|
Sen hiç lâik oldun mu?
“Lâiklik
veya
laisizm
(Fransızca:
Laïcisme
); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızca'dan Türkçe'ye geçmiş olan "
Lâik
" sözcüğü, "
din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk
" anlamına gelen Latince "
laicus
" sözcüğünden gelmektedir. Roma döneminde din adamlarına "Clerici" din adamı olmayanlara da "Laici" adı veriliyordu. Aynı terimin İngilizce karşılığı ise
Secularity
olup, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması anlamına gelir."


Teşekkürler

… Biz konumuza giriş yapalım…



Her ne kadar Vikipedi yazarı hata yaparak “sekülerizmi" lâiklik ile aynı manada vermeye çalışmışsa da, lâiklik daha çok yönetim biçimini ifade ederken; sekülerizm, dünyevileşme manası taşımaktadır. Sekülerizm, ilk olarak Kilise ile bağlantılı olarak Kilise'nin mallarına el konulmasını ifade ederken kullanılmıştır. Kilise'ye yazının finalinde yine döneriz, şimdilik mevzumuz lâiklik…



Geçtiğimiz günlerde Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın "Yeni anayasada laiklik olmamalı" sözlerinin ardından ülkede hafif çapta bir kriz yaşandı. Eski dosyalar ortaya döküldü, eski video kayıtları tevil yoluyla manşete çekildi, Mustafa Kemâl'in heykelinin gözlerini kapatmaktan tutunda yatağına heykel taşıyanına kadar yaratıcı yöntemler ile lâikliğe sahip çıkılmaya çalışıldı. Gözyaşları, isyanlar, çığlıklar, kamusal alan faşizmi, sloganlar derken an oldu tımarhanelerin kapıları açık bırakılmış hissine yakın ruh bunalımlarının ileri boyutunu gördük.


Bu acıklı ve içler acısı sahneler, ister istemez akla “lâiklik" tartışmaları adı altında, “lâik" olduğunu iddia eden ancak hayatını, kendisi gibi olmayan Müslüman dindar kesimlere yönelik yasaklama, faşizm, düşmanlık ve nefret gütmekle tüketen kesimlerin “din istismarcılığını" ve “lâiklik karşıtlığını" getirdi.



Bir anlamda herhangi bir inanca yönelik pozitif ayrımcılık yahut düşmanlık beslememek olan, her inanca eşit mesafede kalmak olan, bir anlamda inanç özgürlüğünün garantisi olan lâiklik, Türkiyeli lâikler eliyle bariz bir şekilde dine ve dindar olana yapılan haksızlıklar olarak vücut buldu.


“Başörtünü aç, beynine oksijen gitmiyor!" ezberinden bir milim öteye zihni gelişim gösterememiş fosil…



“Dolmuşa bir başörtülü binmesin, ortalık leş gibi kokuyor!" diyen Ekşi Sözlük yazarı…



Yeni yılın ilk doğan bebeği Meryem Azra'nın haberini "Fotoğraftaki anneyi bulun!" notuyla paylaşarak çarşaflı olan anneye saygısızlık Eden Barış Atay…



Kendisi ile fotoğraf çektiren Anadolulu kadınlara “gerici" diyen



''Bu türbanlılardan bir tane kalmayacak bu ülkede... İktidar değişsin açacaklar'' diyen, Muazzez İlmiye Çığ'dan örnek veren CHP'li seçmen…



Başörtüsünü, fahişe kıyafetine indirgeyen Muazzez İlmiye Çığ…



“Başörtülü fahişeler…" diyen Fatih Altaylı…



Dini tercih olan tesettürü, cinselliğe indirgeyerek reddeden sapık…



Bütün İmam Hatip Liselilere “sapık" diyen



Başörtülü olduğu için bilgi yarışmasında birincilik alan öğrenciyi sahneye aldırtmayıp, ağlatan komutan…



Şalcı Bacı'yı şapka takmadığı için astıran İstiklâl Mahkemeleri…



28 Şubat'ta, binlerce kız öğrenciyi okullardan ve iş yerlerinden zorla attıran dekan, asker, polis, siyasetçi…



Merve Kavakçı'yı, seçilmiş vekili, “Bu kadına haddini bildirin!" diyerek Meclis salonundan kovduran Bülent Ecevit…



"Türban bu ülkedeki gericiliğin, hem de dinci gericiliğin şeriatın simgesidir ve şiddetle reddettiğimi ilan etmek istiyorum." diyen



Başörtülü kız çocuklarını fişleyen haber yapan İsmail Saymaz…



Bu yukarıda saydığım kesimleri meşru kabul etmek için elinden geleni yapan medya…



Ak Parti'ye defalarca kapatma davası açanlar…



Refah Partisi'ni “lâiklik" endişeleri nedeniyle kapatanlar…



Cumhuriyet Mitingleri düzenleyenler…



"Başörtülüler bana öcü gibi geliyor" diyen



Yakup Köse'nin çocukluğunu ve gençliğini hapishanelere kurban eden yargı mensupları…



“Başörtüsü beni rahatsız ediyor. Biz Atatürk 'ün çocuklarıyız. Bize yıllardır öğretilen bir kılık kıyafet kanunu var ve biz hep onun peşinden gittik." diyen Pınar Altuğ…



“Başörtülü kızlarla, playboy kızları aynı…" diyen



Buraya alıntılayamayacağım şekilde çirkin ifadeler ile “lâiklik tartışmasına" yorum yapan Yılmaz Özdil…



Ve bu saydıklarımın avanesi olmuş kitle, bugün yalnızca bir ifade üzerinden feveran edenler, ya hu siz hayatınız da bir gün bile, bir an bile lâik oldunuz mu? Önce bu soruya bir cevap verin, derdim ama gerek yok, soru retorik…



Mevzunun başındaki Kilise ile bizim Türkiye tipi lâiklerin durumu da aslında aynı…



Orta Çağ Kilisesi'nin, dogmatik Skolastik Düşünce'nin, Kilise Babaları'nın, dini kendi tasarrufları altına alıp, hatta Latince olan kutsal kitabın çevirisine dahi izin vermediği dönemlerde dünya Kilise'nin sahipleri etrafında dönüyordu. Martin Luther ile başlayan dinin hürriyete kavuşturulması çabası-bu kısım ayrıca tartışılabilir-, Kilise'nin otoritesini sarstı. Bir çeşit faşizme dönüşmüş Orta Çağ Kilisesi otoritesi ile bizdeki Türkiye tipi lâiklerin “din" üzerinden yaptıkları “lâiklik istismarının" amacı da, üslubu da aynıdır. İkisi de “din" üzerinden bir zümreyi yönetici, kanun koyucu kabul eder ve monarşik bir yönetim sergiler. Ayrıca kendileri dışında kalanları, her tür yaşam tercihi konusunda yönetmek, zapt altına almak ister; aynı bizim Türkiye tipi lâikler gibi…


Anayasada lâiklik maddesinin olup/olmayacağından bağımsız olarak, lâiklik tartışmalarının, sözde lâiklerin nefret söylemlerini ortaya çıkarmak, istismar ettikleri kavramın gasp edilmiş kullanım değerini iade etmek açısından hayır doğuracağı kanaatindeyim. Zira

Türkiye; dine, mezhebe, inanca karşı ayrımcılık ve düşmanlık güden sözde lâik kesimlerin dogmatik ezberlerine karşı bir reformun kapısını açmış, din ve vicdan hürriyetinin yaşanmaya başlandığı bir coğrafya olmaya doğru ilerlemektedir.


Türkiye'de Nisan 2016'da “lâiklik" ilân edilmiştir, meraklısı değilim, meraklısına kutlu olsun.





#Laiklik
#Türkiye
#Başörtüsü
8 yıl önce
Sen hiç lâik oldun mu?
Demokrasi açılımı hukuk açılımıdır
Gelecek tasavvuru: Maddî ve manevî “ordular”
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘Kalbini yardın da baktın mı?’
Mesele ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?