insanların daha iyi şartlarda çalışması için uğraşan alternatif bir ülke maalesef yok. Bölgenin tek iyilik kapısı Türkiye ise, yoğunluklu olarak Almanya ve İngiltere eliyle, PKK terörü beslenerek, DAEŞ terörü körüklenerek yıpratılmaya çalışılıyor. Mültecilerin tek güvenli kapısı da kapatılmak isteniyor.

Tüm bu acı realite kimsenin uykusunu kaçırmıyor. Açıkçası “Kimyasal silahlar kırmızı çizgimizdir” diyen ancak Esed'in kimyasal silahlar ile yaktığı çocuklar, Akdeniz'in kıyısına vuran çocuklar mı daha çok can yakar yoksa bunlara bakıp hiçbir şey olmamış gibi davrananlar mı, işte onu bilemiyorum.

BM'nin Avrupa'daki bir oturumda “çok rahatsız edici” bularak sergilemekten kaçındığı Esed katliamlarına ait fotoğrafların yaşanmasından değil de, yayımlanmasından “rahatsızlık” duyan bir Batı medeniyeti(!) gölgesinde savaştan kaçarken kıyıya vuruyor tüm riyâkârlıklar.


#yeni şafak yazar
#cemile bayraktar
#cemile bayraktar yazı
9 yıl önce
Kıyıya vuran çocuklar ve Batılı riyâkârlık
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi