|
Köylüler: Kötülüğün yeni öznesi

Köylüler, köy kökenliler sadece “kötülük haberi olarak” yer alıyor medyada. Köyünden dün yeni çıkanından, hayatında Adapazarı''ndan öteye geçmemiş “bilim insanına” kadar neredeyse herkes, bütün belaların nasıl köylülükten kaynakladığını anlatıyor. Yeni günah keçimiz köylülük.

Ortak hikaye kuramıyoruz. Ortak hikayelerimiz sadece şiddetin hikayesi oluyor. Günlerdir seri katillerin hikayeleri doldurdu zihinlerimizi. Küçücük çocuklar, teneffüslerde katillerin yaptıklarını konuşarak, cinayeti dil üzerinden paylaştı. Ne tv''ler, ne gazeteler yaptıkları haberlerin gençler ve çocuklar tarafından nasıl algılandığını dert edindi. Sanki tek derdimiz “seri katillerimiz” hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığımız idi.

Fakat bendenizi asıl dehşete düşüren İslami kesime hitap eden bir radyo programında bir psikiyatri profesörünün şu konuşması oldu:

(Aklımda kalanları mealen aktarıyorum.) “Suçluların kimliğine baktığımız zaman, bunların göç eden ailelerden çıktığını görüyoruz. Göç eden derken, yani bunlar kentli değildir. Babasının dedesi Yalova''da doğmamıştır mesela. Eğitim seviyesi düşük ailelerdir. Babasının dedesi üniversite mezunu değildir.”

Programın sunucusu el işaretleri ile psikiyatri profesörünü uyarıyor olmalı ki, -neticede bu radyo istasyonunu dedesinin babası kentli olanlar dinlemiyor- bu defa profesör ben de köylüyüm, benim çevremde de bunlardan var diye yeni bir dil tutturuyor. Bunlar!

Sorun şu: Profesör sosyolojik açıklamalar yapayım derken, baltayı taşa vurduğunu anlamıyor bile. Kaba bir sosyolojik analiz yaparak, suçu sınıfsal bir tabana oturtmaya çalışıyor. Halbuki kendisinin orada bulunma sebebi ihtisas yaptığı psikiyatri biliminin bakış açısını, dinleyiciler ile paylaşmak.

Suçluların kimliğini, sınıf/grup kimliği içine yayarak; esasında kendisini dinlemekte olanları, kimlikleri itibariyle olumlu hikayenin değil sadece olumsuz hikayenin özneleri olmaya davet ettiğini, bir psikiyatri profesörü olarak görmemesi çok acıklı bir durum. Hele görüşlerini ispat etmek için ikide bir kendisinin de köy kökenli olduğunu, üniversiteyi bitirmek ile işin bitmediğini, kişinin dedesinin babası üniversite mezunu olmadıkça gerçekten tahsil yapmış sayılmayacağını söylemeye devam etmesi… Evet söylediklerinin kendisinde bire bir örneklendiğine şahit oluyoruz program boyunca. Yani pek sayın profesörümüz, kişiyi nasıl bilirsin kendin gibi sözünü canlı olarak ispat ediyor esasında.

26 Ekim tarihli yazısında Nuray Mert, kentli seçkinlerin “kötü Türk” tanımlarına dikkat çekiyordu. Kentli seçkinlerin söylemi ne kadar başarıya ulaşmış olmalı ki, İslami kesime hizmet veren bir radyo istasyonunda, psikiyatri profesörü bütün suçların anası olarak köy kökenlileri gören analizler yaptı. İslami kesim diye altını özellikle çizmemin sebebi şu: Hitap ettiği kitleye “kötülüğe ne kadar teşnesiniz” mesajını vererek, İslamiyet''in köken ve sınıf ile mücadele esasına dayalı anlayışını, kaba bir sosyolojist bakış ile yerle bir etmesi.

İslamiyet asalete önem verir. Nesep ve ruh asaletine. Kişilerin nerde doğup büyüdükleri değil, nasıl yaşadıkları önemlidir. Nasıl, yani helal kazanç ile karıncayı bile incitmeden. Dolayısıyla tartışmamız ve analiz etmemiz gereken husus, mega-şehirlerin güzel hikaye kurmayı engelleyen yapısına dair olmalıdır. Yanlış anlamaları erken bir manevra ile engellemek için, köylülük üzerine bir güzelleme yapmak gibi niyetimin olmadığını hemen belirterek, kalemimde mürekkep bitmedi ama sütunum bitti diyerek noktayı koymuş olayım.

٪d سنوات قبل
Köylüler: Kötülüğün yeni öznesi
ABD aslında kimi yargılamaya çalışıyor?
Nasip ve nasipsizlikle ilgili iki hikaye
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar