|
Karne günleri

Üniversite dönemi hariç, evine kırık notlarla dolu karneler götüren sus pus çocuklardan olmadım. Ama evine kırık notlarla dolu karne götüren o sus pus çocuklar hep içimi burkar. İçimi onların ruh haletine benzediğini sandığım uçsuz bucaksız bir mahzunluk kaplar. Kocaman birer ayıp gibi önlerine konan o kırık notların, daha yolun başında bu çocukların hayatında tamiri fevkalade zor kırılmalara yol açtığını düşünürüm. Bir yanım hep tembel olduğu için belki, bu hüzünlü insanlık manzarasında hep gider o kırık karneli tembel çocukların yanında saf tutarım. Belki de bunu, üç beş tane kırık notun, hayat denen bu uzun ve engebeli yolda ne kadar ehemmiyetsiz, ne kadar gülüp geçilesi şeyler olduğunu bildiğim için yaparım. Yere düşmüş o mahcup çocukların kalplerinde bu sesi duyulmaz depremlerle başlarını önlerine eğmelerine dayanamıyor da olabilirim. Öyle ya da böyle, parlak karnelerin abartılmaması gerektiği kadar, kırıklarla dolu karnelerin de o kadar fazla üstünde durulmaması gerektiğini düşünürüm. Hayatı hayat, insanı insan, çocuğu çocuk kılanı böyle genel geçer bir teraziye koymamak gerektiğine inanırım.

Hem ben kırıksız karnelerle geçen bir çocukluğun, gelecek zamanı garanti etmediğini yaşamış görmüşlerdenim. O kırıksız günler çok gerilerde kalalı çok uzun zaman oldu. Şimdi ben çoktan büyümüş bir eski çocuk olarak fazlasıyla kırık ve döküğüm. Hiçbir karne, kaç yıldızlı ve ne kadar yaldızlı olursa olsun, gelip bugünüme çöreklenen bu kırıkları temizleyemez. Yaşadığım her yeni günde, elime başımı yere düşürmeyecek karnelerin tutuşturulduğu o günlerden bir fersah daha uzaklaşıyorum. Yaşadığım her yeni günde, bilginin zihinde depolanamayacağını, biriktirilemeyeceğini, ezber edilemeyeceğini bir kere daha öğreniyorum. İnsan bir ömrü harcasa öğrenmek için, öğrenebileceği en yüksek bilgi bilmediği, bilmeyeceği, bilemeyeceği oluyor. Her öğrendiğiyle bilmediklerini çoğalttığını anlıyor. Çölden bir kum tanesi alıp cebine koymak gibi... Ne o çöl bir kum tanesi eksik kalır, ne cep o çölü alır.

Kendime bir karne vermem gerekse boş bir karne veririm. İnsanlara değer biçmek için rakamların kullanılmaya başladığı tarih karanlık bir milat sayılmalı. Karnesine 1 ya da 2 yazılanlar başarısız, 4 ya da 5 yazılanlar başarılı, 3 yazılanlar başarı ile başarısızlığın ârâfında takılı...

Her sene bu mevsim geldiğinde, kapımın önünden karnesi kırık, kalbi kırık, umutları kırık çocuklar geçmeye başladığında bir tuhaf oluyorum. Kimse kızmasın, kimse kulaklarını çekmesin, kimse konu komşuya şikayet etmesin, kimse “adam olmazsın” demesin o kırık karneli çocuklara. Ben onları seviyorum. Canları sağolsun hepsinin. İnsan olmak için çabalasınlar, daha büyük rakam etmek için değil. Biliyorum rakamı büyük olanların kazandığı bir devirde yaşıyoruz. Ama kazanmak da aslında öğrenmek gibidir. Ne kadar çok kazanırsan, o kadar çok anlarsın aslında bu dünyadan aslında hiçbir şey kazanılamayacağını. Ne kadar biriktirirsen, o kadar anlarsın elindekinin azlığını. O yüzdendir tokluğa doymak, açlığa hiç doymamak...

Velhasıl yeter ki karneler kırık olsun, gönüller, umutlar, hayaller kırık olmasın.

17 yıl önce
Karne günleri
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi