|
Demini alamayan kemliğe mahkûm olur

Değerlerin sakız gibi çiğnenen söz kalıplarından, boş iddialardan, ucuz tekerlemelerden ibaret kaldığı ve insanları olgunlaştırmaktan, zenginleştirmekten, derinleştirmekten uzaklaştığı bir ortamda kurduğumuz hiçbir yapının uzun ömürlü olma ihtimali yok. Gözlerimizi açıp muhasebemizi yapabilmeli, hiç durmadan tekrarladığımız değerlerin hayatımıza bir olgunluk, bir nezaket, bir seviye, bir güzellik katamadığını artık görebilmeliyiz.


“Herkes âdemim der bilmez demini/ Demine irişmeyen çeker gamını/ Her ne yüzde baksa görür kemini/ Kemlik kendindedir atar yabana” demiş Aşık Noksanî, rahmet olsun.

Sokakta, trafikte, okulda, hastanede, lokantada, parklarda, alışveriş mekanlarında, yaşam merkezlerinde, topluca bulunduğumuz yerlerde ne vaziyet arzettiğimiz, nasıl bir gerilim ve çatışma içinde olduğumuz ortada. Zevk, kanaat ve diğerkâmlıktan, geçmişte asırlar boyunca bize asude ve nezih hayatlar bağışlayan seciye ve göreneğimizden neden bu kadar ayrı düştüğümüzü daha fazla gecikmeden sorgulamak zorundayız.

“Bu yaptığımı kendime hiç yakıştıramadım” dedi oturanlardan biri içtenlikle. “Şanslısın, yaptığı şeylerin kendine yakışıp yakışmadığına bakan insanların sayısı çok azaldı” dedi diğeri.

Her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranmak ve bizi biz kılan değerleri kuru kelimelere, içeriksiz tekerlemelere, klişe teorilere, gürültülü iddialara indirgeyerek durumu daha fazla idare etme şansımız yok. Sözlerimizi özüyle buluşturmak, değerlerimizin değerini hakkıyla bilmek, kaybetmekte olduğumuz insanı, insanlığı arayıp bulmak ve hatta sabırla, dirayetle, adanmışlıkla yeniden inşa etmek durumundayız.

“Kendine gel!” diye sertçe uyardı kadın. “Yolunu bir hatırlasam!” diye hafifçe mırıldandı adam.

Kusurlarımızı bilmek, kendimizle yüzleşmek, ahlakı toplum hayatında, ilişkilerde, davranışlarımızda en berrak haliyle yeniden yaşar hale getirmek, ‘kâl’i ‘hâl’e taşımak, alçakgönüllü çabalarla iddialarımızın içini doldurmaya çalışmak ve zenginliklerimizden gönül enginlikleri çıkarmak boynumuzun borcudur. Aksi halde içine girdiğimiz delice döngüye kanarak uyuşacak; büyümüş, kalkınmış, refaha kavuşmuş ama bütün bu maddi ilerlemelere rağmen içinden çürüyen, yoz, hakkaniyetsiz, adaletsiz, incelik ve zarafetten yoksun ileri toplumlar gibi asılsız, kaba ve neredeyse imitasyon bir toplum olacağız.

“Medeniyet buğday gibidir. Buğday insanı besler, ama insan da tohumlarını saklayarak buğdayı korur. Buğday tohumlarının saklanmasına kuşaklar boyunca özel bir miras gibi özen gösterilmiştir” diyor ‘Savaş Pilotu’nda Antoine de Saint Exupery.

Nefis boyun eğmeyince insan olunmaz; mânâ cana değmeyince irfan bulunmaz.

Her sabah âlemdeki bütün nebatla birlikte erkenden uyanıp yüzünü güneşe çeviren insanlar da var.

“Yemek çiğ kalınca olmuyor da” dedi meczup, “insan çiğ kalınca olur mu?”

#Antoine de Saint Exupery
#Aşık Noksanî
7 yıl önce
Demini alamayan kemliğe mahkûm olur
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset