|
İmece usulü sosyoloji/Sosyal medya kullanımı

Bu köşenin daimi okuyucuları bilirler ki bendeniz yazısını yayınlayıp kenara çekilenlerden değilim. Yazdığım yazı nasıl okundu, hangi açıdan takdir hangi açıdan tekdir gördü daima merak ederim. Samimi olarak dile getirilmiş her türlü tepkiyi ciddiye alırım.



Velhasıl Çarşamba günü yayınladığım yazıya gelen eleştiriler ve mektuplar üzerinden bugün imece usulü sosyolojimize başlıyoruz.



Gençlerin sorunlarını en iyi onların kelimeleri üzerinden kavrayacağımıza inanıyorum.



Buyurun:



Selamun aleyküm fatma hocam,


Size hocam diyorum çünkü öğrenciliğimden bu yana yazılarınızı okuyorum. Büyüdüm öğretmen oldum. Şimdi yazılarınızı, Nihayet'i öğrencilerimle birlikte okuyorum.



Etrafımı gözlemlemeyi severim. Allah nasip etti bir bebeğimiz oldu. Bebeğimizle birlikte nur topu gibi bi kafa karışıklığımız.



Gördüklerim, okuduklarım, bildiklerim, duyduklarım bir de farkında olmadan öğrendiklerim var. Niyetimi tashih etmeye çalışıyorum her zaman. Ama niyetten saptıran çok şey var etrafımızda. Herkes herşeyi o kadar biliyor ki kendimi cahil hissediyorum.



Bebeğimiz ne yemeli/ ne içmeli/ ne giymeli/ nerde oynamalı/ hangi oyuncaklarla, hangi zamanda oynamalı... Herkes bu soruların cevabanı bulmuş da bir ben kalmışım bihaber.



Mükemmel çocuğu yetiştirme konusunda bir yarışa girişmişiz, freni patlamışcasına gidiyoruz. Herkes en iyi olma derdinde. Bu yarış sadece dost meclislerinde sınırlı değil. İnsanlar bilhassa kadınlar bloglar sayfalar kuruyor “anne” sıfatı üzerinden oyuncu, bağırmayan, kitap kurdu, hassas, öğretmen. Liste uzar gider. Çıkış noktaları farklı hassasiyetler olsa da, gidiş yolları ve varacakları nokta aynı gibi…



Dünyanın tek merkezi var o da benim çocuğum anlayışı canımı sıkıyor. Annemi düşünüyorum mesela, beş çoçuğunu büyütürken akşama nasıl iş yetiştiririm derdinden öteye geçebilmiş midir?



Tüm dünyası ben olmuş muyumdur ya da kardeşlerim? Zannetmiyorum ve de böyle olmadığı için mutluyum.



Ben ne yapacağım? Bu kadar çocuk bu kadar zulme maruz kalırken çocuğumu pamuklara mı saracağım, geceleri etkinlik düşünüp, sabahları o etkinliği yapıp/yaptırıp, öğlenleri oynayıp/oynatıp, akşam netten sayfa sayfa paylaşacak mıyım?



En en en anne yarışına girecek miyim?



Zekamı, anneliğimi sergileyip egomu mu besleyeceğim?



Bunları yapmayınca eksik anne gibi hisseden tarafımı ne yapacağım? Yemek yaparken bile evladımın zamanından çalıyormuşum hissini? Ya hakkına giriyorsam ya bloger annelerin yaptığı doğruysa ?



Dedim ya kafam karışık, ziyadesiyle karışık.



Babam internetten çocuk yetişmez diyor, hocalarım çocuğu ortam yetiştirir diyor, kalbim dua et diyor. Eşim rahat ol, Allah büyük diyor.



Bugünkü yazınız yarama değdiği için yazmak istedim. Nihayet'ten bu alanda bi sayı bekliyorum. İstifade edeceğimizi düşünüyorum. Allah'a emanet olun selametle.



Cevap:

Merak etmeyin Nihayet Dergi'nin Mayıs sayısı Annelere dair olacak. Siz de bize bir gününüzü yazın lütfen Nihayet için.



Sayın Fatma Barbarosoğlu !


Yazılarınızı gerçekten beğenerek okuyor bir çoğunu da paylaşıyorum. Fakat bu yazının başında paylaştığınız örnekteki hanımların kıyafetlerinin detaylarıyla verilmesinin yazının devamındaki mesajlarınızla bağlantısını inanın kuramadım.Toplumda örtülülerle ilgili nasıl algı yerleştirildiyse kendi içimizde bizler bile bu tuzağa düşüyormuşuz gibi geliyor.



Cevap:


Tanık olduğum olaydaki özneleri tasvir ettim. Eğer o tanıklık sarı saçlı kot pantolonlu annelere dair olsaydı tasvir kelimelerim saçların rengi ve pantolana dair olacaktı.O zaman niye kadınları böyle tasvir ediyorsunuz diye soracak mıydınız?



Yazının sonuç kısmı ile yazının başındaki tasvir birbirine uzak değil. Şunu söylüyorum: Kamusal alandaki kıyafetlere bakarak insanları daha dindar daha seküler diye ayırmayalım. Bu ayrım beyhude bir ayrım. Vaktimizi nasıl kullandığımız, sunum olarak neleri ortaya koyduğumuz üzerinden eşitlenip yaklaşıyoruz. Ama bu eşitlenme verimli bir eşitlenme değil.



“Öteki”ni görmek kolay. “Beriki”ni görmek size niye zor geldi?



Merhaba,


Son yazınızı çok beğendim. Tam isabet, duygularımıza tercüman olmuşsunuz. Davetiniz beyhude! Psikologlar, psikiyatristler, pedagoglar sosyal medya kölesi. Özellikle kitap satışları çok olsun diye sürekli annelerin kendilerini yetersiz hissettirmelerini sağlıyorlar. Psikologların paylaşımları da böyle diyetisyenlerin paylaşımları da.



Maalesef kapitalizme esir olduk.



Telefon hayatımızın bir parçası artık… Onu daha iyi nasıl kullanabiliriz? Ne zaman fotoğraf çekilmeli? Sosyal medyayı verimli olarak nasıl kullanabiliriz? Hangi durumlar/paylaşımlar psikolojimizi olumsuz etkiler? Bu sorulara cevap veren kamu spotları yapılmalı.



Din bize kalbi öldüren duyguları yenmeği öğütler, sosyal medya kalbi öldüren duyguları dışarı çıkarmayı/çoğaltmayı öğütlüyor,öğretiyor.



İnstagramda paylaşılan bir görüntü artık “kıskançlık”, “hasetlik”, “bencillik” gibi kavramları içinde barındırıyor. Olumsuz duygular artık yaşayarak değil görüntü ile oluşmaya başladı. Bunların tartışılması gerektiğini düşünmekteyim.



Not: Mektuplarınızı

iletişim@nihayet.com

adresine gönderebilirsiniz.




#Nihayet Dergi
#Kapitalizm
#Psikoloji
7 yıl önce
İmece usulü sosyoloji/Sosyal medya kullanımı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi