|
Ben giderken, kalan ne?
Sürekli kazanan tarafta olmak istiyor artık insanlar... Bu imkansız olduğu için, sürekli kazananı oynamak zorunda kalıyorlar. Adeta yaşadığı her ânı, ne kadar enerjik, ne kadar genç, ne kadar pozitif, ne kadar iyi kalpli, ne kadar insancıl, ne kadar güzel, ne kadar kültürlü olduğunu ispatlamak için harcayan bir sürü zavallı insan... Bir de kaybetmekle bir sorunu olmayanlar var. Onlar, birer cüzzamlı gibi 'kaybeden' olarak damgalanıp bir kenara itiliyor hemen. Maskeli baloda maskesiz dolaşmak kimin haddine!

“Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan/ Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi” diye yazmış, bir güz ortası gözden kaybolarak şiiri bir kişi eksik bırakan Gülten Akın.

Smiley sağolsun, herkese bizim yerimize gülümsüyor, sayesinde asık suratlarımız bize kaldı!

İnsanlara kendinden bir şeyler vermekle mutlu olan kalmadı. Herkes ancak almakla, hatta daha açık söyleyelim, satın almakla mutlu oluyor. Başkalarının mutluluğundan mutlu olan yok, herkes mutluluğu kendi malı yapmak, mutluluğun sahibi olmak istiyor. Mutluluk bir mülkiyet bahsi haline geldiğinde hayatın satın alınamayacak bütün güzellikleri bencilce tepişmelerin tozu dumanı arasında mecburen kaybolup gidiyor.

İnsanların büyük kısmı kendisini neyin mutlu edeceği sorulduğunda ardı ardına markalar sıralamaya başlıyor. Sınırı olmayan bir açlığı cebindeki para kadar doyurabileceğin bir düzenden mutluluk çıkması matematik açısından bile imkansız!

Her şeyin insanı mutlu etmeye ayarlı olduğu bir zamanın, hiç kimseyi mutlu edememesinde mutlaka bir ibret var.

“Ürünümüz sizi çok mutlu edecek” dedi satıcı. “Herhalde benim firmanızı ettiğimden daha fazla değil” diye cevap verdi müşteri, fiyat etiketini göstererek.

“Derin derin nefes alın” dedi hastasının göğsünü dinleyen doktor. “Hiç derinliğim kalmadı benim!” dedi ifadesiz bir yüzle hasta.

Hayat, doymadan kalkmamız gereken bir sofra... Açlık, aklımızdan çıkarmamız gereken bir hâl... Tokluk, kalbimizden bırakmamamız gereken bir tedbir...

Hayatın alabildiğine genişleyen yerleri olduğunu unutanların içleri hiç daralmıyor.

“Sıkıntı çekmeyen insanda hayır yoktur. Sıkıntılar Allah'ın kırlangıç kuşlarıdır” buyuruyor Fethu'r-Rabbanî'de Abdulkadir Geylanî (k.s) Hazretleri.

Yüzünde beliren her yeni çizgiye, ağaran her saç teline dertlerinden birinin adını veren vefakâr insanlar da var.

Hayatın nasıl ellerinden kaçıp giden bir şey olduğunu hatırında tutmak için, yıllarca boş avuçlarına bakıp durdu.

Ne kadar uzun zamandır hiçbir şeyi uykusunu kaçıracak kadar kafasına takmadığını düşündü, yastığından utandı.

“Bırak ömrünün vadesi dolarsa dolsun” dedi meczup, “ama illa ki seninle gelecek bir derdin olsun!”
#Gülten Akın
#meczup
#edebiyat
8 yıl önce
Ben giderken, kalan ne?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi