|
“Adamın karısından güzel olmasını istemek hakkı!”/Acaba!?

Başlıktaki cümleyi hayatında en az bir defa duymayan yoktur herhalde. Camideki vaazlar, köşe yazısı ya da ilmihal bilgisi olarak. Kadınlar kendi aralarında birbirlerine akıl fikir verirken, “ah şekerim bak sen de biraz kendine” derler. Dikkat ediniz sen de güzel ol biraz demezler. Bak kendine biraz. Yani şöyle derli toplu ol, saçına başına, yeme içmene dikkat et.

İlahiyat hocalarının güzellik bahsini gündemlerine alması gerekiyor. Ama o eski söylem ile değil. Hüsn artık dünyamızda oturmuyor çünkü. Yani atalarımızın bahsettiği güzel ve güzellik ile günümüzün güzelliği arasında ortak noktalar gittikçe azalıyor. Günümüzün güzelliği fetişist bir unsur olarak tüketimin ana payandası. Dolayısıyla dindar bir kimlik içinde kalarak, güzellik bahsini ele almak isteyenler başlangıç olarak şunu fark etmek zorunda: Modernite ile birlikte güzellik ve iyilik birbirinden ayrılmıştır. Modern öncesi zamanlarda iyi olan güzeldir, güzel olan iyidir. İslamiyet güzellik tanımını hüsn''den alır.

Modernite ile birlikte bir çok disiplin birbirinden boşandırılmıştır. Ahlak ile siyaset, din ile felsefe ilk aklıma gelen boşanmalar. Bu boşanmaların etkisi, kavramların muhtevasında da kendini gösterir. Mesela ilk çağdan 17. yüzyıla kadar iyilik ve güzellik birbirinden bağımsız değildir. Ta Aristoteles''de ifadesini bulan, “iyi olan güzeldir, güzel olan iyidir” tanımı geçerli olmuştur.

Modern dünyada güzellik iyilikten bağımsızlaşarak yani kalb güzelliğinden arındırılarak, hesaplanır, ölçülür, denetlenir, değiştirilebilir bir boyut kazanmıştır. Postmodern dünyada ise güzellik artık faşist bir ideolojiye dönüşmüş durumda. Gazeteler, film ve romanlar, güzel kadınların; daha yetenekli, daha başarılı, daha çalışkan, ama pek güzel olmayan kadınlardan, daha çabuk işe alındığını, daha kolay terfi ettiğini ve daha çok para kazandığını söyler. Başlangıçta böyle bir algı yoksa da, yazıla yazıla/söylene söylene zamanla bu algı gerçekleştirilmiştir.

Fakat güzellik ile hukuk arasında kurulan bağlantı henüz yeni bir durum. Geçtiğimiz yaz, ABD''de aynı suçu işlemiş iki kadının aldıkları ceza dikkat çekiciydi. Kadınların ikisi de öğretmen ve ikisinin suçu da aynı: Öğrencileri ile ilişki kurmak.

İşlenen suç tamamen birbirinin aynısı olmasına rağmen; öğretmenlerden biri ceza aldı, diğeri ceza almadı. Ceza almayan öğretmenin savunuluş biçimi bu yazıya konu olmasının sebebi. Avukatı jüriye şöyle seslendi: “Bu güzelliğin hapiste solması doğru mu?”

Ve sonuç: Jüri “bu güzelliğin hapiste solmasına” izin vermedi.

Esasında bu durum işlenen suçun önemini yitirerek nasıl işlendiği ve kim tarafından işlendiğinin önemli görülmeye başlandığı sürecin devamı.

Sadece erkeğin kadından derli toplu olmasını isteme hakkı yoktur. Biz savaşa giderken yanına ayna ve tarağını alan bir Peygamber''in ümmetiyiz. Derli toplu, temiz pak olmak efendimizin sünnetidir. Ancak güzellik vurgusu bizi sünnete yaklaştıracak bir durum değildir. Çünkü fıtrat güzelliğini perdeleyen, fıtratı bozan güzellik güzellik midir? Önce bu konuda zihinlerin berraklığa kavuşması gerekiyor. Sonra güzellik vurgusunun giderek güzellik faşizmine dönüşmesinin cemiyet hayatını bozan yapısına.

Ama şunu tavsiye etmek durumundayım. Siyaset yazan erkek yazarların kalemleri “büyük hikaye” kurmaya ayarlı olduğu için, bu tip “küçük” hikayelere hiç bulaşmasınlar. Yazar erkeklere değil bu uyarım, erkek yazarlara. Ve tabiî kadın yazarlar da kalemlerini oynatmaya kalkmasınlar güzellik faşizmine dair. Çünkü onlar bulundukları yeri bu güzellik faşizmine borçlular.Geriye kim kaldı?Yazarlar.Yazar kadınlar ve yazar erkekler.

Güzellik faşizmini konuşmalıyız velhasıl.

17 yıl önce
“Adamın karısından güzel olmasını istemek hakkı!”/Acaba!?
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...