|
Aklı evvellere mantık dersleri

Geçtiğimiz pazar gününden bu yana kamuoyu bir yanda, doğru, haklı bir söylemin savunucularını dinledi, diğer yanda yanlış, yanlı ve haksız bir söyleme despot bir çukura yuvarlanmak pahasına sıkı sıkı sarılanları.

Birinciler sağduyulu ve sakin iken; ikinciler sağduyudan yoksun, saldırgan, paranoyak bir uslup benimsediler. Hatta paranoya o kadar uç noktalara kadar götürüldü ki hakkı elinden alınan tarafın sakin ve sağduyulu olmasını "birtakım güç odaklarıyla bağlantılandırma" girişimlerinde bile bulunuldu.

Paranayanın en tehlikeli boyutu, yanlış muhakemenin bilumum devlet adamının ağzına sakız olmasında başgösterdi. Merve Kavakçı''nın Meclis''e başörtüsü ile gelmiş olması karşısında ölesiye şaşırmış olanlar bu şaşkınlıklarını "ya Meclis''e mayolu gelmeye kalkanlar olursa" şeklinde ifadelendirme ihtiyacı duydu. Meclis''e mayo ile gelme girişimi aklî melekeleri yerinde olan bir insanın gerçekleştireceği bir davranış değildir. Değil Meclis''e gitmek mahallesindeki bakkala bile -eğer bir sayfiyede oturmuyor ise- gitmesi tepki toplayacak; kişinin aklî dengesinin yerinde olup olmadığı ya da sapkın bir tutum içinde bulunup bulunmadığı bahis konusu yapılacaktır. Bir iki dostça ikaz işe yaramadığında ise bakkala mayo ile giden kişi hakkında kamu düzenini bozduğu konusunda şikayette bulunulacaktır. Buradan çıkan netice şudur: Kamu düzenini bozmak için bir eylemin, bir davranışın, bir tutumun en küçük ölçekli kamu alanında cereyan etmesi yeterlidir. Yani deniz ve güneş banyosu yapmak maksadıyla deniz, havuz ve bilumum bu gayeye hizmet eden yerler dışında mayo ile dolaşmak toplumsal açıdan "ayıp" yaptırımına maruz kalacak bir davranıştır. Dolayısıyla Çankaya''nın bahçesinde soyunmaya kalkan bir kadın gibi maksadı ilgi çekmek değilse, aklî dengesi yerinde olan hiçkimse Meclis''e mayo ile girmeye kalkmaz. Öyleyse ikide bir başörtüsünün kamusal alandaki konumu tartışma konusu yapıldığında başörtüsüne evet dersek arkasından mayo gelir çıkarımını sağlıklı ve sağduyulu bir kafanın üretmesi mümkün değildir.

Yine bu ülkeye Başbakanlık yapmış birinin başörtüsünün konumunu kendi çıplak ayaklarıyla değerlendirmeye kalkması absürt bir mantığa örnek teşkil etmesinin dışında ele alınmaya değer bir özellik taşımamaktadır. Çünkü başörtüsünü takım elbise altındaki çıplak ayaklarıyla mukayese eden kişi, ya sizin kafanızın özgürlüğü kişisel hak ve özgürlüklere giriyor da benim ayaklarımın çorapsız ve iskarpinsiz durma hakkı nereye giriyor diye sormaktadır; ya da başörtüsünü, kimliğinin bir parçası olarak ifadelendirenlere karşı; benim kimliğim de çıplak ve iskarpinsiz ayaklarımdadır denilmektedir. Unutulan bir üçüncü nokta da başörtüsünün karşısına çıplak ayak örneğini koyan kişinin tıpkı başörtülülerin şeriat ayaklanmasına öncülük edeceği varsayımı gibi çıplak ayaklıların durumu yaygınlaştığında da ülkenin ayakkabıcılarının duruma el koyan bir darbe tehlikesinin bulunduğunu ima etmeye yönelik bir izah olabilir. Bu durumda Meclis''e ayakkabısız gelmek hakikaten büyük tehlike taşımaktadır. Çünkü Meclis''te bir baş açık ve baldırı çıplağı gördüğünde hakikaten öteki baş açık ve baldırı çıplaklar içlerindeki potansiyel eylemi gerçekleştirebilmek için önemli bir stratejik durum ele geçirmiş olacaklardır. Sözkonusu tehlike için her ne kadar evinden çıkıp Meclis''e gidinceye kadar bir sürü iyi niyetli vatandaş tarafından takım elbiseli çıplak ayaklı vekil "beyefendi ayakkabı giymeyi unutmuşsunuz" ikazı ile karşılaşacak olsa da; yine bir yolunu bularak kimselere çıplak ayaklarını göstermeden Meclis''in çıplak ayaklarla basılması mübah olmayan kutsal zeminine basma cürümü işleyebilir.

Tarafsızlığa tarafı bile tutturamayan muhafazakar çoğunluk, vakitleri bir hafta ile kısıtlı olduğu için "türban bombasını"nın zararlarını şimdilik iki konumdan duyurmayı görev bildiler.

1- Şeriat fobisi: Bazı insanların açık hava korkusu gibi, bazı insanların yükseklik korkusu gibi dünyada en fazla bizim ülkemizde rastlanan bir şeriat fobisi bulunmaktadır. Şeriat fobisi kendini özellikle "cumhuriyet çocuğu" olarak tanımlayanlarda çok sık rastlandığı için ve çocuklar yarının bekçileri olduğundan ve dahi Mustafa Kemal 23 Nisan''ı çocuklara armağan ettiğinden... 18 Nisan seçim sonuçlarının tesettürlü vekili, cumhuriyet çocuklarını ürküttüğü gerekçesiyle, çocuğun en fazla bulunduğu Meclis''e girmesi tehlikeli ve yasaktır. Bu yasaklar özellikle şehirlerin ana cadde ve binalarına kuru kafaya bağlanmış türban ile halka duyurulmalı kırda, bayırda tarlada olanlara ŞİMDİLİK karışılmamalıdır.

2- Bilgisayar hafızasına giren virüs gibi başörtülülerin girdiği her kamusal alan felce uğramakta, sistem çökmekte ve Türkiye''nin 21. yüzyıla girmesi engellenmektedir. Başörtülüler ısrar ederse korkulur ki 31 Aralık 1999 gecesi saat tam 12.00''de Türkiye 21. yüzyıla giremeyecektir. Bu tehlike şimdiden öngörülerek gereken her türlü tedbir alınmalı başını açanlara en sevdikleri şekerler armağan edilmeli, açmayanlar katıksız biber cezasına çarptırılmalıdır.

Şimdi gelelim başlığa. Yukardaki satırlar seçilmişlik maskesinini arkasına sığınanların mantıki kıyas götürmeyen hükümleri. Biz elimizden geleni yapalım ve birkaç kişinin kafasındaki yanlış mantıki bağlantıları düzeltmek için bir girişimde bulunalım.

Evvela doğru önermeler ancak doğru bilgiler ile mümkündür. Buna göre milletin vekillerinin bilmesi gereken en önemli husus başörtüsünün tekliği, biricikliği meselesidir. Sakal, bıyık, sarık ve hele hele de asla mayo, çorap iskarpin ile mukayese edilemeyeceğidir. Maksatları komiklik yapmak değilse en kısa zamanda bu absürt çıkarımlardan vazgeçmelilidirler. Yok maksatları komiklik ise Bergson''un Gülmek üzerine yazdıklarını tavsiye ederek bitirelim bu yazıyı.

25 yıl önce
Aklı evvellere mantık dersleri
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset