|
Hayatı nasıl bilirsiniz?

Biz gibi konuşuyor, onlar gibi yaşıyoruz. Konuşurken söylediklerimizi, yaşarken tekzip ediyoruz. Bu sebeple ki kişiliklerimiz dirlik düzen tutmuyor.



“Bazen bütün bunları neden yapıyorum diye soruyorum kendime” dedi biri. “Ben bütün bunları sırf bunu sormamak için yapıyorum” dedi diğeri acı acı gülümseyerek.



Kullanıp sahiplendiğimiz kavramların ne anlama geldiğini derinliğine kavrayacak idrake sahip değiliz. Bu zafiyeti aşmak için doğru dürüst bir mesaimiz, bir gayretimiz de yok. Kahir ekseriyetle bunun farkında bile olmuyoruz hayatlarımızın otomatiğe bağlanmış döngüsü içinde şuursuzca dönüp dururken. Çünkü kavramlar, sadece telaffuzlarıyla bile söze karışmamıza, iddia sahibi olmamıza, başkalarını ve kendimizi bir kimliğe sahip olduğumuza inandırmaya yetiyor. Kavramlar hayatı bütünüyle ya da parça parça izah etmeye yarar oysa. Hayatta yeri ve karşılığı yoksa boş birer tekerlemeden ibarettir hepsi. Tekerlemelerle konuşma balonlarının içi dolar belki ama hayatın içi hep boş kalır.



Robert Zemeckis'in Mesaj/Contact filminden taşı gediğine koyan bir replik: “Teknoloji ve bilime karşı mıyım? Kesinlikle hayır. Sorum şu: İnsan nesli olarak daha mı mutluyuz? Dünya bilim ve teknoloji sayesinde daha iyi bir yer mi oldu? Evde alışveriş yapıyoruz, web'de sörf yapıyoruz. Fakat aynı zamanda kendimizi boşlukta ve birbirimizden daha çok kopmuş hissediyoruz. Yapay bir topluma dönüşüyoruz. 'Anlam'ı arıyoruz. Nedir anlam? Akılsız işlerimiz, çılgın seyahatlerimiz var. Hayatımızdaki boşlukları dolduracağını sandığımız pahalı alışverişler yapıyoruz. Yönümüzü şaşırdığımıza şüphesi olan var mı?”



“Nereye gidiyorsun? Bu acelen ne?” diye sordu duran. “Bir an önce nereye gittiğimi görebilmek için acele ediyorum!” diye cevapladı giden hiç duraklamadan.



Sonsuz bir ipi elindeki bir yumağa sarıyormuş gibi sükûnetle geçiyor bazılarının hayatı...



Her sabah çöpçüler gelip zihinlerimizde dağ gibi yığılı duran klişeleri süpürüp atıyor.. demek isterdim!



Bir de şunu düşünün: Hızla akan bir jenerikte ismi 326. sırada minicik puntolarla geçen ve defalarca aynı filmi izlemeye ikna ettiği halde bir türlü yakalayıp ismini nişanlısına gösteremeyen set görevlisi delikanlı ne hisseder?



Durmadan küçük küçük şeylere takılıp düşen, dizinden yara bere hiç eksilmeyen, buna rağmen nereden bulduğunu bilemediğimiz bir inat ve heyecanla yeniden kalkıp yürümeyi, koşmayı, hatta uçmayı deneyen güler yüzlü güzel insanlar... Bu dünya size her geçen gün biraz daha fazla borçlanıyor!



“Belki 'iyi biliriz' diyecek kimsesi bulunmaz da Allahın bir kulu bu dünyadan garip gider” düşüncesiyle tanısın tanımasın duyduğu her cenazeye gidiyor, “Bana hiç bir kötülüğü dokunmadı” diyerek mevtaya şahitlik ediyordu.



Kaldırılan her cenazede kendi tabutunu taşıyan, kazılan her mezara kendini gömen insanlar da var.



Bir replik de Darren Arronovsky'nin Kaynak/The Fountain filminden:



“Bedenlerimiz ruhlarımızın hapishaneleridir. Derimiz ve kanımız tutsaklığımızın demir parmaklıkları... Yine de korkmayın. Et çürür. Ölüm her şeyi küle çevirir ve böylece ölüm her ruhu serbest bırakır”



“Ölüm uzun yol” dedi meczup, “aklın varsa ağırlıklarını dünyada bırak da git!”


#Robert Zemeckis
#Contact
#Arronovsky
#The Fountain
8 yıl önce
Hayatı nasıl bilirsiniz?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’