|
Ve Âlem-i Misâl denen bir dünya

Bir önceki yazımızdaki usul bilgileri okunursa şimdi söyleyeceklerimiz daha sağlıklı anlaşılır.



İslam geleneğinde

âlem

kelimesi, farklı bir adı/alemi olan her varlık türü, ya da varlık kademesi için kullanılır. Varlığı mevcut olan anlamında düşündüğümüzde İslam âlimleri onu farklı kategorilere ayırarak anlatmaya çalışmışlar. En kestirme şekliyle ikiye ayırıp

âlem
-i şehadet, âlem-i gayb

demişler. Yani duyularımızla algılayabileceğimiz ve algılayamayacağımız âlemler demek. Ya da yine buna yakın bir şekilde

mahsus ve makul âlem

, yani duyularla kavranabilen ve sadece akılla bilinen âlem.



Kur'an-ı Kerim ya da Sünnet, ders anlatır gibi bir âlem sınıflandırması yapmaz ama nasların işaretle söylediklerini kavramlaştırırsak karşımıza işte böyle sınıflar çıkabilir. Mesela Kur'an-ı Kerim; âlem, gayb ve şehadet âlemi olarak ikiye ayrılır demez, ama '

Allah gaybı da şehadeti de bilir

' der, biz de bundan; demek ki, böyle iki varlık alanı vardır diye bir sonuç çıkarırız ve bu isimlendirme Kur'an-ı Kerim'in işaretiyle yapılmış olur. Eğer işaret burada olduğu gibi çok açık olursa buna kimse itiraz etmez ve sonucun İslamî olduğu kabul edilir.



Ama üzerinde durduğumuz konudaki şu açıklamalar da böyle midir?



Efendim, varlığın

Âlem-i Misal

diye üçüncü bir boyutu daha vardır ve bu boyut mahsus, yani hissedilen, duyulara gelen bedenler âlemi ile ruhlar âlemi arasında bir yerdedir. Allah'ın dışındaki her şeyin bir kendisi, bir de böyle misal boyutu vardır. Bu ara boyut, aynadaki görüntü gibi bedenin şeklini göstermesi açısından bedene, ruh gibi gayri maddi olması açısından da ruha benzer. Bedeni ve ruhu birbirinden ayırdığı için de ona âlem-i berzah da denir. Kabir âlemi böyle ara bir âlemdir. Kabir azabı da misal boyutunda yaşanan bir haldir. Biz bazı varlıkları hatta ölmüş insanları misal boyutunda görebiliriz. Gördüğümüz şey onun ne fiziksel bedeni, ne de ruhudur, aksine işte bu misal boyutundaki görüntüsüdür. Farklı mekânlarda aynı anda görülmeyi ifade eden

tayy-ı zaman ve tayy-ı mekân

dedikleri şey de bununla alakalıdır. Çünkü varlığın

misal

boyutu bu dünyaya ait olan zaman ve mekân kayıtlarıyla bağlı değildir. Parapsikolojide duru görü, ya da perispri dedikleri şey de bu olmalıdır.



İşte

Âlem-i Misal

denen böyle bir varlık boyutunun bulunduğunu söylemek İslamî midir, yani işaretle de olsa bu, naslardan anlaşılan bir şey midir, yoksa bir hayal kurma fantezisi midir? Daha çok tasavvuf ehli, bazen de felasife böyle bir varlık düzeyini kabul eder ve savunurlar. Özellikle Şia kaynakları buna sahip çıkar ve bunun derin felsefesini yaparlar. Mütefekkir bir İslam âlimi olan Hindistanlı Şah Veliyyullah Dehlevî de bu âlemin varlığını ısrarla savunur. Keza Said Nursi de, İmam Rabbanî de. Var olduğunu söyleyen âlimler buna naslardan pek çok işaretin bulunduğunu iddia ederler. Mesela:



Kur'an-ı Kerim Cebrail'in Hz. Meryem'e gözükmesini “

ona tam bir beşer gibi temessül etti

” diye anlatır. Temessül, misal olarak görünme demektir. İşte bir şeyin asıl varlığı ile değil de böyle bir görüngüsü ile hissedilmesi Âlem-i Misalin delildir derler. Resulüllah da Cebrail'i iki kez kendi suretinde, bunun dışında ise Dıhye adında bir sahabi suretinde, yine ashab da onu, yani misalini Meşhur Cibril Hadisinde dendiği gibi beyaz elbiseli bir yabancı şeklinde görmüşlerdir.



Çeşitli ibadetlerin, rahmin, cennetin, cehennemin, bazı
surelerin, hatta
ölümün
belli suretlerle/misallerle görüleceğine dair
sahih hadisi şerifler vardır.

Bunlara ilgili naslarda her ne kadar âlemi misal denmemişse de bir temessülden/misalinin gözükmesinden söz edildiği açıktır. O halde isimlendirmenin sonradan olmasının bir sakıncası olmamalıdır derler.



Dehlevî cumhurdan ayrılarak Miraç olayının böyle bir boyutta gerçekleştiğini savunur. Bazılar tarihte bir kısım Yahudilerin maymuna dönüştürülmesinin misal boyutunda olduğunu söylerler.

Hz. İsa'nın, Hızır'ın, hatta şehitlerin yaşıyor olmalarını da böyle anlatanlar vardır. Ama o takdirde şöyle bir itiraz gelebilir: Madem ki her şeyin ve herkesin varlığının bir misal boyutu vardır, o halde Hz. İsa, Hızır ya da şehidin ayrıcalığı nedir?



Bu kavramdan ilk kez söz eden âlimin de Sekizinci Hicrî asrın yarılarında vefat eden

İ
bn Kayyim olduğunu tespit edebildim. Hocası
İ
bn Teymiye dahi bundan söz
etmiyor
.

Demek ki ondan onca bu kavramlandırma yok.



Detayları farklı olmakla beraber Âlem-i Misal kavramı ortaya çıktıktan sonra bizim Kevseri'mize (v. 1952) kadar buna açıkça itiraz eden bir âlime de rastlamadım. Kevseri Miraç olayını Misal Âlemi'nde olmuş diye anlatmasını Dehlevî'nin bir kurgulaması olarak görür. Bir de Tirmizî Şarihi Mubarekfûri (v. 1353 H.), 'Âlem-i Misal dedikleri tartışılabilir bir konudur' deyip geçer. Eskilerden bunu başka eleştiren yoktur. Ama Süyutî (v. 911 H.) gibi varlığı hakkında müstakil eser yazanlar bile vardır.



Siz ne anladınız derseniz, zayıf da olsa naslardan işaretler taşıdığı, sayısız tecrübelerle desteklendiği için yabana atılacak bir yorum değildir, ama bir iman esası olarak da görülmemeli diye düşünüyorum.


#Âlem-i Misâl
#İbn Kayyim
#Tirmizî Şarihi Mubarekfûri
#Makul âlem
8 yıl önce
Ve Âlem-i Misâl denen bir dünya
Türkiye’nin diplomatik ve askeri zaferi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir