|
Karanlıktan korkan yıldızlar

Hemen herkes, kendisini görünür kılmak için ihtirasla vitrine çıkmak istiyor. Oysa her köşe başında ilgi ticareti yapılıyor artık, herkes kendisine pazarlanıyor. Kurulan her vitrinin eni boyu bir pazar tezgahı kadar küçüldü, etrafında yalnızca birkaç kişi... O birkaç kişinin alkış ve tezahüratlarıyla dünyanın yıkıldığına, herkesin bize hayran olduğuna inandırmaya çalışıyoruz kendimizi. Ne büyük bir yalan ve ne büyük bir aldanış! Böyle yaparak, zavallılığın sırıtkan bir fotoğrafını çektirmiş oluyoruz sadece.



İnsanların kendi değerlerini takipçi sayılarıyla ölçmeye çalıştığı, güne birkaç takipçi kaybıyla uyananın adeta hayatının kaydığı acayip egosantrik bir zamandayız. Siz buna isterseniz egosaftirik de diyebilirsiniz!



Birçoklarının kendini ispat ve beğendirme telaşıyla içine düştüğü bu eziklik girdabına kendimizi bırakırsak, günbegün kemirmeye devam edecek bizi kendi yalanlarımız.



“İnsanların hayranlık duyabilecekleri tek bir özelliğim bile yok!” dedi biri. “Muhtemelen bunu söyleyen son kişisin, ben buna hayran olabilirim” dedi diğeri.



Bulunduğumuz her ortamın güneşi olduğumuza inandırmaya çalışıyorlar bizi, değiliz! Işık bizden doğmuyor ve doğmayacak; biz en iyi ihtimalle karanlığın içinde o ışıkla kendi miktarımızca aydınlanmaya talibiz.



“Gönül bu gök kubbe altında rahat etmez. Onun su ve çamuru feleğin fevkinde ancak huzura kavuşur. Onun kuşu, bu eski felek çemberini aşar; yıldıza gaga vurur. Sen, uçmak için kanat açmamışsın. Toprak altına sinen bir kurtsun. Kur'an'dan uzaklaştığın için zelil oldun. Dünyanın uygunsuz dönüşünden şikayet edip duruyorsun. Ey çiğ tanesi gibi yere düşen, koltuğunda hayat dolu bir kitap taşıyorsun. Ne zamana kadar toprakta yerleşip kalacaksın. Haydi toplan, feleğin üstüne yüksel” diyerek kanatlarımızı hatırlatıyor bize 'Esrar ve Rumuz'da merhum Muhammed İkbal.



Bir de şunu düşünün, hiç kurulmamış bir hayal ne hisseder?



Başkalarının fazlalıklarından kaçarak kendi eksikliklerine sığınan insanlar da var.



O kadar dalıp gitmişti ki bakışları, kimse bilmedi içinin maviliklerinde nice zamandır masal kuşlarının uçuştuğunu.



Hafızamızın bir odası var ki, unutmaya kapalı!



“Gün biter belki ama” dedi meczup, “korkma, güneş bir yere gitmez!”



...



“Biliyor musun, hayat bitti zannedersin, yeniden başlar” diyordu 'Bir Ruh Macerası'nda Ayşe Şasa. Dünya hayatına noktayı koyduğu günün üzerinden iki yıl geçip gitti. “Bir ömürde iki hayat” yaşamıştı ve şüphe yok ki dünya hayatının bittiği yerde sonsuz bir hayat başladı onun için. Ama ben yine de telefonumun hafızasından numarasını silmeye kendimi ikna edemedim. Hayatıma şifalı dokunuşlar taşıyan sesinin eksikliğini hemen her gün hissediyorum. Muhtemel ki, onu seven herkesin hayatında buna benzer bir 'azalma' oldu. İnanıyorum ki hasretimiz hayırlı bir duadır onun için. Sizlerin de birer Fatiha'yı esirgemeyeceğinizi ümit ediyorum. Kabri pürnûr, mekanı cennet olsun inşallah.


#Meczup
#Yaşam
8 yıl önce
Karanlıktan korkan yıldızlar
Okuyucu soruları özelinde 3600 ek gösterge düzenlemesindeki sorunlu alanlar
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?