|
Referanduma "Evet" diyeceğim çünkü…

Eğer bir aksilik olmazsa Mart sonu yahut Nisan başı gibi referandumda oy kullanacağız.



Seçimlerimizi, sözlerimi biz belirleriz ancak yer yer muhatap olduğumuz şartlar ve kişiler de söylemlerimizi belirleyebiliyor. Örneğin, "CHP'nin tutumuna karşı 'Evet' diyeceğim diyen bir kesim var. Ancak benim konumum ve hayata bakışım gereği, böyle mühim bir konuda muhalifim olan kesime bakıp tavır almam mümkün değil.



Mevcut şartlar devam eder ve olağanüstü bir durum olmazsa referandumda oyum "Evet" şeklinde olacak, elbette bu tercihimizi aklî melekelerini yitirmişçesine ispatlamamızı bekleyen operasyoncu isimlere ispatlamak zorunda değiliz, zaten onların referanduma bakışları ülke ve gelecek üzerinden derinlemesine irdelemek şeklinde değil, yüzeysel, derinlikten uzak, kendi medya kliklerine operasyon aralığı açmak amaçlı bir araç; çok şükür bu sığlıktan beriyiz.



Herkesin bir oyu ve birden çok gerekçesi var, benim oyum "Evet" ve gerekçem şunlar...



Türkiye'nin tarihine bakarsanız, ne zaman güçlü ve sorun çözen bir lider gelse, önünün darbe ve siyasi suikast ile kesildiğini görürsünüz. Buna bağlı olarak yönetilebilir ve güdümlü, nitelikli önder özelliği göstermeyenlerin uzun soluklu siyaset yapabildiği bir yer olduk. Oysa cumhurbaşkanlığı sistemi, güçlü liderlik özelliği istiyor, bu da mevcudun kaliteyi yükseltmesini sağlayacaktır. Bakan Bozdağ, konuyla ilgili olarak şu örneği veriyor: "

CHP'yi düşünün %26 oy alıyor, %51 alması için 25 puanlık oya ihtiyacı var. Bu 25 puanı nereden alacak? Başka partilerden alacak. Sıradan bir aktörle oyunu 25 puan artırabilir mi? Onun için ne yapacak, güçlü bir aktör bulup aday yapacak. Başka partiler de AK Parti de aynısını yapacak. Sonuçta kim kazanırsa kazansın güçlü liderlik özellikleri olan biri Türkiye'nin cumhurbaşkanı olacağı için Türkiye kazanacaktır."


Anayasa ve sistem değişikliği söz konusu olunca hukuk bilginizin de olması gerekiyor lâkin bir hukukçu değilim, mevzuyu birçok hukukçuya sordum, mevcut durumda bir rejim değişikliği mi yapılıyor? Hayır, yapılmıyor, sistem/işleyiş değişikliğine gidilecek.



Bir ülke yönetimi ilk olarak istikrar istiyor, o istikrar ise yönetilenler ve yönetenler arasındaki uyuma bağlı ilerliyor, sözün sahibinin gerçek anlamda yönetilenler olduğu bir sistemde istikrarı kaybetme riski minimum seviyeye iner.



Eski Türkiye'yi bir hatırlayın; darbeler, hükümet değişiklikleri, keyfiyete bağlı yasakçı uygulamalar, yükselen enflasyon, banka hortumlamaları, devalüasyon, koalisyonlara bağlı olarak mütemadiyen devam eden tıkanıklıklar ve gerileme vardı.



“Artık yeni bir Türkiye var” derken slogan atmıyoruz, bir realiteden bahsediyoruz. Türkiye'yi son 5-6 yıldır durdurmaya çalışan iç ve dış kesimlerin, bu ülkeye yönelik darbe girişimlerinde bulunduğunu ve başarılı olamadığını, bunların başarısızlığının nedeninin de istikrarlı bir iktidar ve onun destekçisi olan halk olduğunu biliyoruz.

Gezi sürecinde atılan şu twiti hatırlayalım: "Eylemler 2 saat daha sürerse hükûmet düşecek", bu söylemin sahibi olan zihniyet göre her kirli girişim, halkın iradesini devirebilir ve parlamenter sistem bu girişimlere daha açıktır. Oysa, gücünü halktan alan bir başkanlık sistemi, parlamenter sisteme göre daha güçlü görünen bir model öngörüyor.


Türkiye'de başkanlık sistemi konusunda kararı halk verecek, henüz halkın tercihinin ne olacağını bilmiyoruz. Bununla birlikte sisteme karşı olan muhalfet kesiminin başını CHP çekiyor. CHP'liler kusura bakmasın ancak, tek parti rejimi, darbedelerin etkisi ve son dönem FETÖ'den medet uman tutumu dışında CHP iktidara gelebilmek için halka yönelik bir çalışma yapmadı. Mustafa Kemâl'in mirasını sömüre sömüre bu günlere gelen CHP'nin bir özelliği de tembelliği, buna bağlı olarak parlamenter sistemde CHP'nin şimdilik iktidar olma şansı sıfır. Ancak başkanlık sisteminde bir şansı var, güçlü ve halk nezdinde değeri olan bir başkan önerdiğinde CHP bir iktidar şansı yakalayabilir. Ancak bile bile bu şansı itiyor, zira bu şans çok çalışmayı ve halka eğilmeyi gerektiriyor, oysa CHP'de bu hasletler yok ve parlamenter sistem içerisinde mevcut varlığını %25'ler düzeyinde sürdürmek istiyor.



Anayasa değişikliğiyle Meclis işlevsiz hale mi gelecek?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, konuyla ilgili olarak şunları ifade ediyor:

"
Böyle bir şey yok. Bu sistem yürürlüğe girdiği zaman TBMM bugünkünden daha güçlü hale gelecektir. Bugünkü sisteme mukabil, hem milletvekilleri daha güçlü olacak hem de yasama denetimi bugünkünden daha etkin bir şekilde olacak. Bu teklif ilk defa Meclise cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenileme yetkisi veriyor."

Bildiğiniz üzere CHP başkanlık sistemine yönelik olarak yaptığı eleştirilerde 80 yıllık sloganı olan "Padişahlık" iddiasını gündeme getirdi, bu söylemler ister istemez rahatsızlık oluşturuyor. O halde rahatsızlıkları giderecek şekilde ifade edelim; "

Bugün parlamentoda AK Parti grubunun istemediği bir kanun göörüşülemez. AK Parti'nin istemediği bir denetim yapılamaz.
Yasama
ve
denetim şu anda iktidar kimse onun izin verdiği veya istediği kadardır. Bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetler için de aynı şey geçerli. Ancak
başkanlık sistemi ile birlikte
yasama
ve
yürütme
tamamıyla ayrılıyor.
Halk yasamayı doğrudan seçecek, yürütmeyi
de
doğrudan seçecek.
Denetimi halkta olan bir sistem, kimi, neden rahatsız ediyor da, bu sistem olduğu gibi değil uydurdukları şekilde tartışılıyor?


Bitmedi; yeni düzenlemeyle hükûmetin kanun tasarısı verme yetkisi olmayacak, kanun teklifleri vekiller tarafından verilecek.


Akla takılan bir soru: Gensoru neden yok?


Gensoru, sistem gereği yok şöyle ki; eskiden güvenoyunu parlamento veriyordu, şimdi vermeyecek. Zira iktidar parlamentodan çıkmıyor. Şimdi iktidar sandıktan çıkacak, halkın iradesinden çıkacak, güvenoyunu halk verecek.


Peki, parlamento etkisiz mi kalacak?


Ona da cevap verelim…

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle insan haklarına ilişkin kısımlar düzenlenmeyecek. Yani anayasadaki temel haklar düzenlenmeyecek. Siyasi haklar ve ödevler düzenlenmeyecek. Yasamaya ilişkin konular düzenlenmeyecek. Yargıya ilişkin konular düzenlenmeyecek. Diğer bir ifadeyle anayasada kanunla düzenleneceği öngörülen hiçbir konu cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmeyecek.
Kaldı ki,
Anayasa Mahkemesi bunu denetleyecektir. Meclis denetleyecektir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olan konuda Meclis bir kanun çıkarmak suretiyle cumhurbaşkanlığı kararnamesini de yürürlükten kaldırabilecektir. Bu
nlar,
Meclis
'
i cumhurbaşkanı karşısında güçlendiren diğer konulardır.


En önemli konu: Meclis'i feshetme hakkı cumhurbaşkanına mı veriliyor?


Fesh mevzusunu ilk kez ortaya çıkmış gibi yansıtıyorlar oysa bu zaten vardı; muhalefet anayasada yazan bir şeyi ilk defa geliyormuş takdim ediyor. Bu doğru değil, dahası yeni teklif ilk defa Meclis'e cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenileme yetkisi veriyor. Bunu bilinçli olarak gizliyorlar. Aslında bu Meclis'i güçlendiriyor. Cumhurbaşkanı, bu tekliften sonra yetkisini yine kullanabilecek ama hiçbir müeyyidesi yok.

Örneğin;
cumhurbaşkanı meclis seçimlerini yenileme kararı verdi
, işte o
zaman kendi seçimini de yenilemiş olacak. Müeyyide geliyor,
zira yeni düzenleme bu durumun
keyfi kullan
ılmasını önlüyor
.


İstikrarın bozulma riski var mı?


Yazının başında dedik ya, istikrarın sürmesi önemlidir, o halde bu sistemin istikrar konusunda risk taşıyıp taşımadığına da bakalım.



Diyelim ki, çoğunluk farklı, cumhurbaşkanı farklı oldu, ne yapacağız? Bu bir istikrarsızlık doğurursa ne yapacağız? Bakan Bozdağ konuyla ilgili diyor ki; "

Uzlaşılacak, anlaşılacak, birlikte iş yürütülecek. Mesela,
'Yürütme yasamayı
;
yasama yürütmeyi takmıyor.' diye
serzenişte bulunuyoruz
. Bu sistemin özü, tarafları ipleri gererek değil, uzlaşarak ülke yönetimine katkı vermeye zorluyor. Diyelim ki, uzlaşamadı, bu sistemde, bir partili cumhurbaşkanının yasamada kendi partisi dışında başka bir partiyle birlikte hareket edebilme imkanı var. Sistem, iki tarafı uzlaşmaya zorluyor. Uzlaşmayınca iki tarafa da bir müeyyide getiriyor, diyor ki 'Siz uzlaşmazsanız önümüzde tek seçenek seçim kalıyor. Senin de görevine son veriyorum, senin de görevine son veriyorum, seçime gideceksiniz.' Sistem kendi içinde kilitlenmeyi çözecek anahtara sahip."


Kafa kurcalayan diğer bir konu:
Yeni sistem ile birlikte Anayasa Mahkemesi ve HSYK nasıl bir yapıya kavuşacak?

Aslında çok bir değişiklik yok… Eskiden nasılsa şimdi de öyle. Cumhurbaşkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Başsavcı Vekilini seçebiliyordu. Şimdiki anayasaya göre de seçebiliyor. Cumhurbaşkanı, Danıştay üyelerinin dörtte birini Anayasa'ya göre atayabiliyor.



Misal; b
ugün AK Parti'nin Mecliste 316 üyesi var,
diyelim bir diğer parti ile de anlaşıldı, üye sayısı 360 oldu, bu i
ki parti seçebiliyor mu?
Hayır, s
eçeme
z
, bir partiyle
daha
anlaş
ıl
ması lazım. Üç parti anlaşmadan HSYK üyesini seçemiyor. Bu yeni anayasa yürürlüğe girdiği zaman da vekil sayısı 600 oluyor. O zaman da üçte iki 400 oluyor. HSYK'ya üye seçmek için 400 kişi anlaşacak.
Bunun aksini düşünürsek, tek bir partinin tek başına 400 vekil çıkarması mümkün değil, mecburen diğer partilere gidecek, bu da uzlaşmayı zorunlu kılacak.


Cumhurbaşkanının konumu ne olacak; Tek adam sistemi mi geliyor?

Başkanlık sistemi ile ilgili muhalif ağızların argümanlarından biri de bu sistemin “tek adamlık” sistemi olduğu yönünde, ancak mevzu iddia ettikleri gibi değil.



Yeni sistemde, her türlü eylem ve işlem, yargı denetimine açık, sandıkta ise halk denetimi var, dahası Anayasa Mahkemesinin cumhurbaşkanlığı kararnamesini denetimi var. TBMM, iddia edilen suçlarla ilgili denetim yapabiliyor. Meclis seçim kararı alarak cumhurbaşkanının görevine son verebiliyor. Bütün bunlara baktığımızda bu sistemin tek adamlığa izin vermeyeceği çok net çünkü sistemin özü tek adam değil, milletin adamı olana iktidar imkanı veriyor ve yasama ile yürütmeyi birbirinden tam olarak ayırıp güçlendiriyor.


Buraya kadar, başkanlık sistemine karşı olanların kullandığı argümanları çürüttük, buradan sonrası yeni sisteme yönelik birçok mesnetsiz çarpıtmayı delilleri ile çürütüp, mevzunun asıl muhatabı olan halka anlatmak olmalı. Zira insan bilmediğinden korkar, muhalefetin sağlıksız olduğu bir ortamda, halkın bilmedikleri ve kendisine çarpıtılarak sunulanların düzeltilmesi gerek.


Bir köşe yazarı olarak her boyutuyla başkanlık sistemini uzmanların ifadeleri ışığında yazdım, bir vatandaş olarak da bu araştırma sonrası “Evet” demeye karar verdim, ancak mevzu bu köşelerden müteşekkil değil tamamıyla halkı ilgilendiriyor ve oraya kulak verilmeli.



Birçok kanaldan halkın referanduma yönelik yorumlarını takip etmeye çalışıyorum, edindiğim sonuçlardan biri de şu: “Erdoğan'ın olduğu başkanlığa “Evet” diyorum ancak Erdoğan sonrası ne olacak?” şeklinde, haklı bir endişe…


Hiç şüphe yok ki, Türkiye halkı mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a güveniyor, ona “Evet” demekten çekinmiyor sadece ondan sonrası için telaşlı. Bu telaşa hiç gerek yok, zira Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti, kişi ve kurumlara bağlı bir sistem değil tamamıyla halkın egemen olduğu bir sistem öneriyor, yukarıda iki sayfa boyunca yazdığım şeyin özeti aslında buydu; başkanlık sistemi kontrol mekanizması
halkın elinde olan bir sistem, ayrıca bu sistem bilinmeyen de değil zira cumhurbaşkanını halk seçtikten sonra defacto olarak başkanlık sistemine geçtik zaten, yaklaşık iki yıldır bu sistemin demosunu tecrübe ediyoruz, bundan sonrası kanun ile meşruiyet kazanmasına bağlı, mevzu budur. Hayırlı ve mübarek olsun.

#Anayasa
#Referandum
#CHP
7 yıl önce
Referanduma "Evet" diyeceğim çünkü…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi