|
“Vatan sevgisi imandandır!”

I-



11 Mayıs günü Pamukkale Üniversitesi'nde “19.Yüzyıldan 20.Yüzyıla Fotoğraflardan İz Sürmek" başlığı ile bir konferans verdim. Bu vesileyle Pamukkale Üniversitesi'nin değerli hocaları ile verimli bir iletişimimiz oldu.



Konferans çok önceden planlanmıştı. Denizli Başsavcısı merhum Mustafa Alper ve şoförü Muzaffer Akşehirli 10 Mayıs'ta şehit oldu. Gazete manşetleri “Denizli efsane valisinden sonra efsane başsavcısını da kaybetti" diye atıldı. Yaşarken kıymetini, başarısını, kadrini bilmediğimiz merhum için kalbi olanlar “efsane" sıfatını uygun gördü, diğerleri kendi bildikleri sıfatlarla attılar manşetlerini, kendilerinde kayıtlı olan kelimelerle.



“Hayat devam ediyor" sözüne sığınıp konferansı ertelemedik.



Hayat devam ediyor. Yılanlar zehrini akıtıyor, köpekler atılacak kemik peşinde! Ve insanlar, her daim insan kalanlar, vatanı, vatan sevgisi imandandır sözüyle her daim sahiplenenler, aramızdan ayrılıyor.



Allah yakınlarına sabrı cemil nasip etsin. Can Mustafa'sından ayrı kalan anneye; hayat arkadaşına, güzel kızlarına Rabbim melekleri yoldaş eylesin.



II-



İnsandan geriye kalan nedir?



Bir fotoğraf, bir eşya, bir hatıra, zor zamanlarda verilen kararlar, vazifeyi candan aziz bilen anlar, anılar...



Merhum Mustafa Alper'in zeybek oynayışını

?



Ne zaman zeybek oynayan bir kadın ya da erkek görsem ağlarım. Her yörenin kendine has bir oyunu vardır ve biz çocukluğumuzun ruhaniyetini yöresel oyunlar üzerinden idrak ederiz. Benim için ruhaniyeti olan ilk oyun zeybektir. Bir köy düğününde merdiveni zor çıkan elli -altmış yaşlarındaki üç eltinin daracık köy evinde karşılıklı zeybek oynadıklarını görmüş, bedenin ibadet eder gibi dans edişine tanık olunca, kendimden geçmiştim. Kendimden geçince ağlamıştım. Korktu demişti kadınlar. Bu şehirli ya korktu. O zaman onun adının korku değil metafizik ürperti olduğunu bilecek yaşta değildim. O yaşlı kadınlar oyun meydanına çıkınca vakur bir yüz ifadesi takınmış, karşılıklı diz çökmüş ve oyun bitince birbirlerine dağa yaslanır gibi yaslanıp kucaklaşmışlardı.



Bizim köy her sene Temmuz ayında katmer şenliği düzenliyor. İlk katmer şenliğinde köyün yaşlıları ile gençleri zeybek oynadı. Ben yine ağladım.



Millilik ve yerlilik diyoruz ya. Yerlilik bir türküyü bilmekle başlıyor, horona duruşuyla, zeybek oynayışıyla, halay çekişiyle devam ediyor.



Merhum savcının toprağa verildiği gün Türkiye'nin dört bir tarafından gençler “gençlik festivali" için Denizli'de idi. Pamukkale'de bilet kuyruğunda bir kaçının konuşmasına tanık oldum.



Tanık olduğum konuşmalar bana Yakup Kadri'nin, Sodom Gomora romanını hatırlattı.



Kızgın güneşin altında, lakayt, saygısız, itinasız kendisinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen gençlere bakarken; “görev bilinci" nedir diye düşündüm. İnsan olmak ile “görev bilinci"ne sahip olmak arasındaki geçişgenlik zannettiğimizden daha az mı diye sordum kendime tekrar tekrar.



Bunları düşünmeme sebep olan biraz önce birlikte yemek yediğimiz Buldan Kaymakamı Murat Sarı'nın Nusaybin Kaymakamı olarak yaşadıklarına birkaç dakikalığına tanıklığımdı. “Hendek kalkışması"nın en şedit günlerinde Nusaybin'de, “burnum değdi sanki burnuna yokun" frekansında mücadele etmiş genç kaymakam. Evine roketatarlı saldırı düzenlenmiş ama o bir an bile niye kaymakam oldum, niye buradayım diye sormamış kendine; İnsanı ölümden eceli korur, dünyaya ikinci bir defa gelmek söz konusu olsa yine kaymakamlığı seçerdim diyor.



Dün hendek kalkışmasında roketatarlı saldırılara rağmen, bedenini siper edip hizmet vermiş bu genç insan, şimdi Buldan'da bir müddet duracağını bilmesine rağmen Buldan için ne yapabileceğini düşünüyor.



Çalışkan insanları severiz, teriyle toprağı sulayanları, emeği ile bulundukları ortamı ışıldatanları severiz. Çünkü onlar bize yaşamanın sadece nefes almak olmadığını öğretir.



III-



Büyük şehirlerde, ekran başında yavaş yavaş çürüyoruz.



İnsanı çürümekten koruyan şey aşk ile çalışmak. Para kazanmak uğruna yapılan çalışmadan bahsetmiyorum. Bir hizmet olarak çalışmaktan, görev şuuruyla çalışmaktan bahsediyorum. Denizli Buldan'da Tripolis Antik Kenti'nin kazı başkanlığını yürüten Pamukkale Üniversitesi öğretim görevlilerinden Doç. Dr. Bahadır Duman'ın heyecanına gençlerin tanık olmasını çok isterim. Taşı taşa ekleyen, hayatı dün üzerinden bütünleyen o gayreti, gençler muhakkak görmeli. Ne ki bu aralar ayrılan ödeneğin azlığından dolayı çalışmalar yavaşlamış biraz. İnşallah en kısa zamanda Tripolis Antik Kenti tamamen gün yüzüne çıkar. Böylece yerli ve yabancı turistler sadece Pamukkale için değil 2000 yıl öncesinin antik kentini görmek için de Denizli'ye gelecek.



Mimari öğrencilerinin 2000 yıl öncesinin Roma şehir düzeninden öğrenecekleri çok şey var.


#Millilik
#Yerlilik
#Konferans
7 yıl önce
“Vatan sevgisi imandandır!”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi