Nihayetinde
,
yıktı, coğrafyayı paramparça etti, ilişkiler kesilmedi de, şimdi müzakereler askıya alındı diye mi kesilecek?
Meseleleri tartışırken, her başlığa ayrı fasıl açmak lazım, ilişkinin bin türlü boyutu var çünkü.
’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir plan devrede,
’nin etrafını değiştirmeye çalışıyorlar, bölgesel savaşlar yaşanıyor, akla hayale gelmedik ittifaklar kuruluyor, bunların hepsi doğru ve bu gelişmelerden büyük oranda da
etkileniyor.
Ülkeyi yöneten hükümet, haklı olarak tepki gösteriyor, gerektiğinde rest çekiyor, fakat dikkat edilirse sürekli olarak da bir açık kapı bırakıyor.
meselesini mahkumiyet, mağlubiyet ya da mecburiyet olarak anlamamak lazım.
Devletler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, haritaya bakmadan konuşamayız, konuşursak havada kalır, yaşadığımız hayatın pratiğine uymaz.
önce
tek derdi
, şimdi öyle mi; zaman aktı, yeni kültürler, yeni toplumlar ortaya çıktı, saraylar çoğaldı, ilişki biçimleri, daha da önemlisi düşmanlar değişti.
Devleti düşman sahibi yapan halkın ihtiyaçlarıdır, bu ihtiyaçların giderilmesi için mecburi ilişkiler kurulur, nihayetinde her şeyi belirleyen modadır.
Buradan bakıldığında
modernizasyon çalışmalarına, sadece kılık kıyafet değişimi olarak görüp,
ya da
“Kendi kendine düşmanlaşma”
, bir nevi
diyebilir miyiz?
Ne alakası var, tabancayı beline takabilmen için bile pantolon giymen gerekir, paraşütle atlayacaksan kask kullanacaksın, bunları yaptın diye dertlenmen gerekmez ki, o zaman
’den kağıt alırken de
olman lazımdı, öyle değil mi?
Bu alışverişler, etkileşimler mecburidir, yenilik makbulse takip edilir; çünkü mücadele, olanı korumakla kazanılacak gibi değildir.
Bizim
ile münasebetimizi en iyi özetleyen kavram
, bu kavram sadece ekonomi terimi olarak da anlaşılmamalıdır, zaman içinde ortaya çıkan ve bizi bir hayli kızdıran, belki de endişelendiren esas mesele
,
olmalarına rağmen hiçbir zaman
gibi giyinmediler, fakat
olmadıkları halde
gibi giyinebildiler.
Bundan şikayetçi olmadıklarını, gocunmadıklarını
servis yapan garsonların haline bakarak anlamak mümkündür.
’nın hayat hikayesini anlatan belgesellerde,
kendisini takdir etmelerini ayrı bir şevkle, ayrı bir lezzetle anlatılırdı.
Ama aynı
,
“Bana ne Amerika’dan, bana ne Avrupa’dan”
derdi.
’nun aldığı kararı protesto eden bakanlığımızın adı da
Avrupa Birliği Bakanlığı’
dır; amblemi de, bayrağımızdaki yıldızın karşısına getirilen,
ülkesini temsil eden yıldızlardan oluşan hilaldir.
Demek ki, padişah kostümüyle servis yapan garson, tarihine, kültürüne ihanet etmiş zavallının teki değildir,
Demek ki,
takdir ettiği
,
ya da
değildir,
Demek ki,
çalışmalarını yürütmek üzere kurulan bakanlık
üye olmak için kurulmamıştır.
son döneminde,
’in ilk yıllarında,
bilmeyen aydın yok gibiydi, bu adamlar da kendilerine göre vatansever adamlardı, yıkıma çare arıyorlardı.
Padişahın yönetiminden rahatsız olup
’ya gitmek isteyen
,
’dan ayrılıp,
’ya kadar gidemedi, en sonunda
’na,
gömüldü.
Bugün
projesi dediğimiz
, belki de, son iki yüz yılda,
’dan en çok uzaklaşılan dönem oldu, müdahalesiz serbest seçimlerin tamamını sağ partiler kazandı; tabi sağın
’yı anlama biçimi de ayrı bir tartışma konusudur ama nihayetinde sağ kazandı.
Öyle ilginç şeyler oldu ki, mesela
’dan devşirilen modern hukuk devleti,
’in deyimiyle,
“Sokrates’i öldüren sistemin”
yani demokrasisinin şerrinden insanları koruyan bir şeye dönüştü.
Aynı
, bu tartışmaları kendi içinde sürdürürken, bir taraftan da tamamının cehennemlik olduğunu düşündüğü
, dünyanın en lüks otellerini kurdu, turizm cennetine ya da cehennemine dönüştü.
Şimdi bu anlattığım darmadağınık ilişkiler,
’nun, müzakereleri durdurmasıyla yok sayılabilir mi?
Başbakan,
“AP’nin kararı yok hükmündedir”
derken, aslında bunları söylüyor,
ilişkilerinin çoktan devletler düzeyini aştığını, her iki tarafın istese de bu durumu değiştiremeyeceğini ima ediyor.
Hadi görelim bakalım,
’in
’unda
,
’den kaç metre uzaklaşmış olacak ya da
,
’dan kaç metre geride kalacak.
’nin kararı,
’nin günlük hayatını ne kadar etkileyecek, hangi kervan yolundan dönecek, göreceğiz…