|
Çiğnenmiş sakız

Bir toplumun onlarca yıl boyunca hemen her Ramazan ayını orucu neyin bozup neyin bozmadığının cevabını arayarak geçirmesi normal mi? Bana normal gelmiyor. Basit olarak nelerin orucu bozduğu belli, bunu anlamak da hiç zor değil. Birtakım sıra dışı durumlarla ilgili hükümler de yüzlerce kere işin erbabınca izah edildi, anlatıldı. Ama ya bunlara kulak verilmiyor ya da her soru soran bizzat şahsına cevap yetiştirilmesini bekliyor. Araya medya da girince iş iyice çığırından çıkıyor ve meseleyi kendi normalleri içinde kavramış, günlük hayatında herhangi bir sıkıntıya uğramadan bildiklerini uygulayagelen mâkûl çoğunluk her Ramazan ayında bu bitmez tükenmez gevezeliklere katlanmak zorunda kalıyor.

Denize girmenin, banyo yapmanın, sakız çiğnemenin, kan vermenin, arı tarafından sokulmanın, göze damla damlatmanın, kusmanın, parfüm kullanmanın, krem sürmenin, diş fırçalamanın ve henüz sivri akıllara düşmemiş çok daha sıra dışı başka vaziyetlerin orucu bozup bozmadığını her sene yeniden sormanın, yeniden öğrenmenin, sonra unutup tekrar sormanın ve hoca efendileri, fetva makamlarını, ekran sohbetlerini tam mesai işgal ve meşgul etmenin anlamı nedir? Hakikaten böyle bir müşkülü olanın cevabı bulması hiç zor değil bugün, bir ilmihal karıştırarak, internette küçük bir arama yaparak ya da mesela bir namaz çıkışı mahallenin imamına sorarak rahatlıkla aydınlanabilir. Ama mesele o değil; mesele soruyu dallayıp budaklamak, allayıp pullamak, medyanın namlusuna sürerek gürültü çıkarmak... Sonra bir cevap ortaya çıksın çıkmasın meseleyi dile dolayarak sündürmek, tabiri caizse bir tür Ramazan geyiğine çevirerek huzura, sükuna ve sürura yönelmesi gereken gönülleri kaba gürültüye, ucuz polemiğe, ölçüsüz zevzekliğe mahkûm etmek...

Ne yapacağız; "toplum dinini öğreniyor" mu diyeceğiz buna. Değil, hiç değil! Bunun dine ilgi göstermekle filan ilgisi yok. Maksat dostların alışverişte görmesi sadece... Oruç tutan insanların oruçla ilgili, namaz kılanların namazla ilgili, zekat verenlerin zekatla ilgili ilmihal bilgisine zaten sahip olmaları lazım. İlmin bu kadarı her inanana farz... Geri kalanı ise çoğu zaman laga luga... Sadede gelemeyen, gelmek istemeyen, gelmeye mecali de olmayan bir yığın aklıevvelin medyanın dümen suyuna girerek zihin kaşıntılarına yakalanması hali bu sadece.

Bu kıymetli vakitlerin, bu mübarek günlerin, susamış bütün gönüllere, kurumuş kalplere, çölleşmiş akıllara Allah"ın rahmetinden taşıyabileceği paha biçilemez serinlikte ilim ve irfan damlaları var halbuki. Patinaj çekmeyi bıraksak ve gönüllerimizi, kalplerimizi, akıllarımızı açıp o rahmetle yıkansak... Muamelatın tafsilatından kendimizi kurtarıp biraz meselenin esasına, ruhuna, manasına yönelsek...

Ama biz çiğnenmiş sakız çiğnemeyi seviyoruz. Alın işte fetva da çıktı, çiğnenmiş sakız orucu bozmuyormuş. Fıkhî bakımdan hüküm tam olarak nedir, onu bilemem. Ama şunu biliyorum; hiç kimsenin, en azından akıl ve izan sahibi hiç kimsenin çiğnenmiş bir sakızı tekrar çiğnemek gibi bir saçmalığa tevessül etmeyeceği bir toplumda, böyle lüzumsuz bir soru ve mecburen lüzumsuz cevabının en azından herkesin kulağına gidecek kadar gündemde kendine yer bulabilmesi hem orucun ve Ramazan"ın ahengini, hem de mesela benim asabımı fena halde bozuyor.

11 yıl önce
Çiğnenmiş sakız
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?