|
Alışkanlık geleneğe dönüşmeden
Şair/yazar Ali Ayçil
konuşurken, yazıyormuş gibi konuşur, kullandığı sözcükleri itina ile seçer, dinleyicinin yanlış anlama lüksünü ortadan kaldırır, anlattığı meseleyi ya doğru anlarsınız ya da hiç anlamazsınız.


Ayçil

, edebiyat dışında memleket meselelerinde de görüşlerinden istifade ettiğim önemli, çok önemli bir kaynaktır benim için.



Geçen gün

16 Nisan

referandumu üzerine konuştuk telefonda, epey uzun bir görüşme oldu.



“Bazı kesimler itiraz ediyor etmesine ama Türkler, beylik, padişahlık geleneğinden geliyor, bizim millet, padişahı kral olarak görmez, beyi diktatöre benzetmez, başkasına ait kavramlarla bizim sembolleştirdiğimiz unvanları karıştırmamak lazım”

dedi.



Sonra devam etti,



“Halkın derdi başka, halk alışık olduğu, tanıdığı bir sistemi terk etmenin burukluğunu yaşayabilir, belki bu etkili olur 'hayır' oylarının artmasında, yoksa yetkilerin tek elde toplandığı gibi söylemlere itibar etmez bizimkiler…”


Mevzuya bu açıdan bakmamıştım doğrusu.



Sahiden

“alışkanlıklarımız”

bu kadar belirleyici midir siyasi hayatımızda?





Bir zaman önce

Anadolu

'da kırk yıllık kasabalar, mahalleye dönüştürüldü, belediye başkanlıkları feshedildi.



O kasabalardan birinde büyüdüm ben, oralarda ne olup bittiğini, siyasetin nasıl yapıldığını çok iyi bilirim.



Bizim kasabalarımızda yaşanan yerel seçim heyecanı, dünyanın hiçbir yerinde yaşanmazdı.



Başkan adaylarının vaatleri, topluca pazarlık konusu yapılan soy/sülale oyları, ortalık yerde dolaşan ajanlar, fitneciler, gizli pazarlıklar, aklınıza gelen her türlü entrika mevcuttu, o seçimlerde.



Kahvehaneler başkan adaylarının seçim ofislerine dönüştürülürdü.



Kim nereye giriyor, kim nereden çıkıyor, seçimlerden sonra hesap sormak için bu işleri gözetleyen, not alan adamlar vardı.



Millet severdi böyle işleri, eğlenirdi, keyif alırdı.



Hiç olmazsa dört yılda bir adam yerine konulduğunu hissederdi, bir oy için kendisine aylarca dil dökülmesinin keyfini çıkarır, en sonunda da

“Valla kesin bir şey diyemem, ötekilerle de konuşacağız, bir karar vereceğiz artık”

derdi, insanlar.



Bazen daha çirkin şeyler de olurdu ama anlatmayayım artık, lüzumu yok.





Bir gün ansızın bu oyun bitti…



Kasabaların bütün yetkileri ellerinden alındı, eski belediye başkanları da kahvehanelerin dip masalarında sıradan birer okeyci oldu.



Etraflarında dolanan kalabalık yavaş yavaş azaldı, büyü bozuldu, her şey, herkes sıradanlaştı.



Halk, kasabanın mahalleye dönüştürülmesine tepki gösterdi.



Oysa yeni yasayla daha fazla hizmet almaları mümkündü,

Büyükşehir

'e bağlanmışlardı, imkanlar çoğalmıştı ama kaybedilen, yitirilen başka bir şeydi.



Bu kasabalarda büyüyen, eli kalem tutan, biraz güngörmüş, okumuş yazmış kim varsa, kariyer planlamasına

“kasabanın belediye başkanlığını”

da eklemişti mutlaka.



Baştan söyleyeyim, benim öyle bir planım yoktu, hiç de olmadı, bunu belirtmekte fayda var, yanlış manlış anlaşılır neyime lazım…





Ali Ayçil

, halkın alışkanlıklarından bahsederken bizim kasabanın bu halleri geldi aklıma.



İnsanlar tanıdıkları, bildikleri birini seçmeye, ona yetki vermeye, ara ara da yüzüne karşı,

“Seni ben seçtim haa, bunu sakın unutma!”

demeye alışmışlardı.



Bu durum herkese kendini iyi hissettiriyordu, nasıl olsa bir sonraki seçimde kullanılacak bir oyu daha vardı.



Seçildikten sonra havalara giren, seçmeninin yüzüne bakmayan, o başkan denilen herif, seçimler yaklaşınca öyle ya da böyle

“Bir çay içelim mi?”

teklifinde bulunacaktı, bu insanlara.



Bir oy da bir oydu çünkü…





AK Parti

, o yasayı çıkardıktan sonra bizim kasabada zayıfladı, sonra toparlandı fakat halkın alışkanlıklarını terk etmesi, yeni düzene uyum sağlaması uzun sürdü.



Gerçi kasabanın belediye başkanıyla takılıp, başkanın odasında oturmayı, başkanla kasaba meydanında samimi pozlar vermeyi itibar meselesi zannedenler, bu sefer de ilçe belediye başkanının yanında aldılar soluğu, onların durumlarında bir değişiklik olmadı ama yine de kasabanın münzevileri, o buruk terk edilmişlik hissini hep yaşadı.





Ayçil,

telefon konuşmamızda, önemli bir şeyi hatırlattı, ben de aracılık edeyim, dedim.



Millete yeni sistemi anlatırken, eski sistemin tamamıyla rafa kaldırıldığını söylemeyin, sakın böyle bir hata yapmayın.



Bu işin demokrasiyle falan ilgisi yok,

“alışkanlık”

diye bir uzvumuz var ve kimse bir uzvunu kaybetmek istemez doğrusu.



“Bu işin demokrasiyle falan ilgisi yok”

diyorum, çünkü bizim kasabanın son belediye başkanı, ilk belediye başkanının oğluydu…



Ne demokrasisi canım…



Buna rağmen halk feshedilen belediyesini, eski düzenini unutmadı, özlemle yâd etti.





Ben şöyle düşünüyorum;



Eğer parlamenter sistem

“alışkanlık”

boyutunu aşıp

“geleneğe”

dönüşmüşse, değiştirilmesi neredeyse imkansızdır.



Ama hala

“alışkanlık”

safhasındaysa zor da olsa mutlaka değiştirilecektir…


#Anayasa referandumu
#Ali Ayçil
#Anadolu
#AK Parti
7 yıl önce
Alışkanlık geleneğe dönüşmeden
Büyük taş
İran tehlikesinin boyutlarını kavrayabilmiş değiliz! 
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!