|
Hayatı kendilerine ikram etmemizi bekleyen “elcil” gençler

Bu yazıyı yazarken ekranıma bir sigorta şirketinin gençlere yaşlılığı öğretmek üzere hazırladığı simülatör haberi düştü.



Mesele O. Wels'in şiirsel ifadelerinden çıkıp somut hale getirilmişti. Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim sen yaşlılığın ne demek olduğunu asla bilemezsin, diyordu kadife sesli şarkıcı.



Her şeyin tersine çevrildiği zamanlardayız. Gençler, yaşlılığın nasıl bir şey olduğunu öğretmek üzere tasarlanmış kostümü sırtlarına geçirerek yaşlılıkta beden gücünün ne kadar azaldığını deneyimleyebilecek.



Peki, yaşlılar içinde yaşadığımız dönemde gençlerin nelerle boğuşmak zorunda kaldıklarını deneyimleme şansına sahip mi?



Tüketim kültürü eğer bir gün kendisine bunu dert edinirse, muhakkak bir fatura yardımıyla deneyimlenen bir paket sunacaktır. Şimdilik tek ilgilenilen husus yaşlıların genç gibi olması.



Yaşlılar olgunlaşıp tecrübe biriktiremez iken, üstelik teknolojik gelişmelerin hayata yayılma hızıyla doğru orantılı olarak yaşadıkları hayata gittikçe yabancılaşırken, gençlerin hayatı anlamlandırmaları, kendilerine bir yol bulmaları nasıl mümkün olacak?



Hayatı anlamlandırmak dedim de... Burada duralım. Size geçtiğimiz Perşembe günü başımdan geçenlerin anlatayım.



Bugün sadece olayı anlatayım, Cuma günü benim tanıklığımın üzerinden birlikte yol alalım.



Olay geçtiğimiz Perşembe yaşandı. Usul usul bir rahmet yağıyor. Boynumda asma çantam, bir elimde şemsiye, öbür elimde orta büyüklükte içi kitap dolu ağır bir çanta. Taksi bekliyorum. Benden beş on adım ilerde 20 yaşlarında bir delikanlı da taksi bekliyor. Taksilerin geliş istikametine yakın olan benim. Bir taksiyi durduruyorum. Benim durdurduğum taksiye genç adam meyledince, bunu ben durdurmuştum diyorum.



Taksiye biner binmez delikanlının isyankar vücut dilinin etkisiyle şoföre, sizi ben mi durdurdum, delikanlı mı? diye soruyorum. Şoför cevabını vermeden, eğer o durdurduysa ben ineyim o binsin, diye de ilave ediyorum. Yok, diyor şoför, ben sizin işaretinizi gördüm.



Beş dakika sürmeyen kısacık bir yol. Akşamları yolu yürüyerek iniyorum, fakat sabahları belimin kilitlenme ihtimalini göz önünde bulundurarak yokuşu taksi ile çıkıyorum. Yokuşu çıkıp, metro/Marmaray, karşıya geçeceğim.



Metroda, yürüyen merdivene henüz binmiştim ki biraz önceki delikanlı, size bir şey söyleyeceğim, dedi oldukça gergin bir vücut dili ile.



Baktım.



N'olurdu iki dakika sonra binseydiniz taksiye, dedi.



Niye?



İnsanımız çok bencil oldu. Sizin elinizde şemsiye var. Önce benim binmem lazımdı. İnsanlık bunu gerektirir. Nerde... İnsan sizin gibi bencil olunca...



Delikanlı, dedim. Bu bahsettiğinin bencillikle hiç alakası yok. Senin tedbirsiz benim ise tedbirli olmam söz konusu. Üstelik annen yaşındaki bir kadından bineceği taksiyi sana ikram etmesini bekleyerek esas bencilliği sen yapıyorsun.



Bence hiç de öyle değil, deyip söylene söylene gitti delikanlı.



Arkasından seslendim, bakış açını değiştir genç adam, ömür böyle geçmez.



Niye mi bakış açını değiştir, dedim? Cuma günü konuşuruz inşallah.


#Elcil gençler
#Metro
#Marmaray
8 yıl önce
Hayatı kendilerine ikram etmemizi bekleyen “elcil” gençler
Küreselleşme yoksulların canına okuyor!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir