|
Ahret bilincini kaybetmiş bir çağda dini yaşamaya çalışmak

I-

Diyanet İşleri Başkanlığı''nın IV.Şura''sına Prof. Dr. İbrahim Canan Hocayı kaybetmenin derin hüznü çöktü. Haberi İstanbul Müftüsü Sayın Mustafa Çağrıcı Bey''den öğrendim. İçim cız etti. Aramızdan ayrılışı kadar ayrılış biçimi de yüreğimi burktu. Bendeniz Hoca ile hiç karşılaşmadım.Ama çok iyi tanırım/bilirim. Genç kızlığımdan bu yana Hoca''nın eşine ve çocuklarına davranış şeklinin dilden dile dolaşan hikayelerine tanığım. "Hz Peygamberin Sünnetinde Terbiye"ye bizim kuşağımız çok şey borçludur.

Birkaç yıl önce anne-baba okulu projesini hayata geçirmek isteyen bir arkadaşıma merhumun "Allah''ın çocuklara bahşettiği Haklar" kitabını tavsiye etmiştim. Çocuklarımız bize bir armağan. Cennet kokusunu teninde taşıdığı zamanlar bu armağanın kıymetini biliyoruz da çocuklar büyüyüp dünyalı olmaya başladığında onların bize emanet olduğunu unutuyoruz. İşte merhum İbrahim Canan Hoca kitabında çocuk dövmenin haram olduğunu, çocukları çalıştırıp parasını yemenin haram olduğu üzerinde uzun uzun duruyordu. Bu konu ile ilgili olarak yapılmış ilk çalışmadır bu kitap.

Kitabın etkisi Canan Hoca''nın söylediği her şeyi hayatında uygulamasından kaynaklanıyor aynı zamanda. O yazdıklarını yaşamaya çalışan bir alimdi. Yedi çocuğu ile çocuk olmayı başarmış bir baba idi. Eşi ile son konuşmasının "namazı kılmadıysanız bekleyin cemaat olarak kılalım" ifadesinin ondan bize kalan son cümle oluşu yüreğimizi coşturmaya yetmez mi?

II

Şura''dan dönerken bir grup gençle karşılaştım. Karşılaşmamı biraz da güvenlikteki kızın ben sizi tanıyorum diyen mütebessim çehresine borçluyum.

Israrla sizi tanıyorum diyor, esmer güzeli genç güvenlik görevlisi. "Benzettiniz herhalde" diyorum. Hayır benzetmedim diyor. Konumundan aldığı güç ile adımı soruyor.Cevap veriyorum. Adım onda hiçbir aşinalık kesbetmiyor. Ama kendinden emin tekrarlıyor. Benzetmedim değil mi? Boynumu büküyorum. Ne cevap vereceğim? Evet diyor esmer güzeli genç kız. Şimdi hatırladım siz Ali Kırca''nın Siyaset Meydanı''na çıkmıştınız.

Takdir-i İlahi. Şura boyunca karışlaştığımız ama nedense hiçbir şeklide muhabbet etmediğimiz Diyanet İşlerinde çalışan bazı hanımların uzak mesafesini düşünüyorum esmer güzeli genç kızın bakışlarındaki sıcaklık ile ısınırken.(Rabbim ihsan olarak İzmir''den Serpil''i, Kayseri''den Fatma''yı Ankara''dan İki Fatma''yı bahşetti. Onların muhabbetine vefasızlık ettiğim zannedilmesin diyerek yazıyorum bu parantez içi bilgiyi.)

Ne Nazife Şişman''ı ne de bendenizin hiçbir satırımızı okumamış, okumayı bırakalım hiç duymamış başı örtülü genç kızlarla karşılaşmak artık beni şaşırtmıyor. Üzmüyor. Eskiden ben kimin için yazıyorum o halde derdim. Onlara ulaşabilmek için çaba sarf eder neden okumadıklarını öğrenmeye çalışırdım. Yoruldum ya da bu çabayı hak etmeyen kimselerle o kadar çok karşılaşıyorum ki, herkes kendisi kadar diyorum teselli niyetine.

Hava alanındaki güvenlik görevlisi genç kızı anlatma sebebim, başörtülüler başörtülülere ile dayanışma dilini muhabbet dilini kaybederken, hiç ummadığınız bir yerde ummadığınız bir muhabbet ile karşılaşılabilindiğinin altını çizmek için.

III

Güvenlik görevlisi genç kız ile yaptığımız konuşmaya tanık olan üç genç rahatsız etmez isek sohbet edebilir miyiz dediler. Hay hay.

Nereden geliyorsunuz nereye gidiyorsunuz muhabbeti içinde konu din ve toplum ilişkilerine ve benim teknolojiyi merkeze alan gündelik hayat eleştirilerime geldi. Yaşadığımız bütün sıkıntıların temelinde Müslümanlar olarak "ahret bilinci"ni kaybedişimiz var dedim. Şuradaki müzakerelerde de eleştirilerimi bu konu üzerinden dile getirdiğimi anlattım gençlere.

Teknolojinin imkanları arttıkça insanın daha yoğun iman edeceğini zannederdim dedim. "Olur mu öyle şey" dedi, inşaat fakültesi öğrencisi. "Teknoloji insanı esir eder, işgal eder başka bir şeye yer kalmaz ki!"

Kaç saatinin ekran karşısında geçtiğini sordum.Bütün gece ve bütün sabah.Bu zamanlamaya cep telefonu da dahil edince bütün gün gibi bir zaman çıkıyor.

Kullandığı kelimeler zamanın işgal altında olduğunu fark ettiğini ele veriyor.Esir olduğunun farkında yani.Sorun şu ki o bu esarete razı.İnsan niye bu esarete razı olur?

Bana bunu söyleyen genç adam,bu esareti kendi kuşağının kaderi olarak görüyor.Tuhaf olan şu ki dini manada "kader" i sorgulayan gençlik, teknolojinin zaman/mekan baskısını şeksiz şüphesiz kabul ediyor.Hiç sorgulamadan.İnternet, tv ekranı ve cep telefonu üçgeninde bir hayat.

Sohbetin bir yerinde susup yüzlerine bakıyorum. Sadık Yemni''nin "Hayal Tozu Gölgecisi" adlı öykü kitabında çok çarpıcı bir öykü var: "Sokaklar senin".Okumalarını tavsiye edip etmemek arasında bir tereddüt yaşıyorum.Hiçbirisinin güzel şeyler okumaya vakti yok. Onlar vaktini teknolojiye bağışlayıp güya "özgürlük" satın almış bir kuşak.

Öykü tavsiye etmekten vazgeçip teknoloji ile kesişen kendi hikayemi anlatmaya karar veriyorum. Kendileriyle konuşmakta olan kadının ne kadar da "teknolojik özürlü" olduğunu bilsinler diye.

Bütün çocukluğum Kiramen Katibin meleklerini düşünmekle geçmiştir desem inanır mısınız? Sağımızdaki melekler sevaplarımızı, solumuzdaki melekler günahlarımızı yazıyor ya. Çocuk aklı hangisinin daha çok çalıştığını düşünür dururdum.(Kızım bana öbür dünyada sorguya alfabetik sıra ile mi çağrılacağız diye sordu geçen hafta) Bir gün eve teyp geldi. Bir düğmeye basıyorsun bütün konuşmalar kaydediliyor. Sonra bir düğmeye basılınca bütün kayıt imha ediliyor.Orta ikinci sınıftaydım galiba.Teybin karşısında günlerce tövbe bahsini düşünmüştüm.

Bu bakış bana büyükannemden mirastır. O gördüğü her türlü yeniliği ahret âlemine bağlardı.

Hiç unutmuyorum yataklı vagon ile Afyon''a gitmişti. Yatağın üzerinde yatsı ve sabah namazını kılmak zorunda kalınca, mezara nasıl sığacağını düşünüp durmuştu. Aylarca her konuşma tirendeki namaz bahsine dayanmış, daracık mezara nasıl sığarız konulu sohbet, gözyaşları ile noktalanmıştı.

Kaptırmış konuşuyorum. Ama gençlerin benim konuşmamı çok nostaljik bir tatla dinlediğini fark edince susuyorum.Benim derdim nostalji değil ki!

15 yıl önce
Ahret bilincini kaybetmiş bir çağda dini yaşamaya çalışmak
Türkiye “Olağanüstülükler Çağı”na nasıl hazırlanacak?
Beş bin Kur’ân-ı Kerim yakan piskopos
Erdoğan ve ABD
Sosyal çürüme yazıları 3: Şişirilmiş dudaklar cumhuriyeti
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…