|
A benim Şii kardeşim!

İki hafta önceki iki yazımızla Allah"ın, geleceği ve insanların ileride neler yapacaklarını bilemeyeceği görüşünün temelsiz olduğunu anlatmaya çalışmış ve bu görüşün tarihi izlerini sürerken Razi Tefsirinde bunun önce Rafizî Hişam bin Hakem"e dayandırıldığını görmüş ve oradan onun bazı görüşlerini alarak bu düşünceyi eleştirmiştim. Yazımda Şia adı hiç geçmiyordu, bir mezhep eleştirisi, ya da karşılaştırması yapmıyordum, ama Hişam bir Şii olduğu için salt mezhebi bir refleksle "Kum İlmi Havzası"ndan Murtaza Turabi" ismiyle bize bir eleştiri geldi.

Eleştirinin üç temel özelliği vardı: Tepki refleksi, mezhebist yaklaşım ve bizi aynı gün Şia hakkında olumlu şeyler yazan Hayrettin Hoca"yla kıyaslayan aşağılayıcı ifadeler. Böyle olunca cevap vermeye değer görmedim. Ayrıca mesele ilmi tartışmayı gerektiren bir mesele idi ve gazete sütunlarında tartışılması zor olabilirdi. Ama yazı İran"ı ve Şia"yı savunan bir haber sitesinde de yayımlanıp birilerine de servis edilince şimdi bir iki kelime etmeyi gerekli görüyorum:

Sözünü ettiğim eleştiriye cevap vermeden önce bu yazımda çeşitli münasebetlerle, farklı yerlerde dile getirdiğim Şia hakkındaki kanaatimi bir kez daha hatırlatıp sözünü ettiğim yazıya cevabımı, Pazar yazıma bırakacağım:

Dine İslam olarak baktığım için Şia lehtarlığını ya da aleyhtarlığını hiç dindarlık saymadım. Şia"ya toptan karşı çıkanlara ben de karşı çıktım, Şia"yı hepten övenlerin de haksız oldukları noktaları söyledim. Bu kabil tartışmalarda avukat değil, bildiğim kadarıyla hâkim rolü üstlenmeye çalıştım. Yani mezhebi değil İslam"ı ve hakkı merkeze aldım.

Daha önce de söylediğim gibi, üniversite yıllarımda Şah"ın zulmüne karşı İmam Humeyni"yi ve devrimi savundum. O zamanlar Erzurum"da öğrenci iken Humeyni"nin Fransa"dan döneceği günlerde yirmi kadar arkadaşı evimde toplayıp, sağ selamet dönüp zafer elde edebilmesi için büyük bir heyecanla gece yarılarına kadar "salat-ı tefriciyye" okuttum. Bu salavatın aslı da Ehlisünnet kaynaklarında değil Şia kaynaklarında vardır.

Gerçi daha sonra Şii dostlarımız tarafından bana hediye edilen, İmam Humeyni"ye ait Tavzîhu"l-mesâil adlı fıkıh kitabında (Tahran 1985 tarihli Türkçe terceme, s. 281) zekât alabileceklerde bulunması gereken şartlar başlığı altında İmamın, mefhumu muhalifiyle Ehlisünnete zekât verilemeyeceği anlamına gelen şu satırları hayallerimi ve beklentilerimi fena hırpaladı. İlk şart olarak aynen şöyle diyordu:

"Zekât alan kimsenin On İki İmam"a inanan Şia (isna aşariyye) olması gerekir".

Görüldüğü gibi burada bir tercihten söz edilmiyor, bir, hatta birinci şart zikrediliyor. Bilindiği gibi, zekât prensip olarak sadece müslümanlara verilir. O halde bunun ne anlama geldiği gayet açıktır. Hiçbir Sünni fıkıh kitabında zekât verilenlerde mezhep şartı arandığını asla bulamazsınız.

Daha sonra başka kaynaklardan İmam"ın bundan daha ağır pek çok dışlayıcı fikirlerini okuduğumu hatırlıyorum. Olsun, bütün bunlara rağmen bana göre İmam yine imamdı ve taksiratını Allah"ın affedeceğini ümit ederim. Benim tanığım en büyük insanlardan biridir.

Sadece Şia hakkında değil, bütünüyle itikadi mezhepler hakkındaki ölçüm şu anlamdaki hadisi şeriftir: "Her kim bizim namazımızı kılar, kıblemize döner, kestiğimizi helal sayıp yerse o müslümandır ve Allah"ın ve Rasulü"nün zimmetindedir (korumasındadır). Artık Allah"ın onun hakkındaki zimmetini bozmayın" (Buhari).

"Takrîbu"l-mezahib / Mezheplerin yakınlaştırılması" toplantılarına hem Rabat"ta İSESCO"nun düzenlediklerine Hanefi temsilcisi olarak, hem de Tahran"da İran"ın düzenlediğine katıldım. Varsın Diyanet yakınlarda yapılan benzer toplantı için bizi akredite görmemiş olsun. Bu toplantıların hepsinde aklımda kalan en bariz Şiî şahsiyet Ali et-Teshirî idi. Kendisini her münasebetle evliyaullah"tan biri olarak nitelemiş ve gerçekten çok sevdiğimi söylemiştim. Çünkü söylediklerinde samimi idi ve bir siyasi gibi değil tam bir müslüman olarak düşünüyordu. Oysa mesela Tahran"daki Takrib toplantısında çok heyecanlı mezhebist ve mütezemmit Şii âlimler de dinledik.

Bundan sonrasını pazara bırakmak zorundayım.

11 yıl önce
A benim Şii kardeşim!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi