|
Değişen ve hiç değişmeyen

Bir yerde yaşarken kalkıp başka bir yere gitmek, orada her şeye yeniden başlamak mümkünmüş gibi geliyor insana. Şehirli hayatın icaplarından biri de durmadan yer değiştirmek... Şuradaki fotoğraftan çıkıp, burada başka bir fotoğrafa girmek, başka bir kompozisyonun parçası olmak...


Böyle yer değiştirmelerin hayatta bir şeyleri de en azından kısmen değiştirdiği, yaşadıklarımıza bazı yenilikler eklediği doğru... Ancak yine de çok şey beklememek gerekiyor bu tür çevresel değişimlerden. İnsanın içinde bir değişim yaşanmadığı sürece dışındaki her şey kısa zaman içinde olağanlaşmaya, sıradanlaşmaya ve eskimeye mahkum nihayetinde. Alıştığımız şeyleri kısa zamanda kanıksıyoruz, onlara karşı kayıtsız hale geliyoruz, hatta bir nebze sıkılıyoruz varlıklarından. Uzun vadede her mekana rengini veren de insan değil mi zaten. İnsana kalıcı ve eskimez tazelikler getirecek olan değişimin daha içerilerde bir yerde yaşanması ve bizi kemale doğru taşıması gerekiyor.

“Ruh halim sürekli değişiyor” diye dert yandı koltukta oturan. “Bence sen de onunla birlikte değişsen iyi edersin” dedi dikkatle onu dinlemekte olan.

“Üç türlü kalp vardır: Kalp vardır, dağ gibi sabittir, hiçbir şey onu yerinden kımıldatamaz. Kalp vardır, ağaç gibidir, kökü sağlamdır, ama zaman zaman rüzgar onu sallar. Kalp vardır, tüy gibidir, rüzgar esince her tarafa gider” buyuruyor Seri-i Sakati hazretleri (ks).

Bir şeylere alışmakla farkındalığımızı yitiriyoruz önemli ölçüde. Her zamanki sokak, her günkü mesai, rutin gelgitler, hep aynı yere bakan pencere, aynı yüzler... Bir şeylere alışmakla, onlara inceden inceye bağlanmış olduğumuzu da unutuyoruz. Sonra herhangi bir sebeple kompozisyon değiştiğinde, yani alışmış olduğumuzun dışına düştüğümüzde, birden bire her şeyin acemisi olduğumuz yeni bir denklemin içinde buluyoruz kendimizi. Acemi olmanın heyecanları olduğu gibi zorlukları, insanı tedirgin eden tarafları da var. Neredeyse bütün ihtimallerine vakıf olduğunuz bir dünyadan, bilinmeyenlerle dolu başka bir dünyaya geçmek... Damarlarınıza heyecanı ve endişeyi aynı anda zerkeden bir yeniden başlama mecburiyeti... İnsanın, ne sanıldığı kadar hayatın derinlerinde kökleri, ne beklendiği kadar kolay değişikliklere intibakı... Hep öğrenmek zorundayız ve hep yenilemek zorundayız kendimizi. Hem yerleşik halimizde, hem konar göçerken... Çünkü varlığa dair bu iki halin de bize söyledikleri var.

Bir de şunu düşünün; ünlem konacak tek cümlesi bile olmayan bir hayat ne hisseder?

“İnsan kuş misali” dedi iki bezginden biri, “bütün gün bir dalda pinekler durur!”

İki sokak bir köşede buluştular ve sanki uzun zamandır görüşmemişler gibi kucaklaştılar; bu aslında her sabah yaptıkları bir şeydi.

“En iyi iş yapılmış, en iyi ilim söylenmiştir. Bu nedenle, şimdiye kadar yapılmamış bir işi yapma, söylenmedik sözü söyleme!” buyuruyor İbn Ata hazretleri (ks).

Yıllar boyunca hiç kapağı açılmadığı halde üstünde toz barınmayan kitaplar da var.

“Madem ki taştan taşa çarpmak kaderin” dedi meczup, “o halde su gibi ol da arınmaya bak!”

#Değişim
#İbn Ata
7 yıl önce
Değişen ve hiç değişmeyen
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler