Eğer bir aksilik olmazsa Mart sonu yahut Nisan başı gibi referandumda oy kullanacağız.
Seçimlerimizi, sözlerimi biz belirleriz ancak yer yer muhatap olduğumuz şartlar ve kişiler de söylemlerimizi belirleyebiliyor. Örneğin, "CHP'nin tutumuna karşı 'Evet' diyeceğim diyen bir kesim var. Ancak benim konumum ve hayata bakışım gereği, böyle mühim bir konuda muhalifim olan kesime bakıp tavır almam mümkün değil.
Mevcut şartlar devam eder ve olağanüstü bir durum olmazsa referandumda oyum "Evet" şeklinde olacak, elbette bu tercihimizi aklî melekelerini yitirmişçesine ispatlamamızı bekleyen operasyoncu isimlere ispatlamak zorunda değiliz, zaten onların referanduma bakışları ülke ve gelecek üzerinden derinlemesine irdelemek şeklinde değil, yüzeysel, derinlikten uzak, kendi medya kliklerine operasyon aralığı açmak amaçlı bir araç; çok şükür bu sığlıktan beriyiz.
Herkesin bir oyu ve birden çok gerekçesi var, benim oyum "Evet" ve gerekçem şunlar...
Türkiye'nin tarihine bakarsanız, ne zaman güçlü ve sorun çözen bir lider gelse, önünün darbe ve siyasi suikast ile kesildiğini görürsünüz. Buna bağlı olarak yönetilebilir ve güdümlü, nitelikli önder özelliği göstermeyenlerin uzun soluklu siyaset yapabildiği bir yer olduk. Oysa cumhurbaşkanlığı sistemi, güçlü liderlik özelliği istiyor, bu da mevcudun kaliteyi yükseltmesini sağlayacaktır. Bakan Bozdağ, konuyla ilgili olarak şu örneği veriyor: "
Anayasa ve sistem değişikliği söz konusu olunca hukuk bilginizin de olması gerekiyor lâkin bir hukukçu değilim, mevzuyu birçok hukukçuya sordum, mevcut durumda bir rejim değişikliği mi yapılıyor? Hayır, yapılmıyor, sistem/işleyiş değişikliğine gidilecek.
Bir ülke yönetimi ilk olarak istikrar istiyor, o istikrar ise yönetilenler ve yönetenler arasındaki uyuma bağlı ilerliyor, sözün sahibinin gerçek anlamda yönetilenler olduğu bir sistemde istikrarı kaybetme riski minimum seviyeye iner.
Eski Türkiye'yi bir hatırlayın; darbeler, hükümet değişiklikleri, keyfiyete bağlı yasakçı uygulamalar, yükselen enflasyon, banka hortumlamaları, devalüasyon, koalisyonlara bağlı olarak mütemadiyen devam eden tıkanıklıklar ve gerileme vardı.
“Artık yeni bir Türkiye var” derken slogan atmıyoruz, bir realiteden bahsediyoruz. Türkiye'yi son 5-6 yıldır durdurmaya çalışan iç ve dış kesimlerin, bu ülkeye yönelik darbe girişimlerinde bulunduğunu ve başarılı olamadığını, bunların başarısızlığının nedeninin de istikrarlı bir iktidar ve onun destekçisi olan halk olduğunu biliyoruz.
Türkiye'de başkanlık sistemi konusunda kararı halk verecek, henüz halkın tercihinin ne olacağını bilmiyoruz. Bununla birlikte sisteme karşı olan muhalfet kesiminin başını CHP çekiyor. CHP'liler kusura bakmasın ancak, tek parti rejimi, darbedelerin etkisi ve son dönem FETÖ'den medet uman tutumu dışında CHP iktidara gelebilmek için halka yönelik bir çalışma yapmadı. Mustafa Kemâl'in mirasını sömüre sömüre bu günlere gelen CHP'nin bir özelliği de tembelliği, buna bağlı olarak parlamenter sistemde CHP'nin şimdilik iktidar olma şansı sıfır. Ancak başkanlık sisteminde bir şansı var, güçlü ve halk nezdinde değeri olan bir başkan önerdiğinde CHP bir iktidar şansı yakalayabilir. Ancak bile bile bu şansı itiyor, zira bu şans çok çalışmayı ve halka eğilmeyi gerektiriyor, oysa CHP'de bu hasletler yok ve parlamenter sistem içerisinde mevcut varlığını %25'ler düzeyinde sürdürmek istiyor.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, konuyla ilgili olarak şunları ifade ediyor:
Bildiğiniz üzere CHP başkanlık sistemine yönelik olarak yaptığı eleştirilerde 80 yıllık sloganı olan "Padişahlık" iddiasını gündeme getirdi, bu söylemler ister istemez rahatsızlık oluşturuyor. O halde rahatsızlıkları giderecek şekilde ifade edelim; "
Bitmedi; yeni düzenlemeyle hükûmetin kanun tasarısı verme yetkisi olmayacak, kanun teklifleri vekiller tarafından verilecek.
Gensoru, sistem gereği yok şöyle ki; eskiden güvenoyunu parlamento veriyordu, şimdi vermeyecek. Zira iktidar parlamentodan çıkmıyor. Şimdi iktidar sandıktan çıkacak, halkın iradesinden çıkacak, güvenoyunu halk verecek.
Ona da cevap verelim…
Fesh mevzusunu ilk kez ortaya çıkmış gibi yansıtıyorlar oysa bu zaten vardı; muhalefet anayasada yazan bir şeyi ilk defa geliyormuş takdim ediyor. Bu doğru değil, dahası yeni teklif ilk defa Meclis'e cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenileme yetkisi veriyor. Bunu bilinçli olarak gizliyorlar. Aslında bu Meclis'i güçlendiriyor. Cumhurbaşkanı, bu tekliften sonra yetkisini yine kullanabilecek ama hiçbir müeyyidesi yok.
Yazının başında dedik ya, istikrarın sürmesi önemlidir, o halde bu sistemin istikrar konusunda risk taşıyıp taşımadığına da bakalım.
Diyelim ki, çoğunluk farklı, cumhurbaşkanı farklı oldu, ne yapacağız? Bu bir istikrarsızlık doğurursa ne yapacağız? Bakan Bozdağ konuyla ilgili diyor ki; "
Aslında çok bir değişiklik yok… Eskiden nasılsa şimdi de öyle. Cumhurbaşkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Başsavcı Vekilini seçebiliyordu. Şimdiki anayasaya göre de seçebiliyor. Cumhurbaşkanı, Danıştay üyelerinin dörtte birini Anayasa'ya göre atayabiliyor.
Başkanlık sistemi ile ilgili muhalif ağızların argümanlarından biri de bu sistemin “tek adamlık” sistemi olduğu yönünde, ancak mevzu iddia ettikleri gibi değil.
Yeni sistemde, her türlü eylem ve işlem, yargı denetimine açık, sandıkta ise halk denetimi var, dahası Anayasa Mahkemesinin cumhurbaşkanlığı kararnamesini denetimi var. TBMM, iddia edilen suçlarla ilgili denetim yapabiliyor. Meclis seçim kararı alarak cumhurbaşkanının görevine son verebiliyor. Bütün bunlara baktığımızda bu sistemin tek adamlığa izin vermeyeceği çok net çünkü sistemin özü tek adam değil, milletin adamı olana iktidar imkanı veriyor ve yasama ile yürütmeyi birbirinden tam olarak ayırıp güçlendiriyor.
Buraya kadar, başkanlık sistemine karşı olanların kullandığı argümanları çürüttük, buradan sonrası yeni sisteme yönelik birçok mesnetsiz çarpıtmayı delilleri ile çürütüp, mevzunun asıl muhatabı olan halka anlatmak olmalı. Zira insan bilmediğinden korkar, muhalefetin sağlıksız olduğu bir ortamda, halkın bilmedikleri ve kendisine çarpıtılarak sunulanların düzeltilmesi gerek.
Bir köşe yazarı olarak her boyutuyla başkanlık sistemini uzmanların ifadeleri ışığında yazdım, bir vatandaş olarak da bu araştırma sonrası “Evet” demeye karar verdim, ancak mevzu bu köşelerden müteşekkil değil tamamıyla halkı ilgilendiriyor ve oraya kulak verilmeli.
Birçok kanaldan halkın referanduma yönelik yorumlarını takip etmeye çalışıyorum, edindiğim sonuçlardan biri de şu: “Erdoğan'ın olduğu başkanlığa “Evet” diyorum ancak Erdoğan sonrası ne olacak?” şeklinde, haklı bir endişe…