|
2001"den beri “öldürülen” Ecevit

I-

Her ölüm ani, her ölüm beklenmeyendir. Ne yazık ki bu tanım Ecevit''in ölümüne pek yakışmadı. Çünkü Ecevit''in beklenen ölümü uzun sürdü. 18 Mayıs Perşembe günü, Danıştay üyesi Özbilgin''in cenaze töreninde fenalaşıp, hastane şartlarında uyutulduğundan beri, yani tam 171 gündür ölümü bekleniyordu. O kadar bekleniyordu ki, gazeteler tv''ler yazılarını, belgesellerini hazırda tutuyordu. Onun için ölüm kadar ani hükmünde olmadı hiçbir şey. Parti genel başkanlarının, sivil toplum örgütlerinin hak vaki bulduğunda geçecekleri mesajlar çoktan hazırdı.

Ölümünü beklemeyen tek kişi, varlığı Ecevitler ismi altında Bülent Bey''e eklemlenmiş olan, Rahşan Hanım''dı. O kadar “döneceğine” inanıyordu ki yokluğunda siyaset yapmaya, etrafı onun adına derleyip toplamaya bile kalktı. Kalktı ve “kadın sen git kocanın başında bekle” uyarılarına muhatap oldu.

Cemal Süreyya, 99-Yüz adlı etkileyici “söz senaryosu”nda Rahşan Ecevit''i bir olumsuzluk göstergesi olarak tanımlar: “Rahşan Hanım''a Bülent Bey''in hep olumsuz bir yanı olarak bakılmış, Bülent Bey''in kusurlarının bir bakıma Rahşan Hanım''ın kişiliğinden kaynaklandığı var sayılmıştır.” Oysa Bülent Ecevit demek sigara-çay, Erica doktiloda yazılmış şiir, mavi gömlek ama ille de Rahşan demektir. Ecevit''i sevenler Ecevit''in en sevdiğini sevmekte daima zorlandı. “Ölümden değil Rahşan''dan ayrılmaktan korkuyorum” cümlesi de, bu sevginin sınırsızlığını anlaşılır kılmadı.

Ecevit''in ölümü sadece 171 gündür beklenmiyor. 5 Temmuz 2001 sabahı bütün Türkiye nereden yayıldığı bilinmeyen “Başbakan Ecevit öldü ama saklanıyor” haberi ile sarsıldı. Bu sarsıntı borsanın düşmesi için bahane sayıldı. Haberin yalan olduğunu ispat etmek için Ecevit canlı yayına bile çıktı: “Yıllardır bazı çevreler beni ölümün eşiğindeymiş gibi göstermekten özel bir zevk alıyor. Bunu Allah''a bıraksalar daha iyi olur. Sağlığım çok şükür yerinde” dedi. Ama onun öldüğü haberini altın yumurtlayan kaz olarak değerlendirmek isteyen çevreler, bu defa şu söylentileri yaymaya devam etti: “Görüntü profildendi. Kamera bir defa bile konuşanı cepheden vermedi. O Ecevit değil, Ecevit''in dublörü idi.” Maniplasyon ile para kazanma arasındaki bağlantıyı bilmeyenler için şu bilgiyi vermiş olalım. Senaryo önceden hazırlanır. (Senaryo Ecevit''in öldüğü haberidir mesela.) Eldeki hisse senetleri sabah o anki fiyattan satılır. Öğleden sonra Ecevit öldü, Ecevit ağır hasta haberleri birden borsaya düşürülür ve sabah satılmış olan fiyatın birkaç kademe altından tekrar yerine konur. Son Başbakanlığı döneminde kah Ecevit öldürüldü, kah İstanbul depremi ile ilgili açıklamalar yapıldı.

Rant çevrelerinin, Başbakan Erdoğan''ın düşük tansiyonu için “sara hastası” haberlerini yayma teşebbüsü Abdullah Gül''ün dirayeti ile köşeden geri döndü ama “kapıdaki İstanbul” depremi bazı çevreler için -Allah göstermesin- deprem gelinceye kadar altın yumurtlamaya devam edecek.

II-

Aslında Ecevit hep kendisi idi. Değişimi ahlaki değil zihinseldi. Onun için hayatı boyunca şairce zarif ve sade yaşadı. Hep aynı oyunun aktörüyken kitleler onu başka rollere yakıştırdı. “Başbuğ Ecevit” diye slogan atıldığında da, “75''lik devrimci” payesine çıkarıldığında da kendisiydi. Sorumluluk sahibi bir kalp.

Hayatımda hiçbir siyasetçiye hayranlık duymadım. Siyasetçiler rasyonel olarak değil, duygular yoluyla kahramanlaştırıldığı için zaten hayran olmam pek de mümkün değil. Ama Ecevit''i, politikasına muhatap olduğumuz diğer bütün genel başkanlardan ayıran özellikleri ile; yani sadeliğinden, dürüstlüğünden, anti-amerikancılığından ötürü nasıl bilirdiniz sorusuna kötü bilmezdik dememizi mümkün kılan bir insan olarak hatırlayacağım.

Ecevit''e vakti zamanında oy vermiş, ya da o zamanlar Demirel-Ecevit hesaplaşmasında fanatik bir Demirelci olarak şiddetle karşı çıkmış olanlar için bile Ecevit “BİZ” idi.

Yani şunu söylüyorum, Merve Kavak''çıya “Bu genç hanıma haddini bildiriniz” diyen Ecevit''in sıkıntısı zihinseldi, oysa başörtülü kızları Suudi Arabistan''a mahkum etmeye çalışan Demirel, gayri ahlaki bir tutum içinde. Onun için vakti zamanında o kadar İmam-Hatip lisesi açmış olması, hacca gitmesi, Cuma namazı çıkışlarında demeçler vermesi onu “BİZ” kılmıyor.

Velhasıl “BİZ”den biri öldü. Sevaplarıyla, günahlarıyla…

17 yıl önce
2001"den beri “öldürülen” Ecevit
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi