|
Can kuşu

Rakamların, mesailerin, kitlesel tüketim ayinlerinin, nefisleri ele geçiren ihtirasların, zihinleri düğümleyen klişe yumaklarının esiri olmamak için bu kara düzenle uyumsuz bütün cümlelere sımsıkı sarılıyorum. Çünkü şimdiki zaman paçalarımı sarmış, büyük bir güçle beni içine çekmeye çalışıyor. Ben başka bir yere ait kalmak için direniyorum ama şimdiki zamanın da beni rahat bırakmaya niyeti yok. Onun elindeki oyuncaklardan bazıları, yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlıyor, farkındayım bunun. Bunun için can havliyle sıkıyorum ellerimi. Avuçlarım çözülmedikçe, biliyorum ki hayattayım!



Bu zamanın insanının “Nasılsın?” diye sorana “Yuvarlanıp gidiyoruz!” diye cevap vermesi boşuna değil!



Sakatlanmış bir düşünme hali, hiç düşünmeme halinden bile daha kötü, daha zararlı ve daha feci bir arıza insan için.



Madem ki hep ısrarla yanlış cevapları veriyorsun, bil ki hayat senin için çoktan seçmeli değil!



Çok konuştuk ve farkında olmasak da çok yorulduk. İnanın sözlerimiz bile yoruldu bizden. Bir süre hiç konuşmayıp sadece kendi sessizliğimizi dinleyebilsek keşke! Ne güzel olur. Bir araya geldiğimizde oturup uzun uzun sessiz ve sözsüz bir muhabbet tuttururuz. Bu gerçek bir devrim olur. Sözün hakkını yeniden verebilmek, anlamları yeniden keşfedebilmek için böyle uzun bir mola vermeye ihtiyacımız var. Yeniden birikmeye, biraz hayat, insan, aşk, şevk, derinlik ve hikmet toplamaya... Coşkuyla enginlere akmak için yeniden yataklarını dolduran ırmaklar olmaya ihtiyacımız var. Sonra gerektiğine inanırsak yeniden başlarız konuşmaya.



Sürekli bağırarak konuşan insanlar seslerini kendilerine duyurmaya çalışıyor en çok!



“Her şeyi kopuk kopuk yaşıyoruz” diye dert yandı biri. “Çünkü her şeyi birbirine bağlayan şeyi kaybettik” dedi diğeri.



“Ne zaman ki kutsal gözden kaybolup, inanmayanların kalbinin pasla kaplanması gibi, üzeri kirle kaplandıysa, işte o zaman, insaî olan her ne varsa bir bir yok oldu. Sonunda yıkılmaya mahkum bir kabukla kalakaldık. Bu manzarada 'yitip giden' şeyse Tanrı değil, Tanrı'nın hatırlanmasıdır.” diyor Gai Eaton (Hasan Abdulhakim) Tanrı'yı Hatırlamak isimli engin kitabında, rahmet olsun.



Zikrini bir an dahi yitirmemek için kalp gözünü hiç kırpmayan insanlar da var.



“Ta'n eyleyip niçin eli kınarım/ Yâd elinden giryan olup yanarım/ Pervaneyim, dost şem'ine dönerim/ Gam değildir, ko meskenim yâr olsun” diyor Aşık Gevherî, rahmet olsun.



Daha küçük bir çocukken dünyanın ötesinde ne olduğunu merak etmeye ve düşünmeye başladığımıza göre, alemin gözle görünür olandan ibaret olduğunu sanmak elbette sadece at gözlüğü takmakla mümkündür. İnsanın düşünerek ulaşabildiği bütün somut sınırlar nasıl hayata dahilse; akledebildiği, tasavvur edebildiği, hayaline ve havsalasına sığdırabildiği bütün soyut sınırlar da aynı şekilde hayata ve varlığa dahildir.



“Senin yürüyerek gidemediğin yere” dedi meczup, “can kuşun uçarak gider”


#Can kuşu
#Meczup
#Gai Eaton
#Hasan Abdulhakim
8 yıl önce
Can kuşu
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...