|
Tabelalar nerede?
Her tarafımız doğrunun ne olduğunu söyleyen birbirinden farklı sözlerle dolu, aradığımızda doğruya sırf bu yüzden bulamıyor olabiliriz!

Bugün sadece teorik meselelere ilişkin yayınlanmış makalelerin başlıklarını toplayıp görünmeyen bir yerde imha etsek, insanların kafalarında müthiş bir ferahlama olacaktır!

Bizim sıkıntımız doğruyu bulamamak değil, zaten bulduğumuz vehmiyle aramayı bırakmış olmak!

“Çözemediğim bazı şeyler var” dedi düşünceli olan. “Doğrusu ben bunun nasıl bir şey olduğunu hiç bilmiyorum” dedi her şeyi doğuştan çözmüş olan.

“Müddet ki Hazreti Adem'den beri/ Okunmaz defteri bilinmez sırrı/ Bu dünyadan gitti nice bin biri/ Ahretten dünyaya gelen öğünsün” diye çağlamış Aşık Şenlik, rahmet olsun.

Olmamış olduğunu bilmenin ilk adımı, olmaya giden yolun başlangıcıdır.

Yukarıdaki cümleyi yazdıktan sonra, 'olmak' fiilinin zor bir gün geçirmekte olduğunu düşünmekten kendimi alamadım!

Elinizdeki kitabın bütün satırlarının altı kırmızı kalemle çizilmişse, artık durum kitabın kalitesini anlatır olmaktan çıkmıştır.

Yer ve yol bildiren uyarı tabelaların olmadığı bir yerde kayboluruz diye korkuyoruz. Yolunu ve yönünü tabelalar olmadan bulamayan biri zaten kaybolmuş değil midir?

Bugün önümüze uzatılan bütün sınav kağıtları çoktan seçmeli bir cevapsızlık durumu yaşamamıza sebep oluyor.

“Hayat bize öyle çok seçenek sunuyor ki” dedi biri. “Peki o halde neden hep aynı hayatı yaşamaya devam ediyoruz!” diye söylendi yanındaki.

Bize bir dokunuşla her şeyi yapabilen cihazlar satıyorlar, sonra biz onlarla meşgul olurken hiçbir şey yapamaz hale geliyoruz!

Herhangi bir şey şeyimiz çalındığında ortalığı ayağa kaldırıyor, polis çağırıyor, hırsızları şikayet ediyoruz. Bunun bir tek istisnası var: Vakit hırsızları! Vaktimizi çalanlarla hiçbir sorunumuz yok!

Herkes sadece kendini ölçü aldığı için dünyaya ölçüsüzlük hakim!

Dikkatimi çekiyor, herhangi bir meseleyi konuşmakta olan her toplulukta sözü alıp bir daha asla geri vermeyen acayip tipler var.

Adını sordular, söyledi. Soyadını sordular, “Böyle uzun uzun kendimden sözetmek istemiyorum” dedi.

Aynada kazara kendini görse, günler boyu mahcubiyetinden kurtulamayan insanlar da var.

Rüyasında bir yerden düşse sıçrayarak uyanıyor insan ama kendi hayatı sadece bir uzun düşmekten ibaret kalmış olsa bile hiç farkına varmıyor.

Sadi Şirâzî merhum, şöyle derin bir niyaza dikkat çekiyor şah eseri Bostan ve Gülistan'da: “Bir derviş Allah'a yakarıp şöyle diyordu: Ey Allah'ım! Kötüleri bağışla. Çünkü iyilere, zaten onları yarattığın için iyilik ettin”

Dünya koca bir kazan, bil bakalım kim pişiyor içinde?

“Dalında güneş görmeyen yemişin” dedi meczup, “dilinde hiç tadı olmaz”.
#meczup
#Sadi Şirâzî
#Tabelalar nerede
8 yıl önce
Tabelalar nerede?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’