|
Yolculuk

Otobüsün penceresinden bakıyorum onlara. Onlara bakmak için aşağı inmemi geciktiriyorum. Adam altmışın üzerinden olmalı. Kadının gözünde güneş gözlükleri. Bir film karesinden kalmış bir bakışla bakıyor adam.Merhametin ve şefkatin bütün tonları bakışlarında gizli.

Aşağı iniyorum. Bavulum otobüsün öbür tarafında.Bile bile yanlış yerde bekliyorum.Nasrettin Hocanın izbede kaybettiği yüzüğü gün ışığında araması misali.Yanlarında dikiliyorum.Adam Fransızca konuşuyor .Anlıyorum kadın Fransız.

Benden bana şu cümle kalıyor: Fransız kadınlar kendilerine nasıl bakılmasını istiyorlarsa öyle baktırmayı başaran belki de tek millet.

Arkadaşlarımla buluşuyorum. Dalgınsın diyorlar. Bende kalan son kareyi anlatıyorum onlara. Niye şaşırdın diyor N,ta Tanzimat''tan bu yana bunu öğrenmedik mi?

Ah evet diyorum. Son kare edebiyatın kollarından koparılıp sosyolojinin boynuna asılıyor.

Doğru ya biz burada edebiyatın değil sosyal bilimlerin konuklarıyız.

Ama zoraki sosyologluk olmuyor.

İki gün boyunca içimde Müjgan''ı gezdiriyorum. Müjgan gelmiş buraya diyorum.Müjgan geçmiş buralardan.

E sen ne yapacaksın iki gün boyunca Müjgan''la diyor N.İdare ederim herhalde diyorum. Edemezsem sen beni toplarsın.

İki gün boyunca N beni topluyor. Bazı cümleleri anlamıyorum. Birazı boyun fıtığından birazı migrenden ama en çoğu Müjgandan hatıra.

Müjgan geçmiş buralardan.

Kim mi Müjgan. Bana kendini zoraki yazdırmaya kalkan roman kahramanım. Ne zaman uzun bir yaz ikindisine dahil olsam çıkıp geliyor.Ya çıkıp geliyor ya biraz önce gitmiş oluyor.

Müjgan''ı bilenler biliyor. Şahin''in yaralı yüzü.

II-

Dönüş yolunda genç bir çift görüyorum.18-20 aylık bebekleri mama sandalyesinin üstünde. Onlar kavga eder gibi yemek yiyorlar.Ya da biraz önce ölümüne bir kavga ettiler de yaralarını yemek ile sarıyorlar.

Genç kadın ve adam hırsla öfkeyle çatallarını birbirlerine batırırmışçasına yemeklerine batırırken mama sandalyesinin üstüdeki bebek etrafla iletişim kuruyor.Herkesi kendine baktırmayı başarıyor.Anne ve babası hariç.

Bu bebek bir daha bebek olmayacak.Şu anın tadını çıkarın demek istiyorum.

Kendimi zor zapt ederken anne –bütün annelerin yaptığı o tipik hareketle- bir yandan ağzını açıp bir yandan çocuğa kaşığıyla yöneliyor. Bebeğin karnını doyurmaktan daha önemli o an göz göze gelmesi. Bir iki kafa hareketi yapması. Çocuğun etrafıyla kurduğu iletişimi takdir edip kaşığı ondan sonra vermesi. Hayır kadın ille de çocuğun ağzını doldurmayı düşünüyor.

Karın doyurmayı çok seviyoruz. En sevdiğimiz ata sözü “aç ayı oynamaz” belli ki. Ama ülkemizde kimse açlıktan ölmüyor çok şükür.

Muhabbetsizlikten ölüyoruz en çok. Ne ki bilmiyoruz yavaş yavaş öldüğümüzü.

“Ben dost yüzü görmezsem bu gözlerim nemdir benim”

III-

Ramazan da bir yolculuktur.Dış ülkeden iç ülkeye.Kimimiz hareket ederiz durmadan lakin vardığımız hiçbiryer olmaz.Yorgunluğumuzda eğleniriz en fazla.

Kimimiz Ramazan boyunca iç ülkemizden dışarıya çıkarız. On bir ay boyunca biriktirdiklerimizi paylaşmak için.

Kimimiz ülkelerin sınırlarını ihlal ede ede yaşarız. Kimimiz düşkünler, yoksullar, yaralılar için yeni ülkeler kurarız. Gönül ülkesi.

Ramazan herkese gelir. İnanmayanlara bile gelir. Ne ki onlar geldiğini bilmez. Gönül kapılarını açmayı bilmedikleri gibi.Gönlün bir kapısı olduğunu bilmedikleri gibi.

Bayramımız bayram olsun.

Deliye her gün bayram amenna.

Lakin bize bayramlar bayram olsun.

٪d سنوات قبل
Yolculuk
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak