|
Pusulayı kaybeden yönler
Her gün başkalarının aklını, fikrini, ahvalini aşağılayarak kendilerini doğruluklarına inandırmaya çalışanlar ne kadar zavallı bir fotoğraf verdiklerini keşke görebilseler!

Haklılıklarını saçlarının rengi, gözlerinin ışıltısı, simalarının ifadesi gibi doğuştan yanlarında getirdiklerini zannediyorlar; öyle olmasa onlar da bir an olsun düşünebilirlerdi!

İnsan için üzülebilmek gerekir; kim olursa olsun, doğrudan insan için, kendi varlığının yabancısı haline gelen her kayıp insan için kederlenebilmek gerekir. Bu imkansızsa, bilelim ki bu onların bağışlanamaz hataları ya da berbat ettikleri insanlıkları yüzünden değildir. Merhamet kendimizde başlayan ve kendimizde biten bir şey, başkalarına ve yaptıklarına bağlı değil... Ya vardır merhametimiz ya yoktur. Varsa, gem vurulamaz ve şarta bağlanamaz. Yoksa eyvah, kendimiz için de üzülmek gerekir o zaman, kendimiz için de kederlenmek!

“Ne çok kara bulut var güneşin konukluğunu bekleyen” diyor kederli şair Füruğ Ferruhzad...

Yanlışı bilmeye, teşhis etmeye, tanımaya, aklımızda tutmaya mecburuz. Ama habis bir ur gibi her yanımıza yayılmasına izin vermeden...

Hiçbir insana, hiçbir insanın yapıp ettiklerine bakıp uzun boylu öfkelenmemek gerek! Çünkü öfke şeytanîdir, kibirle kol kola gezer. Öfkeyi ve kibri çağıran şeyin içimizin neresinde kök saldığını düşünelim. Bırakalım öfkeyi, yakıştırmayalım kendimize. Yutkunalım ve serinleyelim. Ve birilerinde gördüğümüz bir acayipliğin; biz sadece onu görebilelim, şahit olabilelim ve ibret alabilelim diye orada bulunduğu üzerinde o serinlikle düşünelim. Bunu bir hayırlı ihtimal olarak görelim, kabul edelim. Sonra, hep yapmamız gerektiği gibi, bizi her acayiplikten âzâde kılana şükredelim.

“Yağmur duasına çıksaydık dostlar/ Bulutlar yarılır gökler açardı/ Şimdi ne ihtimal ne imkan var/ Göğe hükmetmekten kolay ne vardı/ Yağmur duasına çıksaydık dostlar” diyor Üstad Sezai Karakoç, Allah'ın selamı üzerine olsun.

Başkalarını yanıltan bir şeyin, sadece 'başkalarını yanıltan bir şey' olarak kaldığından, bizi başkalarıyla avutmadığından emin

miyiz?

Dünya gelip geçici ve burada olan her şey; insan yönünü kaybetmesin, kaybettiyse yeniden bulsun diye... Başkalarının kafalarını karıştıran şeylerden gözümüzü alamazsak, önümüzü nasıl göreceğiz, kendi yolumuzu nasıl bileceğiz, yönümüzü nasıl koruyacağız? Bilmeden kaybolmuşsak bunu nasıl anlayacağız? Kendimizi nasıl, nerede bulacağız?

Her günahtan bir parça alıp yüzüne süren, her günahı yüzünde bıraktığı lekeden bilen insanlar da var.

“Her şey ne kadar çirkinleşti!” dedi sıkıntıyla biri. “Belki de gözlerimiz güzeli aramayı bıraktı” dedi diğeri.

İnsanların hiç değilse bir kısmı kendini içinden süslemeye, çocuklar gülümsemeye, hanımeliler bahçe duvarlarını aşmaya, söğütler çeşme başlarını gölgelemeye, sığırcıklar akşam alacalarında topluca dansetmeye, dalgalar kıyılara doğru çılgınca koşmaya, bulutlar birbirlerine tutunarak muhteşem tablolar çizmeye ve daha nice hayran olunası şey hayatın içinde kendini görünür kılmaya devam ediyor ve biz kendi kargaşamız içinde takılı kaldığımızdan, güzelliğini hiç eksiltmeden sürdüren bütün bu şeylerden haberdar değiliz. Neden değiliz? Çünkü bizim için hayat artık ajansların geçtiği bir şey ve ajanslar için artık güzelliğin haber değeri yok!

“Kalbi insanın pusulasıdır” dedi meczup, “Yolunu kaybettiysen, önce pusulanı bul!”
#meczup
#Pusulayı kaybeden yönler
#kargaşa
il y a 8 ans
Pusulayı kaybeden yönler
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak