|
Duracağımız yer

Aşağıdaki yazıyı yazalı epey zaman oldu, nedense yayınlamadım. Bugün içimden geldi yayınlıyorum. Ortalık bu kadar toz dumanken, sevgiden muhabbetten bahsetmek neyin nesi diyenler olabilir. Güçlü olmamız lazım, bilelim o halde zayıfladığımız yeri.



...



Gözleri sürekli kendinden gayrisine bakan bir insanın nefsine bakmaya vakti kalır mı? Bu cümleyi tersinden okuduğumuzda bizi yoldan çıkaranın ne olduğunu da rahatlıkla görebiliriz!



Peki başkalarını hiç eleştirmeyecek miyiz, yanlışlarını söylemeyecek miyiz, hatalarına işaret etmeyecek miyiz? Evet, elbette yapacağız ama insan gibi, Müslüman gibi... Önce kendimize bakarak, kendi kusurlarımızla yüzleşerek... Sonra kendimizi hakkın, hakikatin, hukukun ve hakkaniyetin tek sahibi olarak görmekten ve Allah'ın kullarına en ufak bir haksızlık ve yanlışlık yapmaktan Allah'a sığınarak...



Bu dünya gelir geçer, mahşer meydanında yapayalnız ve çaresiz kalırız. Üstümüzde ağırlaştıkça ağırlaşan kul haklarıyla... Bakarsınız bir tek içten iman cümlesi bir kulun deryalar kadar büyük günahlarını siler ve bakarsınız üzerimizdeki bir tek kul hakkı Cennet'le aramızı açar.



Demem o ki; Allah'ın hiçbir kulunu yargılamayalım, harcamayalım, üstünü çizmeyelim, aşağılamayalım, mahkum etmeyelim. Varsa söylenmesi gereken bir hatası dostça yüzüne söyleyelim. İncitmeden, utandırmadan, rahatsız etmeden... İmalarla laf geçirmeyelim, arkasından çekiştirmeyelim, alay etmeyelim, lafını oraya buraya taşımayalım, kimseyi ortaya alıp pataklamayalım, kimseyi orasından burasından çekiştirmeyelim.



Hakikatin sahibi biz değiliz, bizler sadece kuluz ve aciziz. Yanılır ve yanıltırız. O sebeple ki çok düşünüp az söylemeliyiz. Bizler Allah'ın dediği gibi kardeş olmalı, birbirimizi gerçekten sevmeliyiz. Sevmek kolay değil, gayret ister, emek ister. Her hatayı görmeyen, her ayıbı dillendirmeyen, bir yanlışı farkettiğinde doğrusu için dua eden, iyilik dileyen ama asla kendi sınırlı yargılarının peşinden gitmeyen, aslını bilmediği, derinliğine vakıf olmadığı hiçbir meselede ahkam kesmeyen kimseler olmalıyız.



Gerçekten iki Müslüman gibi, iki kardeş gibi, iki dost gibi davranmalıyız birbirimize, yani sevmeliyiz birbirimizi. Hatalıyken de sevmeliyiz, acizken de, zayıfken de, günahkarken de, birbirimizin yanında duramadığımızda da, karşı karşıya olduğumuzda da sevebilmeliyiz. Saçmalarken de, dağıtmışken de, frenleri patlatmışken de sevecek bir şeyler bulabilmeliyiz birbirimizde. Değil mi ki inanmışız aynı Allah'a, aynı peygambere, aynı kitaba, aynı mahşere, bir muhabbet bulunmalı içimizde birbirimize doğru.



Yanlışı da söylesek, doğruyu da söylesek, asıl önemli olan kendimize ve başkalarına, yani insana, yani eşref-i mahlukat olana nasıl ve hangi gözle, hangi kalple, hangi hissiyatla baktığımızdır. Allah'ın sonsuz bir rahmetle “kulum” dediğine, bir tövbeye ne günah işlerse işlesin affettiğine yafta asmak kimin haddine!



Her şeyin en doğrusunu bilen ancak Allah'tır. Kullar bilemezler. Kulların hayır bildiklerinde şer, şer bildiklerinde hayır olabilir. O sebeple ki herhangi bir katı iddianın, bükülmez yargının, yaftalayıcı kararın ağırlığını taşıyamaz kullar. Kalemi kırmaya yetkisi yoktur kulların Allah'ın kanununda. Kullar kendilerine bakar, kendi muhasebelerini yapar, kendi hesaplarını görür. Onu da yapamazlarsa ellerini açar yakarırlar; kendilerinden, nefislerinden, had bilmezlikten, kibre kapılmaktan, hakkaniyetin dışına çıkmaktan, kara çalmaktan, ölü eti yemekten, fitne çıkarmaktan, Allah'ın kullarını incitmekten yine Allah'a sığınırlar.



Kulların Allah'ın üstün kıldıkları dışında birbirlerine üstünlükleri yoktur. Üstünlük ancak takva iledir ve muttakiler birbirlerini harcayarak zengin olmaya çalışmazlar.




#meczup
#tövbe
#Kullar
8 yıl önce
Duracağımız yer
Tecavüz edenlere en temiz ceza, idam
Kişi başına düşen milli sağlık ve milli mutluluk: Ulusların zenginliğinden ulusların ahlakına geçelim!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’