|
Ermeni doğmanın mutsuzluğu

Fransa''da çıkan Çingeneler isimli bir kitabın ilk cümlesi şöyle başlıyordu: Dünyada iki ırk vardır ki, bunlar her yerde hakir görünmüşlerdir. Bunlardan birisi Çingeneler, diğeri ise Yahudilerdir.

Bu tanımlamayı doğru farz edersek, buna bir ırkı daha ilave etmek gerekmektedir; bunlar da Ermenilerdir. Dünyada Ermeni doğmuş olmak kadar mutsuzluk yoktur.

Biz Ermeni doğmanın mutsuzluğundan bahsederken, onların sözde soykırım iddialarını kastetmiyoruz. Onlara uygulanan sürgünü de kastetmiyoruz. Bizim kastettiğimiz şey, bizzat Ermenilerin kendi yarattıkları dünyada bir cehennem azabı çektiklerini anlatmaktır.

Ermeni deyince aklımıza doğumundan ölümüne kadar sırtında bir kanlı gömlek taşımaya mahkûm bir kimse gelmektedir. Açık bir ifadeyle bir Ermeni, Türk düşmanı olarak doğmaya ve bu düşmanlığını hayatı boyunca taşımaya mahkûm olarak yaşamaya adeta mecburdur. Bu mecburiyet, başkalarının Ermenilere karşı tutumundan değil, bizzat kendi davranışlarından ileri gelmektedir.

Ermeniler, Türkler tarafından soykırıma uğradıkları iddialarını kendi varlıklarının temel öğesi olarak kabul etmişlerdir. Bu sebeple, her vesileyle bu konuyu ortaya getirirler, uluslararası platformlarda bunun tartışmasını yaptırmaya çalışırlar, ülke parlamentolarında bu yolda kararlar çıkartmak için büyük çaba sarf ederler. Ancak bu yolda bir karar çıkardıkları zaman, ne kazandıklarını bir türlü anlayamamışızdır.

Ermenilerin Osmanlılar tarafından soykırıma uğramadıkları hakkında yapılacak çalışmaların da faydasız olduğu kabul etmek gerekmektedir. Zira gerek Ermeni cemaati ve gerekse onlara sempati duyan çevrelere bunun aksini ispata çalışmak beyhude gayrettir. Çünkü buna hem kendileri inanmışlardır hem de aksini tartışmak bile istememektedirler.

Gerçek bu olduğuna göre, bir Ermeni''nin yaşamaya mecbur olduğu şartları düşünelim. Geri kalmış toplumlarda ve bilhassa ortaçağda, aileler arasında kan davaları olurdu. Bir ailenin ferdi başka bir aile tarafından öldürülmüşse, onun intikamı alınıncaya kadar aile fertleri rahat edemezlerdi.

Modern toplumlarda, kan davası güdülmesi terk edilmiştir. Birisi katledilmişse, onun cezasını vermek görevini adalete bırakmışlardır. Kan davası gütmenin, hasım tarafa değil de, bu davayı güdenlere verdiği ızdırabı anlamışlardır. Ancak hala bunun istisnaları vardır. Bu istisnalardan bir tanesi, Ermenilerin tutumunu teşkil etmektedir.

Bir kitleye bir zulüm yapılmışsa onun acılarını unutmak zordur. Fakat acıyı taşımak, mutsuzluğu unutmanın karşısında daha akıllıca bir yol olduğu kanaatiyle bunların çoğu unutulmuştur. Ayrıca insanlık zulmü yapanların yerine başkalarından intikam alınmasının doğru olmadığı bilincine de ulaşılmıştır. Bir manada, kan davası dolayısıyla intikam almak, bunu yapan tarafı cezalandırmak manasına da gelmektedir.

Şunu da ayrıca belirtmek gerekmektedir ki, uğranılan bir haksızlığı unutmamak başka, intikam almak yöntemiyle davranmak başkadır. İntikam almak hissiyle yanan kalpler, intikamı alıncaya kadar ıstırap çekerler. İntikam aldıkları zaman ise başka bir ıstırap kaynağı ortaya çıkar.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi ortaçağın ilkel bir davranışı olarak kabul edilen kan davaları modern toplumlarda terk edilmiştir. Hatta katil suçunun, kan davası sebebiyle işlenmiş olması hukukta ağırlaştırıcı bir sebep olarak kabul edilmiştir. Kan davası gütmek bir nevi sosyal hastalıktır ki, tedavisi mümkün değildir.

Ermeniler kendileri için öyle bir dünya yaratmışlardır ki, cehennemden farkı yoktur. Onlar hem bu cehennem dünyayı yaratmışlar ve kendilerini bu dünyada yaşamaya mahkûm etmişlerdir.

Ortaçağda, yeni yetişen kuşakların kan davalarını unutmamaları için ailenin öldürülen ferdinin kanlı gömleğini salona asarlardı ve yeni kuşaklara bunun intikamının alınması için hatırlatmada bulunulurdu. Ailenin bir ferdinin katledilmesi onun mensupları için elbette büyük acılar vermiştir. Fakat onun kanlı gömleğini her an göz önünde bulundurma teşhiri, acıları katlayan bir davranış olup, bu acıyı daha fazla körüklerdi. Bunu görerek yetişen nesil, hem o cinayetin üzüntüsüyle hem de intikam almak duygusuyla adeta bir cehennem hayatı yaşarlardı.

Bugün terk edilmiş olan bu davranış hala Ermeni toplumu içinde canlı olarak tutulmak suretiyle, kendilerine öyle bir dünya yaratmışlardır ki, bu dünyada yaşamanın mutsuzluğunu her Ermeni duymaktadır. Yukarıda da dediğimiz gibi, gelecek kuşakların unutmaması için maktulun gömleğini salona asanlar, bugün bu gömleği Ermenilerin sırtına giydirmişlerdir. Üstelik olmamış bir soykırımın uydurma gömleğini.

15 yıl önce
Ermeni doğmanın mutsuzluğu
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi