16,
18,
11,
18,
27 ve
29 yaşlarındaydı o gün..
Gecenin karanlığını nur yüzleriyle aydınlatan bu yardım gönüllüsü gençler, fakir, bezgin, yorgun ve kendine dargın sokakların derdini yüklenmiş; mazlumların kapılarını tek tek gezmiş, emanetleri sahiplerine teslim etmiş halde evlerine dönüyorlardı. Bir telefondu değiştiren hayatlarını. Bir telefon..
ve bunların da ailelere teslim edilmesi gerekiyordu.
. Bir boğazdan daha kurban eti geçmeliydi.
Dönüp kesimhaneden aldıkları kalan kurban eti poşetlerini koydukları arabayı adreslere yakın bir yere park etmişlerdi.
ni o gün sokaklar karışık olduğu için arabada bırakmışlardı.
sokakları gezerken PKK'lı bir grup ile karşılaşmışlar, kovalamaca başlamış ve dehşetin, vahşetin, canavarlığın kendinden
.
O gün elleri et kokan, cebinde beş kuruş parası olmadığı halde fakirlere yardım dağıtmak için gece yarılarına kadar uğraşıp canlarını tehlikeye atan ve hatta en vahşi şekilde canlarından olan bu gençlerin yaşadıklarını anlamak için bu kez Yasin'den değil, grubun en küçüğünden başlamak istiyorum anlatmaya.
Abileri et dağıtırken
. Yasin'den daha sabi. Grubun en küçüğü. Abilerini kovalayan PKK'lılar, içinde beklediği arabayı da bulmuştu sonunda. Camdan dışarı bağıran bir kadın, “o arabada bir IŞİD'çi daha var" diye kendisini hedef gösterince kaçıp kendini zor kurtarmış. Can havliyle sokaklarda koşarken 16 yaşlarında bir kız görmüş onu, haline merhamet etmiş.
, evlerinde Öcalan posterleri var. Neyse ki, ailesini aradığında et dağıtımında oldukları sırada başlarına gelenleri anlatmamış canının korkusundan. Çocuğun çaresiz ailesi rica etmiş, bir gece misafir etmeleri için. Bu insani talep kabul edilmiş.. Çocuk, PKK'lının elinden kaçıp, PKK sempatizanlarının yaşadığı evde sabahlamış o gece. Yaşadığı korkuyu hayal etmek bile mümkün değil. 11 yaşında arabada beklemekten başka bir şey yapmayan bu çocuğun peşine düşüp onun da canına kast edenler
, şimdi 6-7 Ekim vahşetinin en küçük kurbanı olarak anılıyor olacaktı.
Bu küçük çocuğun abisinin de başkasında olmayan bir özelliği var. O gecenin tek canlı şahidi, Yusuf Er. Olay tarihinde mobilya fabrikasında işçiydi Yusuf. 18 yaşında, ortaokul mezunu, 6 kardeşi olan ve küçük kardeşiyle hayır peşinde koşan bir yiğitti. Şimdi onu özetleyen bir tek cümle var,
.. Çünkü o şükrediyor yaşadıklarına, yaşadığına şükrediyor, tüm dehşetine rağmen şahitliğine de şükrediyor. Şimdi askerde, vatan için gözünü kırpmıyor ve bu davanın omuzlarında olduğuna inanıyor.
arkadaşları
edilen ve canını kıl payı kurtaran
, hayat boyu üzerinden atamayacağı bir korkuyla yaşamak zorunda kalan kardeşinin şükrüyle birleşiyor.
Geriye ise şehitler kalıyor.
18 yaşında olup, akrabalarının yanında ambalajcıda çalışan Ahmet Dakak mesela. O gece katledilen 4 şehitten biri. Beş kardeşin ortancası.
Hasan Gökguz, bir diğer şehit. 29 yaşında olduğu için
. İş buldukça inşaatlarda çalışıyor. 1 çocuk babasıydı ve şehit edildiğinde eşi hamileydi. O şehit olduktan sonra doğdu ikinci yavrusu.
, Hasan Furkan. Adını taşıdığı babasını hiçbir zaman göremeyecek, Mavi Marmara şehidi
'ın da hatırasını taşıyan bir oğul…
Riyat Güneş, Yasin'den önceki son şehit. 27 yaşında, o da evli, o da inşaat işçisiydi. Olay tarihinde kızı 1 yaşındaydı. Babasını sadece
Ve adı davayla, davımızla, insanlığınızla özdeşleşen Yasin. O gecenin en koyu karanlığının, en büyük belasının, en korkunç vahşetinin başına çöktüğü Yasin. Şehitlerin en masumu aynı zamanda, en güzeli hatta, en küçüğü, anasının kuzusu Yasin..
... Gaffar Okkan Anadolu Lisesinde okuyordu. 3 kardeşin en büyüğüydü, ailenin ilk göz ağrısı. O şehit olduktan sonra fırında çalışan babasıyla, ev hanımı annesinin bir çocuğu daha oldu. Adını Yasin koydular,
Daha doğar doğmaz abi oldu.
Bu yazdıklarım, iki yıl önce bu Kurban Bayramı gününde
bu dört şehidin hikayesinin sonuydu aslında. Peki ya başı?
Kana susayan bir fitne çağrısıyla yazıldı onların ölüm fermanları.
. Sözde “
" demek için döktüler bu gençlerin kanlarını. Bir kurban bayramında, fakire fukaraya et dağıtmaktan dönen gençleri vurdular.
, DEAŞ, Kobani'yi alamadı, Kobani'de kan akmadı. Ama Yasin... Ama Ahmet... Ama Hasan... Ama Riyat...
nın hesabı?
, vicdanları rahatlatan bir gelişme yok. Yasin'in annesinin yanan yüreğine su serpen bir haber yazamadık henüz.
. Katliam sokağından çıkan delilleri bulamadık, denkleştiremedik daha.
Ya o caniler? Kanla beslenen kansızlar! Hınçları neydi ki,
Sanki onlarca canı vardı Yasin'in. Her defasında bir canını almaya koyuldular. Babası Yasin'i ayağındaki benden tanıyabildi, ona ayağından başka bir iz bırakmadılar.
- NOT: Yasin Börü ve diğer 6-7 Ekim şehidi arkadaşlarının davasını dert edinen avukat kardeşim Mehmet Mahmut Doğan'a buradan ancak Allah razı olsun diyebiliyorum.