|
Allah bugünümüzü aratmasın!
Son bir kaç yıldır çok zor yazıyorum. Yazacak konu bulamadığım için değil. Yazacağım konuların “yoğun gündem”e rağmen nasıl okunacağını nasıl değerlendirileceğini hem bildiğim hem bilemediğim için.

Suriye savaşı çıktığından bu yana Suriyeli göçmenler daimi gündemim. Toplu taşıma ile yolculuk yapan her İstanbullu için Suriyeli göçmenler vicdanımızın sınandığı yüz.

Vicdan deyince...

Göçmenlere kapıları açan bir devletimiz var. Gelenlere yardım etmek için çırpınan sivil toplum örgütlerimiz ya da kendi dar imkanları ile bir göçmenin hayatını yaşanabilir şartlara kavuşturmak için seferber olanlarımız var.

Ama vicdan sahibi olan herkeste şu duygu giderek büyüyor: Gelenler için yapmam gereken ne var? Gönüllü olarak nasıl bir yapının içinde olabilirim?

Duyarsızlar grubunu yazının konusu yapmayacağım. Bir bebeğin kıyıya çıkan cansız bedeni üzerinden sembolik arınma yaşamaya kalkan Batı politikalarını ya da devletlerine rağmen gönlü geniş İzlanda halkının insani duyarlılığını da yazmayacağım. Bunları zaten bildiğinizi düşünerek yazmayacağım.

Dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu:

Dünya yeni bir yere gidiyor. Gidişin hızı gittikçe yükseliyor. İçinde yaşadığımız günleri aramamak için –ki eskilerin duası Allah bugünümüzü aratmasındır- her birimizin yurdunu yuvasını terk etmiş olan “hiçbir yerin insanları” için kısa vade, orta vade ve uzun vadede elimizde bir yol haritası bulundurmamız gerekiyor.

Malumunuz önümüz bayram.

İçinde yaşadığımız küresel dünya, bizi sadece en yakınımızdan değil, acısına ve kederine medya üzerinden tanık olduğumuz hayatlara karşı da mesul kılıyor.

Kısa vadede her birimize düşen evvela selamdır. “Bunlar, onlar, şunlar” diye cümleler kurup “pis pis kokuyorlar, aman ne kadar hırpani halleri var” diyenlerden kalbimizi koruyup; trafikte, metroda, yol kenarında, parkta rastlaştığımız göçmenlerle göz teması kurup en kalbi selamı vermek boynumuzun borcudur.

Şehir halkı olarak göçmenlerle, göçmen taklidi yapanları birbirinden ayırma yordamını da acilen edinmiş olmamız gerekiyor.

Bir kuru selam deyip geçmeyelim lütfen. Selam “hiçbir yerin insanları”nı bulundukları mekana yakınlaştıracak eşiktir. O eşiği geçmek ve geçirmek zorundayız.

Orta vadede; semtimizin, ilçemizin, şehrimizin, ülkemizin göçmenleri için ne yapacağımız konusunda örgütlü bir çalışma içinde olmamız gerekiyor. Kimimizin zamanı, kimimizin parası, kimimizin duası vardır. Bu üçünü ayın teknenin içinde yoğuracak ruhu kuşanmak zorundayız.

Uzun vadede ise bütün bu sallantıların küresel ekonominin başımıza ördüğü çorap olduğu bilinciyle küresel kapitalizmin ritüellerine olabildiğince uzak durmayı başarmak zorundayız.

Nasıl mı?

Esnafları koruyarak, tüketimimizi her gün bir parça daha azaltmaya çalışarak. Sanki yedim camisini yaptıran zatın varmış olduğu şuuru kuşanarak...

Tasavvufta az yemek, az uyumak, az konuşmak ilkedir.

Şu içinde bulunduğumuz “göç zamanı”nda bizler de yiyecekleri, enerjileri israf etmeyerek- 30 derece iklimde klimaları 18 dereceye ayarlamayarak mesela- olabildiği kadar fazla insana ulaşmaya çalışarak, göç edenlerden bir şekilde hizmet almaya dikkat ederek dünyanın sakinlerine ve dahi sakinleşmesine katkı sunabiliriz.

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki şikayet ettiğimiz her şey geri dönüp bizi vuruyor. Şikayet etmek yerine, sorunları tespit edip çözülmesi için gayret sarf etmemiz gerekiyor. Sarf ettiğimiz gayretin hem dünyamızı hem ahretimizi aydınlatacağını unutmayalım.
#göçmenler
#göç zamanı
#suriyeli
9 yıl önce
Allah bugünümüzü aratmasın!
Gıda sorunu, bir millî güvenlik sorunudur!
Muhafazakârlık güçlenirken
Muhafazakâr ve demokrat kimliğin yeniden inşası…
En iyisi Livakovic en kötüsü Numanoğlu
Var tartışmaları