|
Ankara'daki boşluk…
Akıllı, bilgili ve deneyimli insanların son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerini ve gözlemlerini okumak, 'tepkisellik', 'dar kafalılık' ve 'yönetimsizlik'in çölünde kurutulan Türkiye'de bir 'vaha' gibi geliyor. Örneğin emekli büyükelçi, eski Dışişleri sözcülerinden, teşkilatında tecrübesi, bilgisi ve zekasıyla tanınan Yalım Eralp'ın Habertürk internet sitesindeki 'Kafalar Karışık' başlıklı yazısı. Eralp'ın satırlarını izleyelim:

"Rusya bu savaşın önemini kavradı ve seyirci değil oyuncu olmaya karar verdi. Büyük oynuyor. Türkiye ise seyirci. Oyuncu değil. Kompleksler içinde. Laik ve demokratik kimliğini gür bir biçimde ortaya koymalı. Kendini diğerlerinden biraz ayırmalı. Türkiye'nin önemi burada; oysa biz oturduğumuz arsanın jeopolitik önemini vurgulamakla yetiniyoruz. Yetmez. Herkesin bir jeopolitik önemi var. Şimdi de sıra Orta Asyalılarda…

Kompleksler

Sayın Sezer, Azeri, Kırgız ve Pakistan liderlerine telefon ederek teröre karşı işbirliğinin önemini vurgulamış. Sanki onlar "dangalak", biz anlatmayınca anlamıyorlar. Gazetelerimiz böyle yazıyor. Açıklama böyle.

Cem ABD'de "Afganistan konusunda istihbarat bekleyen" karşıtlarına bilgi aktarmış. Tabii bilgi ve düşünce aktarmamız önemli. Ancak, Afganistan'ı çok iyi bilen İngilizler 15 gündür Washington'da Amerikalılar ile plan yapıyor. Abartma yapmayalım. İngiltere ABD'nin doğal müttefiki ve sırdaşıdır. Amerika hiç kimse ile paylaşmadığı bilgileri İngilizler ile paylaşır. ABD Başkan Yardımcısı Cheney Güvenlik Danışmanı Rice ile Cem'in yaptığı görüşme sırasında içeri girip Cem'in sırtını sıvazlamış!

Öte yandan, ABD Büyükelçisi Pearson Ecevit'e görülmemiş destek vermiş. Ne demiş: en uzun süreli koalisyon demiş.! Ne desin adam: Bu hükümet gitsin dese iç işlerimize karıştı diye bağıracağız.

Sayın Org.Tolon Nato'nun 5 nci maddesinin işletilmesi için ABD'nin saldırının dışarıdan geldiğini ispat etmesi gerekir demiş. Yaşar Paşa ise konuşmasında buna hiç değinmedi. ABD mahkeme önünde değil ki ispat yoluna gitsin. İnanmazsanız ABD'ye yardım etmezsiniz. O kadar. Bütün bunların altında PKK terörü sırasında yardım görmeyişimizin burukluğu yatıyor. O refleks ile düşünüyoruz. Bakın Rus Devlet Başkanı Putin, Çeçenistan kompleksi ile hareket etmeyip büyük oynuyor. Biz ise oyuncu olmanın öneminin idrakine varamadık. Hep hayıflanıyor hem de arada bir biz önemliyiz diyerek şişiniyoruz. Dünyada hemen herkese ders vermekle meşgulüz…"

Bir başkası 'akıllı, bilgili ve deneyimli' adam, Türk diplomasisinin bugüne dek yetiştirdiği en parlak kişilerden biri olan, eski Dışişleri Bakanı, emekli büyükelçi İlter Türkmen. Hürriyet'teki 'Dalgalı dış politika' başlıklı yazısında "Dalgalı döviz kuru gibi, dalgalı bir dış politikamız var. Uluslararası gelişmelerin ve içerideki dürtülerin ve sık sık yanlış algılamaların etkisi altında gidip geliyor. Zaman zaman tutukluk yapıyor ve mevcut olmadığı izlenimini veriyor" diyor. Dışarıya verilen mesajların 'karmaşık' olduğuna işaret ettikten sonra şu önemli gözlemlerin altını çiziyor:

"… Başbakan, Avrupa'ya çatmak fırsatını hiç kaçırmadı. Yüksek mevkilerde bulunan bazı sorumlular da Batı'ya ders verir bir uslup içinde Avrupa'ya ve hatta bütün Batı'ya karşı haşin eleştiriler yöneltiyorlar… Diğer taraftan Başbakan, Saddam Hüseyin'e sempatisini izhar etmekten geri kalmıyor.. 'büyük demokrat' Saddam'ı himayesi altına alıyor. Oysa Saddam Hüseyin'den Türkiye'ye ne fayda geleceği katiyen belli değil. Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin uğradığı zararların sorumlusu amansız muarızlarının ölümünden sonra dahi yakasını bırakmadıkları Özal değil, fakat Saddam'dı. Özal hangi politikayı izlerse izlesin bu zararlar mukadderdi."

İlter Türkmen, şu sırada izlenen politikanın 'boşluğu'nu şöyle seslendiriyor: "… Zaten gittikçe zorlanan ve uluslararası krizden nasibini de alacak olan ekonominin savaş psikozundan etkilenmemesi için, Türkiye'nin bir savaşa sürüklenmek üzere olduğu yolundaki yaygın spekülasyonları durduracak açıklamalara gerek vardı. Nitekim ABD'nin girişeceği mukabelenin topyekun değil fakat zamana yayılan cerrahi operasyonlar şeklinde uygulanacağı gittikçe anlaşılıyor. Türkiye için tehlike savaş değil, fakat bütün ülkeler için olduğu gibi terörist saldırılardır."

Türkmen, 11 Şubat'tan sonra Türk diplomasisinin 'cevvaliyet gösteremediğini' belirterek, 'jeopolitik bakımdan Türkiye'den çok daha az önemli' ülkelerin liderleri Washington'u ziyaret ederken, Ankara'daki yönetimi 'hareketsiz' kalmakla eleştiriyor. İlter Türkmen'in 'geleceğe yönelik' düşündürücü değerlendirmesi ise şöyle:

"Türkiye bundan böyle kendini yepyeni bir uluslararası ortam içinde bulacak. Dünyadaki ve bölgedeki denklemler köklü biçimde değişecek. Yeni ve kapsamlı uluslararası işbirliği sistemleri benimsenecek. ABD ile AB arasındaki etkileşim ve dayanışma artacak. AB savunma ve güvenlik politikası yeni bir ivme kazanacak. AB'ye üyelik süreci demokratik reformlar veya Kıbrıs yüzünden sekteye uğrarsa Türkiye, Avrupa'dan büsbütün dışlanabilecek. Bu yeni ortamın Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda gelişmesini sağlamak elimizdedir, fakat bunun ilk koşulu bugünkü politik ve stratejik düşünce modellerini terk etmektir."

Türk diplomasisinin bu iki seçkin ismini, iki haftadır bu köşede yazdıklarımla 'aynı dalga boyu'nda görmekten, elbette ki, mutluyum. Gün gelip Ankara'da iktidar koltuklarını dolduran 'boşluk', o koltukları boşalttığı vakit ve 'uluslararası sistem'in 'Türkiye halkasının boşluğu' doldurulduğu vakit, çok daha mutlu olacağım…
#Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
#Ankara'daki boşluk
22 yıl önce
default-profile-img
Ankara'daki boşluk…
Kara dinlilerle milletin savaşı
Pelvan Dede
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm