|
"Semboller savaşı"nda şehadet makamı

Ünlü Çek romancı Milen Kundera, hayatın rasyonel çizgilerin dışında ilerlediğini ispat etmek üzere, akıldışı sistemin politik hayatta ne kadar geçerli olduğuna dikkat çeker. Politik dünyada simgeler geçerlidir ve simgeler savaşını kazananlar her türlü savaşı da kazanmaktadır. Komünist Rusya iyilik ve kötülüğün simgelerini dağıtmayı başardığı için Afganistan işgalinin dünya tarafından sessizlikle karşılandığını belirtir. Afganistan''daki savaşın simgesel olarak dilsiz olduğuna dikkat çeker Kundera. “Komünist Rusya''nın Gulak''ta yaptıkları nazizmin yerini almaya asla başaramayacaktır” der.

Kundera''nın söyledikleri bugün bizi şu bakımdan ilgilendiriyor: Nazizmin mutlak kötülük olarak kalması İsrail politikalarının şiddetini, İsrail devletinin çoluk çocuk üzerine, masum halk üzerine hiç yoktan yağdırdığı bombaları görünmez kılıyor.

Yok yere başlatılan bir savaşı, dünyanın tepkisini çekmeyecek şekilde yürütebilmek için savaşın önce imajlar üzerinden kazanılması gerekiyor. İmaj üzerinden yenilgiye en iyi örnek olarak Kundera ABD''nin Vietnam savaşını hatırlatır: “Vietnam savaşına karşı kendiliğinden kitle halinde gösteriler yapılırken, Afganistan''daki savaşa sessiz kalınacaktır. Vietnam sömürgecilik, ırkçılık, emperyalizm, faşizm, nazizm, bütün bu sözcükler Baudelaire''nin şiirindeki renkler ve sesler gibi, birbirini çağrıştırırken, Afganistan''daki savaş deyim yerindeyse simgesel olarak dilsizdir, her halükarda bir simgeler gayzeri olan mutlak kötülüğün çemberinin ötesinde yer alır.”

ABD Vietnam''daki bozgunu yaşamamak, dünya kamuoyunu arkasına almak için Irak işgalini “demokrasi” peçesinin arkasına saklamaya çalıştı. İslam coğrafyasında yaşayan insanların daha az insan olduğunu batılı kafalara yerleştirmek üzere de 11 Eylül sendromunu kullanıyor.

ABD ve İsrail semboller ve simgeler üzerinden saldırganlıklarını görünmez kılmaya çalışırken biz sembollerimizi yitiriyoruz. Yangının içinde, Güneydoğusu yanık bir Türkiye kendisini yapan sembolleri reddediyor.

Ordu 28 Şubat ile birlikte din ile arasına mesafe koymanın en keskin üslubunu benimserken, nasıl bir dünyada kendini yeniden inşa etmek zorunda olduğunu görebilmiş miydi?

Geçen haftanın büyük hikayesi tezkerinin Meclis''ten çıkmasıydı. Küçük ve derin hikayesi ise hain pusuda hayatını kaybeden bilgisayar mühendisi Zeki Burak Okay.

Küçük hikaye, çünkü hepimizin hikayesi. Okay''ın anne ve babası oğullarının ölümünden askeri yapılanmayı mesul tutarak “şehit” ismini reddediyor. Şehitlik mertebesi dini bir mertebe olduğuna göre seküler yapılanma içindeki TSK mensuplarının bu reddedişi anlaması gerekiyor.

Asteğmenin anne ve babası son derece rasyonel konuşuyor. Peki bu rasyonellik TSK''nın işini ne kadar kolaylaştırıyor? (Başbakan''ın üslubunun yanlışları üzerine ayrı bir yazı yazacağım için burada değinmiyorum. Şu kadarını söylemiş olayım. Başbakan halkı ile yekdil olma(empati kuramama) özelliğini yitirerek kendisinin gerisine düşüyor.)

Ordunun seküler yapısının, mağlubiyetin temel sebeplerinden olduğu ilk defa Balkan Harbi hezimeti ile konuşulmaya başlanmış, bunu farkeden İttihat Terakki paşaları, askerin din algısı ile muzaffer olma bağlantıları üzerinde durmuşlardır. Mustafa Kemal, bu bağlantıları pratiğe geçirmiş bir komutandır.

Zeki Burak Okay''ın ailesi denize maya çalmıştır. Türk halkının büyük çoğunluğu onların Başbakan''a sormuş olduğu soruları canı gönülden benimsemektedir. İkircikli kalanların durumunu ise Başbakan''ın tutumu netleştirmiştir.

Gerek Güneydoğu''da gerekse Ortadoğu''da, imajlar üzerinden kazanılacak zafer için TSK, dini dışarıda bırakmayan bir tutumun ne kadar yol açıcı olduğunu düşünmek durumunda.

18 yıl önce
"Semboller savaşı"nda şehadet makamı
O resme bakarken
Düşünen okullar, öğrenen millet
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!