|
Sakın hayalet olma!

Hayatın bizi içimizden yoran tortuları var. Bu tortular; kendimize, fıtratımıza, hissiyatımıza rağmen yapageldiğimiz yürüyüşlerden geriye kalıyor. Ruhumuzu inandırmaya çalıştığımız zorunluluklardan, kurallardan, gündelik bütün o fuzuliyattan... Kendi kendine konuşmayı delilikten saymayan herkesin, bir beden hayatı, bir de ruh hayatı var. Bu iki hayat çizgisini birbirine yaklaştırabildiğimizde bir bütün olmaya oldukça yaklaşıyoruz. Çizgiler birbirinden uzaklaşmaya başladığında, bütünlüğümüz çatırdamaya, beden ruhu, ruh da bedeni yormaya başlıyor. Zihin dayatmalarla, hafıza şimdiyle, gönül matematikle, hakikat realiteyle kavgaya tutuşuyor. Ve bütün bu kavgalar, derinde, çok derinde, bazen insanın kendisinin bile gürültüsünü duyamayacağı bir derinlikte yaşanıyor. Ama orada kalamıyor; zaman içinde bir tortu olarak o derinliklerden çözülüp hayatın yüzüne vuruyor. Ayakların “Mecburi İstikamet” tabelalarını hiçe saymaya başladığı yer de işte orası. Varlığımızı zonklatan bütün sızı ve karıncalanmalar, ruhumuzla bedenimiz arasındaki kapışmanın, bir tortu olarak hayatın yüzüne vurmasına işaret ediyor.

* * *

Dünya bir imtihandır diyoruz! Peki biz ne ile imtihan ediliyoruz? Mesleğimizle mi? Kariyerimizle mi? Yıllık kazancımızla mı? Teknolojiyi kullanabilme yetilerimizle mi? Yaşama standardımızla mı? Yoksa içinden iyi insan olma hayalleri bile geçiremeyen çocuklarımızla mı? Bize emanet edilen kadim bilginin bu kadar uzağındayken, biz ne ile imtihan ediliyoruz? Sorulardan köşe bucak kaçan cevapsızlıklarımızla mı?

* * *

Aramaktan vazgeçerek, bulmanın bütün ihtimallerini kaybediyoruz birer birer. Azalmayı göze alamadığımız için, çoğalmanın menziline götürmüyor hiçbir yürümek bizi. Kaybetmek korkusuyla kazanamıyoruz bir türlü özgürlüğümüzü. İmtihan dediğimiz şey bundan başka bir şey değil oysa! Her şey açık: Dünyayı seçenler suyun üstüne yazıyorlar bütün varlıklarını. Hayrı seçenler hiç kaybetmeyecekleri bir kesinlikte kazanıyorlar özgürlüklerini.

* * *

Bulacağımız şey ''gerçek''ten başkası olmadığı sürece aramaktan korkmayalım. Yaşadıklarımızın kirli yüzünü kendimiz de dahil hiç kimseden saklamayalım. Başımıza gelenlerin bütün suçunu, dünyanın kötülerine sıvamayalım. Kötülükleri teşhis etme cesaretini göstererek, masumiyetlerimizi hayata döndürelim. Edilgen konumlarda sızlanmayı bırakıp, haysiyetli bütün hayat cümlelerinin ilk sahipleri olalım.

Aklımızı başımıza alalım.

İnsanlık için söyleyebilecek bir şeyimiz varsa söyleyelim.

Yoksa insanlık için söylenecek sözler arayalım.

* * *

Bir filmin finalinde sokaktaki bir düşkün kameraya parmağını uzatıyor ve şöyle diyordu:

“Sakın ruhunu satma! Bir hayalet olma!”

17 yıl önce
Sakın hayalet olma!
Gül, bir yeni yıl gibi!
Büyük imkânlar ve zihin karıştıran sorular
DEM Parti ile DEM Partililer… CHP’nin asıl zihniyetine dikkat!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?