|
Sahte ve gerçek

Günlük hayatımızda pek çok kelime kullanırız. Ne ki çoğunun anlamı üzerine hiç düşünmeyiz bile. (Niye düşünelim ki “aynen” diye sihirli bir kelimemiz var artık.)



Türkiye'de abuk sabuk kitaplar çok satanlar listesinden inmez iken elin Fransız'ı “Büyük Erdemler Risalesi”ni okumalara doyamıyor.



Aşağıdaki tanımlar “Büyük Erdemler Risalesi”nden.



“Sahte ve gerçek: Karşıtı karmaşıklık değil, kopya ve sahtedir.”



“Sadelik ve cömertlik: Cömertlik, bencilliğin karşıtıdır, sadelik ise narsizm ve kibrin karşıtı...”



“Kendini yargılamak kendini ciddiye almaktır elbette. Sade kişi kendi hakkında bunca soru sormaz. Kendini olduğu gibi kabul ettiği için mi? Bu bile çok şey söylemektir. Kendini ne kabul eder ne de reddeder. Kendini sorgulamaz, kendi üzerine düşünmez, kendini ele almaz. Kendini ne över ne küçümser... Ne yapıyorsa yapmaya devam eder, her birimiz gibi, ama burada söylem konusu olacak bir şey göremez, yorumlanacak hatta üstünde düşünülecek bir şey bile göremez. Ormandaki kuşlar gibidir o, her zaman hafif ve sessiz, şakırken bile, konarken bile...”



“Sadelik ikiyüzlülüğün, kompleksliliğin/ karmaşıklığın, kendini beğenmişliğin tersidir. Bu nedenle pek güçtür.”



“Sadelik bönlük demek değildir.”



Alıntılarımı niye mi paylaşıyorum? Son derece kişisel aslında. Birkaç yıldır fazla inandığım ama sanki yazarken bugünün okuyucusu için çok yapay geleceği endişesi içinde yazmayı durdurduğum uzun bir hikayem var: “Sadık Bey ve Sevgili Eşi Meral Hanım.”



Bir nefeste ilk iki bölümünü yazdım. Sonra takıldım.



Birkaç ay önce Sadık Bey'in kalbinin üstündeki taşı yerinden oynatmama sebep değerli şair Ömer Erdem'in Pas şiirindeki mısralar oldu. Bunu bilmiyorum neden bir kaç yerde paylaştım. Donup kalmış olan metnimin bir şiirin mısraları ile harekete geçmiş olması bana çarpıcı gelmişti. Ne acıdır ki bu paylaşımdan sonra metin tekrar akmaz oldu.



Sadık Bey, son derece sade bir insan. Anlaşılamamasının tek sebebi fazlasıyla sade olması. Kimsenin onu anlamasını istemiyor, beklemiyor, kendi halinde yaşamak istiyor sadece. Ama komşuları, çalışma arkadaşları buna müsaade etmiyor. Sadık Bey'in dert yanmasını, kendini izah etmesini, hatta mümkünse benim hayatım ne kadar berbat ah sizin yerinizde olmak için neler vermezdim demesini bekliyor. Sadık Bey, yaşadığı hayattan şikayet etse bir kaç dakikalığına mutlu olacaklar. Ama sorun şu ki şikayet Sadık Bey'in kelimesi değil. Oysa performans çağında dostlarımızı, mesai arkadaşlarımızı, akrabalarımızı kazandıklarımızla ya da kaybettiklerimizle meşgul etmemiz gerekiyor. Modern hayat hiçbirimize kendi halinde olma hakkını bahşetmiyor.



Sadık Bey karakteri üzerine düşünürken A. Comte-Sponville'nin “Büyük Erdemler Risalesi” adlı kitabındaki sadelik bahsini tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okurken daha önce altını çizdiğim satırları Sadık Bey izleği olarak bilgisayarıma kaydetmeye karar verdim. (Bilgisayarıma kaydedince de Cuma hediyesi olarak huzurunuza getirmeye karar verdim tabi.)



Metnin akışı yine durursa o zaman “Sadık Bey ve Sevgili Eşi Meral Hanım'ı Neden Yazamadım” isimli bir deneme yazmak farz olur diye düşündüm.



Şu performans çağında sade/sakin/ kaderinden keder üretmeyen bir insanı yazmak çok zor. Zorluğuna rağmen yazılır mı? Yazılır. Yazmak yazarına iyi gelir çünkü.



Okuyucusu olur mu? Olur. Lakin o metni anlayan okuyucu, sükûtunun içinde metni tekrar tekrar üretmeye devam ederken, kendi yaklaşımını kitaba yükleyen “yanlış okuyucu” sosyal medya üzerinden acilen had bildirir.



“Yıllardır sizi okuyorum. İnsanları küçümseyen tavrınızdan hiç vazgeçmediniz. Keşke böyle şeyler yazmasanız” diye mesaj göndermeye kalkar mesela.



İnsanları küçümsemek?



Edebi tatlar erken yaşlardan itibaren öğrenilen tatlardır. Kötü yazarların “kanaat önderi” kimliği ile yazdığı her satırı bir şekilde tüketmek zorunda kalanlar, edebiyatın sınırları içinde üretilmiş metinleri kavrayamadığını ne yazık ki bir türlü anlayamıyor.



Böyledir! Coğrafyamızın kaderidir! Anlamayanlar her işe taliptir.


#Büyük Erdemler Risalesi
#Sahte ve gerçek
8 yıl önce
Sahte ve gerçek
Müftüler ve müftülük
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim