|
Ortasında biten film

Herkes öyle ya da böyle yoldan geçen bir adam oldu. Ne kadar tenhalaştı, gerçekten bir yerden bir yere giden adamların hanesi... Ne kadar zor duyuluyor, kelimelerini gerçek seferlere gönderenlerin sesi... Ne kadar silik çıkıyor, yüzünde bir insanlık biriktirmeye çalışırken gündeliklerinden geri kalanların portresi... Ne kadar acılaşıyor, hayatın terli tenine dokunmaya yeltenenlerin bir seğirmeye dönüşen gülümsemesi. Ne kadar ağırlaşıyor, göğsünün içinde bir kalp taşımaya azmedenlerin zamana sürtünen heybesi. Ne kadar yaralanıyor kendini mert bir savunmasızlıkla başkalarının denizlerine bırakan sandalların cılız ve kırılgan gövdesi. Herkes ne kadar da yoldan geçen bir adam oldu. Herkes ne kadar da yaşamaktan vazgeçer oldu.



“ve sonra hangi sahralarda yitirdik gerçekliğin/ yolunu izini? hangi kum selleri yuttu topyekûn/ sahneyi, dekoru, oyunu, oyun mevsimini?/ unuttuk hepsini, sonra unuttuk hepsini,/ sonra hepsini ebediyen...” diyor Cahit Koytak 'Kusursuz'da, selam olsun.



Neden film aralarındaki mola zamanlarına benziyor bizim yaşadıklarımız? Film çoktan başlamış, hikaye ilerlemiş, gelişmiş, biraz daha gelişip bitecek neredeyse... Ama durun! On dakika ara! Hem de ne on dakika... Bizim neredeyse bütün hayatımıza denk bir acayiplik oluyor büyüyüp bu on dakika... Ne sonunu biliyoruz filmin biz, ne başından bir şey anladığımız var. Sadece ışıklar yanıyor filmi görünmez kılmak için... Öyle olunca neden şaşıralım değil mi, yaşayıp geldiğimiz her şeyin bir göz kamaşmasıyla elimizden kayıp gidivermesine!



“Bitmeyen tedirginliği yaşıyor sanki bütün cümleler” dedi beyaz saçlı adam, “fiillerin ağırlığını taşıyamıyor artık özneler!”



Dünyanın bir yerinde durdu, etrafına kocaman bir daire çizdi. Daire bittiğinde, kendisi gönüllü olarak dairenin içinde kalmıştı. Görenler, içinde bulunduğu bu dairenin o çok sözü edilen 'fasit daire' olduğunu zannettiler. Gözlerinin önünde çizdiği dairenin üstünden bir daha geçti ve oradakilere kendinden emin bir şekilde şunu söyledi: “Bu daire beni dışarıdaki büyük fasit dairenin dışına çıkarıyor!”. Aklını yitirmiş olduğunu söyledi etraftakiler. Fasit dairelerin varlıklarını katılaşmış akıllara borçlu olduğunu söyledi onlara karşılık olarak. Aklını yitirdiğini düşünmeye devam ettiler.



“Dünyanın en basit en zavallı hatta en ahmak adamı bile insanı hayretten hayrete düşürecek en müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?” diye yazmış Kürk Mantolu Madonna'da Sabahattin Ali; yani yaşarken en anlaşılamamış insanlardan biri...



Yediğini bereket kaşığıyla yiyen, aldığı her kaşıkla garibin aşına aş ekleyen insanlar da var.



“Bakma bir yağmurun hepimizi ıslattığına” dedi meczup, “esasta senin yağmurun sana, benim yağmurum bana!”


#Cahit Koytak
#Film
#Sabahattin Ali
7 yıl önce
Ortasında biten film
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti